Kudüs'te tansiyon ilk günlerdeki kadar yüksek değil. İstanbul'da Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısıyla toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın aldığı "Doğu Küdüs, Filistin'in başkentidir" kararı yanında, ABD'nin "Trump'un aldığı karar ancak 2 yıl içerisinde uygulanabilir" tarzı açıklamalar da tansiyonu şimdilik düşürdü. "Şimdilik" diyorum, çünkü Filistin'de yıllardır devam eden İsrail'in faşist uygulamalarına dair haberler ve görüntüler, "hedef" seçilen İslâm dünyasında "radikalizmi" pompalamak için kullanılacak.

Amaç, "fundamantalizm" tehdidinin tüm dünyanın önceliğinde olduğu bir denklem. Denklemin merkezinde, İslâm dünyası veya diğer tanımla enerji kaynakları, nakil hatları ve İsrail'in güvenliği var. Bu üç vazgeçilmezin yanında, ABD'nin de, Rusya'nın da vazgeçemeyeceği şey yok. İngiltere'nin "sinsice" oluşturduğu yol haritasını ayrıca ele almak lazım. Çünkü Ortadoğu'da muktedirliğini sürdürmek isteyenlerin en çok ziyaret ettiği ve önemsediği şehir Londra... Paris ise "küresel çetenin" denkleminde yer almayı tercih ediyor. Bu iki başkentin, Ortadoğu'da Osmanlı'ya karşı kurduğu örgü ve sonrasındaki sömürge mekanizmaları henüz tasfiye edilmiş değil. Bunu, Suriye ve Libya iç savaşlarında da net bir şekilde gördük.

* * *

Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, İsviçre'nin Cenevre kentinde 28 Kasım'da başlayan Suriye konulu Cenevre 8 görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlandığını açıkladı.

Rusya liderliğinde İran ve Türkiye'nin katılımıyla devam eden Astana süreci için aynı şey geçerli değil. Rusya, Suriye'de "sahada"ki askeri birliklerini çekeceğini açıkladı. Ama bu Akdeniz kıyısındaki güçlendirilmiş Rus üslerini kapsamıyor. Bu hamleyle Rusya, hem zaman zaman ABD ile gerilim yaşanan bölgelerdeki "puslu" ortamdan uzaklaşıyor, hem de Şam'ı sahada daha görünür kılmak istiyor.

Rus lider Putin'in Mısır ve Suriye'nin ardından Ankara'ya gerçekleştirdiği sürpriz ziyaret de bunu gösteriyor. Putin "Türkiye ile, Suriye'de siyasi çözüm yollarının denenmesi konusunda mutabıkız" dedikten sonra 2018 başlarında Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin yapılmasını konuştuklarını söyledi. Bu kongrenin toplanmasının önündeki (Türkiye açısından) en büyük engel, Suriye PKK'sının Suriye Demokratik Güçleri adıyla masaya oturması ihtimali. 

ABD ve Rusya, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde bir "özerk Kürdistan" kurulmasına razı olması için değişik yöntemler deniyor. Astana masasına "diğer Kürt gruplar" adıyla yeni bir aktör oturtmak istemelerinin altında da bu yatıyor. Etnik ve mezhebi her tanım, Suriye'nin Irak gibi bölünmüşlüğünü getirir, bütünlüğünü değil.

* * * 

Farklı pencereye dönelim. Trump'un Kudüs kararının ardından İslâm dünyasında "ehven" gözükmeye başlayan "cihadist" görünümlü terör örgütleri... 

Alan hakimiyeti bitirilen DEAŞ, artık değişik ülkelerde "uyuyan hücre"leriyle yeni bir altyapı hazırlığında. Özellikle, Selefiliğin Suudi Arabistan ve prenslikler eliyle "sinsice" örgütlendiği ve "mütedeyyin" insanlara "İslâm'ın tek doğru yorumu" olarak nakış nakış işlediği "radikalizm"in zemin bulduğu ülkelerde.

"ABD ve İsrail, amaçları için her türlü yolu mübah sayarken, Müslümanlara kalan tek yol cihad, yani savaşmak" fikri, "Elhamdülillah Müslümanım" diyen her coğrafyada karşılık bulmaya başladı artık. Bu hayırlı bir gelişme değil. Çünkü, bugüne kadarki tüm "cihadist" örgütleri kazıyınca, altından mutlaka bir CIA, MI6 veya MOSSAD bağlantısı çıkıyor.

Suriye'de rejime karşı savaşın tek zemini de "cihad" değil miydi? Libya'yı parçalayanların da... Evet, DAEŞ de, El Kaide de ABD'nin "derin" operasyonlarıyla kuruldu, sahaya sürüldü, kullanıldı. Bu örgütlerin zemin bulduğu "fetvalarla" hareket edip, öldürmeyi emreden örgütler, değişik isimlerle daha çok çıkacak karşımıza. 

* * *

CIA'nın İran'a karşı bölgede yürütülecek operasyonların başına getirdiği "Ayetullah Mike" boş durmuyor. Bölgedeki birçok ülkenin yönetimiyle İran karşıtı hamleleri planlıyor, adımlarını atıyor.

Suudi Arabistan'da "saray darbesi" yapan veliaht Prens Muhammed bin Salman, Birleşik Arap Emirlikleri'nin veliaht prensi Muhammed bin Zayed'le birlikte Yemen'in el-Islah partisi yöneticilerini Riyad'da ağırladı. El-Islah Partisi, Yemen'deki Müslüman Kardeşler'in en güçlü siyasi organizasyonu... Kudüs konusunda İslâm dünyasının karşısında yer alan Riyad için ilginç bir hamle değil mi?

Suriye'de ÖSO'nun saf değiştirmesi için de bir çalışma var. Rejim yanlısı Suriye Arap Ordusu, ÖSO'dan ayrılıp affedilenler için Aşiret Ordusu kurmaya başladı. Şeyh Abdülaziz el Rıfai önderliğindeki ordu, ÖSO'dan ayrılan ve Şam yönetimi tarafından affedilenleri bünyesinde barındıracak. Yüzlerce kişinin şimdiden bu yeni orduya katıldığı haberleri geliyor bölgeden.

Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO), Suriye Arap Ordusu'ndan firar edenler tarafından Şam ordusundan ayrılan Albay olan Riyad el Esad'ın komutasında 2011'de Fransızlar tarafından organize edildiğini de hatırlatalım.

Arap dünyasında "saf değiştirmek" çok yadırganan bir şey değil. "Sadakat" konusundaki sabıkaları ise hayli kabarık...

Kısaca; yeni hedef olarak İran ve Türkiye'yi seçen "küresel güç", bu iki ülkenin yumuşak karnı "siyasal İslamcılığı" zaafiyete dönüştürüp, karşı silah olarak kullanmak istiyor. Bu oyunu bozmak gittikçe de zorlaşıyor.