Geçtiğimiz 2017 yılını değerlendirdiğimizde terör konusunda söyleyeceklerimiz olacak:

Terör, Türkiye yıllarca gündemin birinci sırasında oturdu. 2017 yılında kararlılıkla sürdürülen mücadelede açık söyleyelim başarılı olundu. Terör de gündemin birinci sırasından aşağılara indi. Bizi yönetenler ve TSK bu konuda çok önemseyeceğimiz gelişmelere de imza atmış bulunuyor.

Sınırlarımızın ötesinde kurulan tuzaklara da dikkat etmemiz gerekecek. Çünkü, Terör açısından 2018'de en büyük risk, PKK'nın Suriye'deki kolu PYD/YPG'nin ABD desteğiyle Suriye'de güç kazanmasından kaynaklanıyor.

ABD, şimdiye kadar YPG'ye 4 bin TIR silah göndermiş bulunuyori. Geçen yıl Mehmetçik bu silahlardan bazılarını Şırnak'ta ele geçirdi. Bu yıl PYD/YPG'ye ABD tarafından verilen gelişmiş silahlarla daha yüksek oranda Güneydoğu'da ve Doğu'da karşılaşmamız mümkün olabilir.

Özetle, terörün kökün dışarıda bulunuyor.

ABD, Türkiye'nin terör örgütü olarak gördüğü FETÖ'yu ve PKK/ YPG'yı destekliyor. Adı geçen örgütlere TIR'lar dolusu silah gönderiyor. Avrupa Birliği'nin de bu konularda ABD kadar açıktan olmasa da farklı bir çizgi izlemediğini söyleyebiliriz.


Terör mücadele açısından bir olumlu gelişme ise Irak'taki merkezi hükümetin 2017'de kuvvetlenmesi ve Peşmergeye Kerkük'te dersini vermesi oldu. Ankara-Bağdat ilişkileri daha da güç kazanırsa, bu durum Irak'ın kuzeyindeki Kandil'e çöreklenmiş terör örgütüne darbe olarak yansıyabilecektir.

Ancak şu gerçeği görmezden gelemeyiz:

Türkiye, terör eylemlerinin 2016'ya göre nispeten azaldığı ancak buna karşılık "ekonomi ve demokrasi" tartışmalarının yoğunlaştığı bir yılı geride bıraktı. 2018'e ise Ortadoğu'daki gelişmeler, ABD ve AB ile inişli çıkışlı ilişkilerin yanı sıra iç politik ve ekonomik tartışmalar damgasını vuracak.

Ekonominin geleceğimizi yakından ilgilendirdiğini vurgulayalım. Eğer, giderek yükselen hayat pahalılığı, buna bağlı enflasyonu aşağılara çekemezsek, bu konu baş ağrıtacak ve Türkiye'nin önünde en büyük engel olarak kalacaktır.

2017 yılı ekonomik gelişmelerin yoğun olarak tartışıldığı bir yıl olarak anılacaktır. Enflasyon ve işsizlik oranları çift hanelere demir atması, enflasyonun 2004'ten bu yana en yüksek seviyesine çıkmış olması küçümsenemez.

Özellikle tarımsal ve hayvansal üretimin güç kaybetmesi, tarımda kullanılan mazot, gübre ve tohum gibi ithal girdilerde fiyat artışlarının dizginlenememesi, buna bağlı olarak gıda fiyatlarının artması enflasyonu körüklüyor. İşsizliğin ise gayri resmi rakamlara göre yüzde 20'yi aştığını görüyoruz.

Resmi rakamlara göre de gençler arasında işsizlik yüzde 20'nin üstünde. 2018'de de enflasyonu ve işsizliği daha yoğun, daha trajik bir dille konuşacağız zira bu iki konuda atılması gereken adımların hiçbiri atılmış, alınması gereken önlemlerin hiçbiri alınmış değil.

En endişe verici diğer bir konuya da bakalım:

Türkiye'nin en ciddi sorunlarından biri cari açık olarak öne çıkıyor. Kısaca döviz açığı olarak da bunu değerlendirmek mümkün. İthalat ve diğer ihtiyaçlar için ihtiyaç duyulan dövizi son 30 yıldır kazanamıyoruz. Cari denge de bu nedenle sürekli olarak açık veriyor. Onca önleme rağmen cari açığın kapanamadığını gözlemliyoruz.

Geçen yıl 40 milyar dolar cari açık, 70 milyar dolar ise dış ticaret açığı verdik. Peki bunun sonucu ne? Döviz kurlarının aşırı oynak olmasının ana nedeni bu. Döviz kurları zıplayıp durunca iğneden ipliğe her şeye zam geliyor. Dünyada benzini en pahalı kullanan ülke durumundayız. Yeni zamlarla hayat pahalılığı daha da artacak.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:

Ekonomik dengeler raydan çıkınca sosyal ayarlar da ister istemez sarsıntı geçirip bozuluyor. Sosyal dengelerde de olumsuzluklar yaşanıyor. Cinayetler, bunalımlar, stres hayatımızın ayrılmaz parçaları oldu.

Son 8 yılda 1915 kadın cinayete kurban gitti. Geçen yılın yılın ilk 10 ayında sayı 240 olarak gerçekleşti. 2015'te 130 bin boşanma ile cumhuriyet tarihinin rekoru kırılmıştı. Geçen yıl rakam 125 bine indi. Bu yıl yine 130 bini aşması bekleniyor.