Hayal satmak

Abone Ol

Eskiden kurtuluş reçetesi olarak görülen ekonomik paketler gösterişli toplantılarla açıklanırdı.

Birkaç gün herkes paketi konuşur, sonra yine işler eskisinden beter olurdu.

Her açıklanan paket, sorunları daha da artırdı. Her çare arayışı, yeni çaresizlikler getirdi.

Bu kez paket denmedi ama yeni ekonomik tedbirler açıklandı. Kimi halay çekerek davul zurna ile karşıladı, kimi temkinli yaklaştı. Birkaç gün daha konuşulur, yine başa döneriz…

Asıl büyük sorun unutuluyor veya yok sayılıyor.

Ülke olarak en büyük sorunumuz, üretimin yok denecek kadar az olmasıdır.

Bir dönem ucuza mal oluyor diye her şeyi Çin’den getirmeye başladık.

Çin malları piyasayı işgal etti. Yerli fason üretimi durdu, iş yapamayan atölyeler tek tek kapandı. Her atölyede en az 3-5 kişi çalışırdı, kimilerinde 20-30 kişi ekmek yiyordu. Hepsi işsiz kaldı…

Devletin elinde olan SEK, Et ve Balık Kurumu, şeker fabrikaları gibi büyük işletmeler tek tek satıldı. Bunların çoğunun kapısına kilit vuruldu. Hem üretim azaldı, hem işsizlik arttı.

Yetmedi köyler tamamen boşaldı. Kışın köylerin büyük çoğunluğunda insan yaşamıyor.

Köyde yaşayanlar şehirlere akın edince, şehirler birden çok büyüdü. Alt yapı yetersiz kaldı, okul ve konut yetmedi. Talep çok olduğundan ev kiraları ve konut fiyatları uçtu.

Köyde yaşayanlar az çok üretim yapıyordu, hayvan besliyor et süt ihtiyacını, tarlasını ekiyor sebze meyve ihtiyacını karşılıyordu. Az da olsa satıyor, üretime katkıda bulunuyordu.

Şimdi köylerde hayvan besleyen yok, kurbanlıklar bile dışarıdan geliyor. Hayvan beslenmediği için saman bağda çürüyor. Bağ ve bahçeler boş duruyor.

Şehirde yaşayanlar, arazisi küçük olduğu ve maliyeti kurtarmadığı için köyüne gidip ekim yapmıyor.

Kendi ihtiyacını bile marketten alıyor. Köylerdeki üretim de tamamen bitti.

Hal böyle olunca, kurbanlık bile Uruguay’dan Kosova’dan, buğday Rusya’dan geliyor.

İlkokul sıralarında bize hep anlatılırdı, Türkiye kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biriydi.

Şimdi samandan kurbanlığa, buğdaydan teknolojik ürünlere kadar ithal etmediğimiz hiçbir şey kalmadı.

Üretim teşvik edecek tedbirler alınmalı… Tarım ve hayvancılığın tekrar canlanması, insanların köyüne dönüşü için yeni çareler bulunmalı…

İhracata dayalı politika üreteceğiz, dolar kuru yüksek olursa satılan ürünlerden çok gelir elde edeceğiz, diye hayaller kuruluyor.

İyi de dışarıya ne satacaksın?

Tarım ve hayvancılık yok; et, süt, tahıl satmak şöyle dursun ihtiyacını bile dışarıdan alıyorsun.

Ağır sanayi yok, enerjin yok, her şey ithal…

Teknolojide çağın gerisinde kaldık…

Hayal mi satacaksınız!

*****

Hükümdarın beyaz atı

Hükümdarın birinin dillere destan güzellikte beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün adamlarının hazır bulunduğu bir sırada der ki:

- Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum. Onun ölüm haberi bende kriz geçirtebilir.

Günün birinde, her canlı gibi beyaz atın da eceli gelir. Beyaz at ölür.

Hükümdarın adamlarında bir telaş başlar. Kimse beyaz atın ölümünü hükümdara haber vermeye cesaret edemez.

Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil. “Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da böyle olsa da bizim kafa gidecek” der.

Seyis başı, hükümdarın huzuruna çıkar:

- Hükümdarım, sizin beyaz at var ya!

- Evet, atımı çok severim.

- O at, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor.

- Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!

- Aman hükümdarım! Ben demedim, siz dediniz hükümdarım, siz dediniz der ve kafayı kurtarır.

*****             

TEBESSÜM

Sigara

Sigara içen Bektaşi’ye sorarlar:

- Erenler, sigara içmek günah mı, sevap mı?

- Bilmiyorum evlat.

- Peki, niye içiyorsunuz?

- Evlat, ben günahsa yakıyorum, sevapsa içiyorum.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Kişinin susması, her zaman söyleneni onayladığı anlamına gelmez. Bazen canı aptallarla tartışmak istemiyordur.

Albert Einstein