Hayat bir kişidir. Yüklediğimiz onca anlamdan geriye kalandır. Ummadığımız bir anda hayatımıza girerek hem geleceğimizi hem de geçmişimizi değiştirendir. Mutluluk, aşk, sevgi neden olabilir buna. Tam tersi de mümkündür; kötü biri sizlerin bunca yıl ilmek ilmek örerek yarattığınız anlamları, kavramları acıyla değiştirebilir.

O kişi hem geleceğinizi hem de geçmişinizi değiştirendir. Yaşadıklarımız, yani hayatımız, daha doğrusu yaşamımız boyunca biriktirdiğimiz anlamlar, acılar, travmalar yaşamımıza giren yeni biri tarafından alt üst edilebilir.

Karanlık taraftan bahsetmeyi hiç istemiyorum. Sadece ışıl ışıl tarafta kalıp aşktan, sevgiden, umuttan konuşmak istiyorum.

Canımızı çok yakan bir acımızın anlamı, bizi hayata yeniden başlatan insanla değişebilir. Saçı okşanmadan büyüyen çocuklar elli yaşından sonra sevgiyle, şefkatle tanışabilir. Mutsuz ve tedirgin geçmiş elli yıl bir insanın dokunuşuyla unutulabilir.

Canımızı çok yakan birini elimizi tutan başka biri yıllar sonra bağışlatabilir. İçimizde taşıdığımız, bizi kavuran o ateşi bağışlarsak eğer, içimize gülen gözleriyle bir deniz boşalır biliyorum.

Yaşınız kaç olursa olsun yaşadıklarınızdan çıkaramadığınız anlamlar var. Yıllar önce gerçekleşen bir olayı yıllar sonra rastlantıyla çözebilirsiniz. Belki de neden yaşadığımızı çözemeden öteki dünyaya taşıyacağımız onlarca anımız var.

Hayatımızda hiç farkında olmadığımız düğüm noktaları da var. Dönüm noktası değil; çünkü düğüm olarak kaldı. Dönüşmedi, bizleri de dönüştüremedi. İçimizdeki düğümlere yeni bir tane daha eklendi.

Bir şiirin yazılmasına neden olan kişi o şiirin hiç farkına varmamış olabilir. Yıllarca saklanan, söylenmeyen bir aşkı yine saklamaya devam edebilir insan. En kötüsü de nedir biliyor musunuz; o aşkı çok sonra, artık geri dönemeyeceğimiz yerde fark etmek.

Aklınızda bir şimşek çakar. Aslında bugünden otuz yıl öncesinde o kişi bir devlet yurdunun kantininde size fısıldamıştır üstü kapalı olarak. Yüzü kızarmıştır, yeşil gözlerini kaçırmıştır sizden. Siz o günlerde hayatı hoyratça harcadığınızdan anlamamışsınızdır. Aradan onca yıl geçmiş ve o insanla yeniden karşılaştığınızda onun bir bakışından çıkarmışsınızdır otuz yıl önce size söylemeye çalıştığı aşkı.

Galiba geçmişimiz de geçmiyor, ölmüyor. Yaşamaya ve yeni anlamlar kazanmaya devam ediyor.

Herkesin söylenmemiş sözcükleri vardır. Bizi yakıp kavuran aşkı söyleyememişizdir. Söylenmeyince, daha doğrusu yaşanmayınca bitmiyor; içimizde paslanan demirden bir gülleye dönüşüyor. Düğüm olup kalıyor.

                               “Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir

Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;

İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı

Hatırlar bir gün bir camı açtığını,

Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,

Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...

Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.”

Yaşamak eğer yaşadığınızın farkındaysanız çok ama çok güzel. Ne tekrarı var hayatın, ne de geriye dönme şansımız. Yaşadık veya yaşayamadık bitti. Geçmişimiz geleceğimizi; geleceğimiz geçmişimizi değiştirmeye devam ediyor.

Bizden geriye, bir iki şiir, birkaç şarkı, biraz özlem çokça söylenmemiş aşklar, yarım bırakılmış şiirler kalıyor.