Filistin’de kan gövdeyi götürüyor, İsrail insanlıktan çıkmış hedef gözetmeksizin saldırıyor…

Tüm dünya tepkisiz veya tepkiler göstermelikten öteye geçmiyor…

Türkiye ise her zamanki gibi ses tonunu yükselterek ve sokaklara dökülerek tepkisini gösteriyor.

Bir de İsrail mallarını boykot etmek için başlatılan göstermelik kampanyalar…

Göstermelik diyorum, çünkü kampanyayı başlatanlar bile buna inanmıyor.

Bazıları hangi akla hizmetse boykot için parayla coca cola alıp sokağa döküyorlar veya İsrail malları diye satın aldıkları ürünleri parçalıyorlar…

Bir kısım çevreler de Filistinliler ve Arapların geçmişte İngilizlerle Fransızlarla işbirliği yaparak Türkleri arkadan hançerlediklerini, şimdi de bunun bedelini ödediklerini söylüyorlar.

Filistinlilerin, kendi topraklarını parayla Yahudilere sattıkları maalesef tarihi bir gerçektir.

Filistinliler ve Araplar, Türklere ihanet ettikleri gerçeğini bir kenara bırakarak, asıl ihaneti kendi milletlerine, kendi insanlarına yaptılar.

İngilizlerle, Fransızlarla, İtalyanlarla, Amerika ile işbirliği yapmak yerine onlara karşı bağımsızlık için mücadele etselerdi, hepsi bağımsız birer devlet olur, göbekleri birine bağlı kalmazdı, birilerinin emri ile de hareket etmezlerdi.

Türkiye’nin aynı sorunu yaşamamasının temel sebebi de milli kurtuluş savaşı başlatması ve kazanmasıdır…

Bizim aramızda da İngilizlerle, Fransızlarla işbirliği yapanlar vardı, milli bağımsızlığa karşı çıkanlar, mandacılığı savunanlar bayağı çoğunluktaydı…

Ama Türk milleti, Atatürk’ün önderliğinde bağımsızlık için savaştı ve bağımsız Türk devleti kuruldu.

Arapların da Filistinlilerin de önünde, birçok mazlum millet gibi bağımsızlık için çok önemli bir örnek vardı; onlar ise geçici zevk ve sefa uğruna mandacılığı ve başkalarının himayesinde olmayı tercih ettiler.

Bugün bedelini torunları ödüyor, muhtemelen bu kafayla giderlerse yüz yıllar boyu da ödemeye devam edecekler…

Bu durum sadece Araplar için değil bizim için de ders olmalı…

Günümüzde bile saltanat özentisinde olanlar var. “Keşke Yunan kazansaydı” “Halifelik gelsin de Amerika güdümünde olsun fark etmez” diyen insanlar muteber görülüyor.

Bugün Filistin’in yaşadığı vahşetten de mi ders almıyorsunuz?

Bir yandan “Filistin’e özgürlük” diye miting yaparken, diğer yandan mandacılığı savunan, “Keşke Yunan kazansaydı” diyen, milli mücadeleye karşı duran zihniyeti alkışlamak hangi akla hizmettir?

Hiçbir ihanet cezasız kalmaz, hele hele vatana ihanet, kendi milletine ihanet asla cezasız kalmaz…

İhanet edenler bugün kurtulsa bile Filistin’de olduğu gibi torunları en ağır bedeli öder, ödüyor…

Yabancılara ve özellikle Yahudilere ve Çinlilere toprak satılmasına sessiz kalanlar…

Milli ve yerli kuruluşların yabancılara satılmasına “sermayenin milliyeti olmaz” diye alkış tutanlar…

Bugün İsrail mallarını boykot edelim dediklerinde onun yerine alacak milli ve yerli ürün bulamıyor.

Allah korusun bu kafa devam ederse torunlarımız daha ağır bedel ödeyecektir.

Her açıdan tam bağımsızlık ve de ekonomik bağımsızlık son çaredir.

*****

Eline, beline, diline sahip ol

Hacı Bektaş-ı Veli “Eline, beline, diline sahip ol” derken ne demek istedi?

Eline sahip ol: Hırsızlık yapma.

Diline sahip ol: Kötü söz söyleme.

Beline sahip ol: Zina yapma.

Genel anlamda bu şekilde kabullenilmiş ve yaygın olarak kullanılmış bir Hace Bektaş Veli sözü bu.

“Hacı” değil, “Hace.” (Hace: Efendi, ağa, sahip, öğreten, öğretmen, hoca)

Evet...  Aslı böyledir ama O’nun söylemlerini ve hayat felsefesini eline, beline, diline sahip ol diyerek basite indirgediğimizden ötürü, hacılıktan, hocalıktan çok daha ciddi ve üstün bir sıfat olan “Hace” sıfatını da “hacı” olarak dönüştürmüş bir toplumuz...

Şüphesiz ki Hace Bektaş Veli’nin bu sözleri günümüzde kullanıldığı anlama geliyor olsa da aslında başka bir derinlik içeriyor.

Anadolu Türkmenlerine o dönem şartlarını göz önüne aldığımızda bir mesaj veriyordu.

Şöyle ki; Hace Bektaş Veli’nin dönemi, Anadolu’nun Moğol istilası ile yanıp kavrulduğu, ihanetin, kahpeliklerin kol gezdiği bir dönemdi.

Konya’daki Selçuklu sarayı, Moğolların kuklası haline gelmiş, Moğol istilasına direnen, örgütlenen Türkmenler devlet eliyle katledilir olmuştu.

Bunun en bilinen örneği, Karamanoğlu Mehmet Bey’dir.

Karamanoğlu Mehmet Bey, Selçuklu sarayının Farsça’yı resmi dil yapmasına karşılık; “Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır” fermanını yayınlamış ve yıllarca Moğol istilasına, işgalci Moğolların kuklası olan Selçuklu sarayına ve Selçuklu sarayının kukla olmasında ve de devletin resmi dilinin Farsça olmasında büyük rolü olan Mevlana ve çevresine karşı mücadele etmiş ve şehit olmuştur.

Moğol - Selçuklu - Mevlana üçlüsüne karşı bayrak açan sembol isimlerden biri de, Ahi Evran’dır. 

Ahi Evran (Evren) da tıpkı Mehmet bey gibi Türk ve Türkmen düşmanı bu şer ittifakıyla mücadele etmiş ve şehit düşmüştür...

İşte, Hace Bektaş Veli’nin bu sözlerinin altında bir ulusun kavgası, bir milletin mücadelesi yatar.

“Eline sahip çık” ifadesindeki “el”, “il”dir, yani yurt, vatandır... “İline, vatanına sahip çık demiştir” Hace... 

“Beline sahip çık” ifadesindeki “bel”, ‘toprak’tır... Toprak, Türk milleti için kutsaldır. Toprak bellenirse yani işlenirse ürün verir. İşini, toprağını boş bırakma, uğraşından geri kalma, toprağını işle, toprağına sahip çık, demiştir Hace...

“Diline sahip çık” ifadesindeki “dil”, ağzımızın içindeki organ değil, konuştuğumuz dildir, lisandır. Lisanına, güzel Türkçemize sahip çıkın ki Farsça’nın resmi dil olması karşısında dilimiz, lisanımız kaybolmasın demiştir.

Hace, ne de güzel söylemiş, lâkin manasını kavrayan çok az kişi olmuştur.

Hace Bektaş Veli’nin bu sözlerinin anlamını kavrayanlardan biri de; vatanına, toprağına, lisanına sahip çıkmak için 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan ve milli mücadeleyi başlatan ulu önder Atatürk’tür.

Amasya, Erzurum ve Sivas kongrelerinde, vatanın düşman işgalinden kurtarılması için çalışmaları başlatan ve örgütlenmeyi sağlayan Uu Önder, işte bu sözün manasını kavradığı için, Ankara’ya gelişinden önce, 22 ve 23 Aralık 1919 tarihlerinde, Hace Bektaş’a uğramış, Hace’nin dergâhında 2 gün kalmıştır.

O zaman…

Ahi Evran gibi ol, beline sahip çık...

Karamanoğlu Mehmet bey gibi ol diline sahip çık...

Mustafa Kemal gibi ol, eline/iline sahip çık...

“Eline, beline, diline sahip çık” Türk milleti...

(Sinan Onsun'dan alıntıdır)

*****                   

TEBESSÜM

Dedenin borcu

Adamın biri bir lokantanın önünden geçerken bir yazı görür; “Siz yiyin hesabı torununuz ödesin!”

Adam lokantaya girip sorar:

- Bu gerçekten doğru mu?

- Evet, beyim kesinlikle doğru, derler.

Sipariş verir patlayana kadar yer ve tam kalkmak üzere iken garson elinde hesapla gelir.

- Pardon beyefendi borcunuz, 350 lira!

Gözleri yerinden fırlayan adam:

- Siz bana ne dediniz, şimdi ne yapıyorsunuz? Hani torunum ödeyecekti?

- Beyefendi tamamen doğru, sizin hesabınızı torununuz ödeyecek! Bu dedenizin hesabı!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları ise alçak olmaya gönüllüdür.

Necip Fazıl Kısakürek