Suudi Arabistan ve Vahhabi çetesinin diğer fertlerinin yönettiği ülkeler, kendilerini "ılımlı İslâm"ın temsilcisi ve destekçisi ilan ediyor. ABD'de 2 haftalık bir "eğitim gezisi" yapan Veliaht Suud Prensi Selman, bunu dillendirirken, Türkiye'ye de imalı bir şekilde "terörizm destekçisi ülke" imasında bulunuyor. Rusya, İran ve Türkiye'nin bir arada verdiği her görüntü, hem "küresel çete"yi, hem de Ortadoğu'daki kolu Vahhabi çetesini çıldırtıyor. 

Suudi Arabistan ve Lawrence'nin diğer çocuklarıyla Türkiye artık karşıt kamplarda yer alıyor. Çünkü, "küresel çete" Türkiye ile Suudi Arabistan arasında "rol değişimi"ne gitti. İngilizlerin kucağında peydahladıkları "piçleme" bir din anlayışını revize etmeye başladıklarını açıkça deklare ediyor Suud Kraliyet sarayı. Prens Selman da, yeni dönemin emanet edildiği bir kukla. Kraliyet ailesinin diğer fertleri, "ya yeni döneme uyarsın, ya da yok olursun" denilerek aylarca hapiste tutuldu, servetlerini vererek hayatlarını kurtardı. Bazıları da öldürüldü. 

Kısaca, Suudi Arabistan'da, Osmanlı'dan koptuğundan bu yana ilk kez düzen köklü bir şekilde değişiyor.

Bu değişim, dünyadaki değişimden bağımsız değil. İngiltere'nin AB'den ayrılarak Ortadoğu'da yeniden aktif rol almaya başlaması, "küresel çete"nin Beyaz Saray'ın bazı misyonlarını Londra'ya aktarması vs. ile birlikte  değerlendirmeli gelişmeleri. "Değişim" döneminde, Türkiye'nin uzun yıllardır "parner" olduğu ABD ve Avrupa ile ilişkilerinin iyice bozulması da tesadüf değil.

* * * 

İşte bu yüzden Suudi Arabistan'daki "eksen değişikliği" bizi çok ilgilendiriyor? Onca bölgesel ve siyasi gelişme varken, bu yüzden Suudi Arabistan, Vahhabi-Selefilik ve uzantısı örgütlerin Türkiye yapılanmalarına dikkat çekmeye çalışıyorum. Paralel devletle mücadele eden Türkiye'nin, aynı zamanda "paralel din" gibi bir sorunu var. Ve bu "paralel din" Vahhabi-Selefi yorumunun ta kendisi...

2. Dünya Savaşı'nın ardından Truman Doktrini ile tohumları ekilen, filizlenen ve bugün neredeyse toplumun inanç dünyasının tamamına nüfuz etmiş bir virüsten bahsediyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "İslâm güncellenmeli" sözünü sarf ederken kastettiği şeyi yani. Ve bu sözü sanki Kur'an ayetlerinin güncellenmesi olarak algılayıp topluma böyle lanse eden mekanizmalardan...

Bakın hepsine, arkalarında Suud vakıfları, Rabıta örgütü ve uzantıları çıkacaktır. Suud kralının emrinde fetvalar veren, Vahhabiliği "İslâm'ın tek doğru anlatımı" olarak kabul edenlerin Türkiye temsilcileridir hepsi. 

Sorunu, İslâm'ın ta kendisiymiş gibi tarif edenlerin de onlardan farkı yok. Mütedeyyin, dindar kesimin Vahhabi-Selefi şer odaklarının güdümünden kurtarılması, Kur'an ve Peygamber İslâmı'nın öğrenilmesi için çaba harcamak yerine, dinin her türlü figürü ve söylemine karşı çıkanlar yani...

* * *

Rabıta'nın Türkiye'deki yapılanmasını tasfiye etmek, o kadar kolay değil. Çünkü bu "din baronları"nın toplumda çok saygın bir yerleri var. Uzay mekiğini düşürüyorlar, olacak depremin yerini Allah'ın kendilerine sorduğunu ve değiştirdiklerini söylüyorlar, müritlerinin canını kendilerinden habersiz alan Azrail (A.S.) pataklıyor, aldığı canların geri iade edilmesini sağlıyorlar... 

Tarlalarında isterlerse melekleri çalıştırıyorlar ama bunu yapmayıp, bu ulvî hizmetle müritlerinin şereflenmelerini sağlıyorlar. Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi unvanını taşıyorlar. İnsan üstü güçleri var ve Allah dostu (!) oldukları için onlara kesin itaat edilmesi gerekiyor. Aksi halde, hem dünya hem ahiret hayatı kaybedilmiş oluyor... Bunları ben yakıştırmıyorum, sohbetlerinde, vaazlarında kendileri anlatıyor bunları. Hz.Peygamber'in halife ve sahabelerinin bile erişemediği güçlere eriştiğini iddia eden şeyhlerin peşinden gidenlere aksini anlatabilir misin? Anında "din düşmanı", "zındık" ilan edilirsin.

* * *

ABD-İngiliz ortaklığının "ılımlı İslâm"ın yeni temsilcisi yaptığı Suudi Arabistan'ın, Türkiye dahil birçok ülkeye Vahhabiliği yaymak için kurduğu teşkilatları iyi takip etmek gerekiyor. Çünkü, "radikal İslâm'ın merkezi" göstermek isteyecekleri Türkiye'de bu teşkilatlar iç barış için de büyük tehdit oluşturuyor. 

İngiltere ve Fransa, 100 yıl önce yarım kalan hesapları için Ortadoğu'ya tekrar dönmek için harekete geçti. BOP'un startının verildiği Irak'ın işgaline sadece "koalisyon" olarak katılan bu ülkeler, şimdi Suriye'nin kuzeyinde üslere sahip. Terör örgütü PKK ve PYD'yi (ABD yalnız bıraksa bile) desteksiz bırakmayacağını deklare ediyorlar. 

Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un sarayda ağırladığı terör örgütü temsilcilerine söylediği "tarihsel borç" da, Osmanlı'nın son yılları ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk yıllarını kapsıyor. 

İngiltere'nin Kobani ve Rojava'ya gönderdiği milletvekilleri aracılığıyla ilettiği destek mesajının içeriği de.

Tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarındaki gibi düşman net bir şekilde karşımızda duruyor. ABD, İngiltere ve Fransa... Onlar da bunu gizlemiyor, Sykes-Picot veya Sevr'den vazgeçtiklerini hiç bir zaman söylemiyorlar.

Şimdi Kurtuluş Savaşı'nda İngiliz-Fransız ve onların yancılarını denize döken iradeyi hatırlayın. Ne cinsiyet, ne etnik ne de dinî farklılık gözetmeksizin omuz omuza savaşanların iradesini... Ve bugün İngiliz-Fransız'ın ağzıyla onlara söven, aşağılayan dinamiklere bakın. İşte onlar, Rabıta'nın besleyip bugünlere getirdiği İngiliz'in dininin şeyhleri, Lawrence'nin devşirme torunlarıdır...