Arif Damar’ın anlattığı hapishane anılarından birini aktaracağım sizlere. Arif Damarın kaldığı koğuşta yaşlı bir mahkum vardır ve bu adam hiç konuşmaz. Ağzından tek bir sözcük çıkmayan bu yaşlı mahkum; hiç kimsenin beklemediği anlarda ayağa kalkıp; ‘’herkes kendini bilir’’ diye bağırırmış. Beni çok etkilemişti hayatın tek bir cümleye indirgenmiş hali.

Herkes kendi dünyasına dalmışken, birileri sohbet ederken, birileri okurken; koğuşun ortasına bomba gibi düşen bu cümle sanırım her seferinde duyanları allak bullak etmiştir. İnsanları bulundukları ruh haline ve kendilerine yabancılaştıran, koparan bazılarını da içlerine döndüren araç olmuştur eminim harflerden kurulmuş bu bomba.

Alın size muhteşem bir sinopsis; yaşlı bir adam bazen resmi kurumlarda bazen sokaklarda, kahvehanelerde ayağa fırlayıp bağırır ;‘’HERKES KENDİNİ BİLİR.’’ Her seferinde bir takım insanlar üzerine alınacaktır bu sözü, kendilerine söylendiğini, yakalandıklarını zannedeceklerdir. İsterseniz komedi filmi yapın; isterseniz dram ya da ikisi birden de olur.

Aslında kaç gündür aklımda ‘’sınav’’ sözcüğü vardı. Girdiğimiz, geçtiğimiz, kaldığımız, sınandığımızın farkında olduğumuz, farkında olmadığımız sınavlardan söz etmek istiyordum. Sonsuz zaman okyanusunun içinde ömür dediğimiz ve gözle dahi görülmeyen o zerreyi sınavlarla doldurup geçip gidiyoruz.

Hayatımız boyunca onlarca sınava gireriz. İlkokuldan başlayarak okudunuz okullara bağlı olarak katlanarak artar karşınıza çıkan çoktan seçmeli hayatlar. Sadece okul ve eğitimle ilgili değildir sınav. Hayatın kendisi başlı başına kendinize sorduğunuz sorudur.

Ömrünüzün sokaklarında yürürken yaptığınız tercihlerin hepsi verdiğiniz sınavlardır. Bu gün bulunduğunuz yere yaptığınız seçimlerle, tercihlerle geldiniz. Yaşamış olduklarınızdan iyi veya kötü birini geçmişinizden silseniz belki de bambaşka bir insana dönüşeceksiniz. Siz asla siz olamayacaksınız.

Belki de en zor sınavlardan biri Molla Kasım’ın Yunus Emre’nin şiirleriyle sınanmasıydı. Molla Kasım Yunus Emre’nin üç bin şiir barındıran divanını okumaya başlar, ilk bin şiiri sevmedim şeriata aykırı diye yakar, ikinci bin şiiri sevmedim şeriata aykırıdır diyerek kenarında oturduğu ırmağa atar. Kalan bin şiirin sonlarına gelirken şu dizelerle karşılaşır;

 ‘’Derviş Yunus bu sözü,

  eğri büğrü söyleme

 Seni sıgaya çeken

 bir Molla Kasım gelir’’

               

Yaptığı büyük hatanın farkına varır Molla Kasım ama iş işten geçmiştir. Yunus’un suya atılan bin şiirini suların ve o sulardaki canlıların, yakılıp dumanı gökyüzüne dağılan şiirleri göklerde yaşayanların okuduğu söylenir. Ne yazık ki Molla Kasım’ın  geçemediği sınav nedeniyle biz insanlara Yunus Emre’den bin kadar şiir kalmıştır.

Bazı anlarda istemsiz de olsa çevremizdeki insanları sınarken buluyoruz kendimizi. Bir yola çıkmak üzereyken oluyorsa bu inanın size verilen yeni bir şanstır karşınıza çıkan. Hayatım boyunca karşılaştım bu durumla birkaç kere. Hep sonradan fark ettim ne kadar şanslı olduğumu.

Biz istemesek de hayat hepimizi sorgulamaya devam ediyor. Hepimizin iş ve özel hayatımızda hiç bitmeden sürüyor bu durum. Farkında olalım ya da olmayalım sınanmaya devam ediyoruz. Önemli olan kimsenin Molla Kasım’ı olmamak.

Ve etrafımızdaki kalabalığa haykırdığımız ‘’HERKES KENDİNİ BİLİR’’ cümlesinin alt metni ‘’HİÇ KİMSE SAKLANAMAZ’’ olabilir mi?