Sevgili yolcu;

Yetiştirmek için yetmeye çalışırız. Yetişmedikçe, yetmiyorum hissi sarar zihni ve bu kez de yetemiyorum diye yetişmeye çalışırız. Kendi etrafımızda döner dururuz. Ya pergelin sabit noktada, yerinde çakılı kalan ucuyuzdur ya da ayarlanan açıya göre pergel ucuna takılan kalem… Hangisiyiz? Pergel olmak zorunda mıyız? Yani zorunda mıyız?

Zorunda hissettiren tam olarak nedir? Gereğinden fazla sorumluluk yükleniyor olabilir miyiz? İnsanız sonuçta değil mi? Paylaşmayı denedik mi? Bazen de hedefe o kadar odaklanırız ki, süreci gözden kaçırabiliriz. Önümüzü görmez oluruz. Bir duralım yahu. Bir bekleyelim. Belli ki bir sorun var. Yoksa o sorun mu bizi kovalayan ya da biz miyiz o sorundan kaçan?

İş, ev, eş, çocuk, dost, arkadaş, komşu, anne, baba, kardeş, akraba … Saymadığım kaldı mı? Bir gün için elde var 24 saat ve kime ne kadar nasıl yetişebilirim ya da yetebilirim. Ciddi ciddi oturup bunu kendimize bir soralım. Asıl mevzuya değineceğim şimdi! Peki ben neredeyim? Kendime ne kadar yetebiliyorum ki başkasına yetebileyim değil mi? Öyle ki kendine bile yetemiyorsan başkalarına nasıl yetesin ve en önemlisi neden yetesin ki yahu? Her şeye ya da herkese yetişmeye çalışmak, herkes için bir şeyler yapmak için uğraşmak... Sonunda bir bakıyorsun sen kendin için hiçbir şey yapamaz hale gelmişsin. Bu hissin altında yatan birçok neden olabilir aslında. Nasıl çözebiliriz onu düşünmek ve konuşmak gerekir. Altında yatabilecek nedenlerden birine istinaden, izlediğim bir diziden alıntı yapmak istiyorum. Bir terapist ve iki danışan karşılıklı oturuyor.

‘’Hayatta en çok kimi korumakla yükümlüyüz biliyor musunuz?’’ diyor terapist.

‘’Ailemizi.’’ diyor iki kadın danışan.

Terapist: ‘’Hayır. Onlardan da önce korumamız gereken biri var ve daha bir çocuk.’’

Danışan: ‘’ Hangi çocuk?’’

Terapist: ‘’İçinizdeki o örselenmiş çocuk.’’

Ve devam ediyor. ‘’ O zamanında hak ettiği ilgiyi, sevgiyi, bakımı alamamış. Şimdi ona tüm bunları vermesi gereken kişi sizsiniz. Ona annelik, babalık etmesi gereken kişi kendinizsiniz. Onun yaralarını, ihtiyaçlarını sizden daha iyi bilecek kimse yok. O yaraları sarması gereken kişi sizsiniz. Onu koruyamaz, sevilmeye layık olduğunu öğretemezseniz, bir kez daha yarı yolda bırakılmış olur. Tıpkı zamanında onu koruması gerekenlerin yaptığı gibi. Bu çocuğun sevilmemesinin nedeni kendisi değil. Onun kusurları değil. Lütfen kendinizi artık suçlamayı bırakın. Çünkü o çocukların da mutlu olmaya hakkı var. Sen çok akıllı bir çocuksun. Çok yetenekli bir çocuksun kendinle gurur duy. Sen çok değerlisin. Çok masumsun bunu sakın unutma olur mu?’’ diyor ve terapist ortamdan sessizce usul usul uzaklaşıyor. İki kadın danışan tebessüm ve farkındalık ile sadece kendisiyle baş başa kalıp düşünüyor.

Gelin bizde bir düşünelim farkındalık dolu bu sözler üzerine. Neyi çağrıştırıyor bize?

Çocuğumun iyi olabilmesi için; öncelikle içimdeki çocuğun akıl ve ruh sağlığının iyi olması gerekiyordur belki de. ‘’İçindeki çocuğa sarıl…’’ dediği gibi Sezen Aksu’nun. Aklıma geldi de şimdi; aslında bu konuda kendime attığım bir adımdan bahsetmek istiyorum. Güçsüz hissettiğim bir gün çocukluk fotoğraflarıma baktım tek tek. Gözlerimin ta en içine baktım çocuk kendimin. Konuştum onunla ‘’ Ah şu halinle tam şuracıkta olsan da sevsem seni, sarılsam sana…’’ diye söylendim çocuk kendime. O yaşımdan, bu yaşıma kadar yürüdüğüm yolları tahmin bile edemezdim ki. Geçmişe de takılı kalamazdım. Gelecek için kendimi hunharca hırpalamak yerine; bugün olanı olduğu kadar, oldurabildiğim kadar yapacaktım artık. Çocuk kendimle konuşmak yetti. Sonra aldım bir fotoğrafımı buzdolabının üzerine astım. Takriben altı yaşımdayım. Bir 23 Nisan günü. Kırmızı puantiyeli ve kırmızı çiçek nakış yakalı bayram kıyafetim var üzerimde. Gözlerimin için gülüyor. Bakıyorum da aynaya gözlerimiz ne kadar da aynı. Kaybetmemiş ki meğer o ışıltıyı. Yetemediğimi mi düşünüyorum o an hemen gidiyorum çocukluk fotoğrafıma ‘’ Biliyorum geçecek.’’ deyip, güç yüklemesi yapıyorum kendime.

Yani özetle, kendimize yetelim de sonra yeteriz her şeye değil mi? Bir düşünmeni istiyorum. Pergel misin, pergele takılı kalem mi yoksa kaleme yön veren mi?

Yoldaşlık edip, dinlediğin için teşekkür ediyorum sevgili yolcu. Seni de mazine götürebilmişimdir belki de. Bahsetmek istersen dinlerim seni.

Haydi kal sağlıcakla.

#demetlemotivasyon