Suudi Arabistan'da olanlar sadece İngilizlerin Lawrence eliyle kurduğu "çöl aşireti" devletini değil, tüm bölgeyi ilgilendiriyor. Sadece Türkiye ve çevresindeki ülkeleri değil, tüm İslâm dünyasının geleceğini ilgilendiren şeyler yaşanıyor. O yüzden, "Ne Şam'ın şekeri, ne Arap'ın yüzü" diyemeyeceğimiz bir durum var karşımızda. 4 Kasım, Suudi Arabistan tarihinin en büyük darbesinin yaşandığı gün. Önce aynı zamanda Suud vatandaşı olan Lübnan Başbakanı Hariri istifa etti ve İran'ı suçladı.

Ardından Yemen'den İran destekli Hutsilere ait olduğu iddia edilen bir füze ateşlendi. Saatler sonra yakın zamanda tahtın tek varisi ilan edilen 32 yaşındaki Muhammed bin Salman el-Suud, kraliyet ailesinin tüm eski yöneticilerini tutuklamaya başladı. Suudi krallığının yetkilerini ve servetini bölüşen bin 300'den fazla isim şu anda lüks otelde "hapis" hayatı yaşıyor.

Kaçmaya çalışan birkaç prens, bunun bedelini hayatıyla ödedi. Düşürülen helikopterde can verdiler. Gezilerine uçak filosuyla çıkan Suud hanedanlığının mensuplarına ait tek bir jet, helikopter havalanamıyor. Ülkede şu an Suud hanedanlığını kapsayan bir "sıkıyönetim" hali var.

O kadar büyük bir tasfiye ki bu; Suudi Arabistan'la çok gelişmiş ve girift ilişkileri bulunan Türk siyasi ve iş dünyasının muhataplarının neredeyse tamamı şu anda tutuklu.

Bu darbeden önce "Ilımlı İslâma geçeceğiz" diyerek "İslamda reform" savunucularının umut ışığı olan veliaht Prens Selman, kadınlara konulan yasakları esnetmeden önce binlerce imam ve teologu tutuklamıştı.

Şiddet karşıtı olmasına rağmen ülkenin Şii nüfusu üzerinde büyük etkisi olan Şeyh Nimr Bekir el-Nimr'in kellesini uçurmuş, doğan krizi çözmek için İran karşıtı Şii lider Mukteda Sadr'la bir araya gelmişti.

* * *

Riyad'da yaşanan darbeyi daha iyi anlamak için, Trump'un Pasifik ötesinden "Ne yaptığını biliyor" diye attığı twitle destek verdiği Veliaht prens Salman'ı biraz daha anlatalım.

İngilizlerin kurduğu "çöl aşireti Suud" imparatorluğunda asrın tasfiyesini yapan veliaht Selman'ın öyle iyi bir eğitim aldığını ve geniş bir vizyona sahip olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Kendi ülkesinden alınmış bir lise diplomasına sahip ve o da tartışmalı. Öldüğünde Türkiye'nin de 3 gün yas ilan ettiği Kral Abdullah'ın ardından yolu açıldı Selman'ın. Babası tahta oturunca, onun bakanlıklarını üstlendi. Ardından da veliaht prens oldu.

Veliaht Selman'ın "Vizyon 2030" adını verdiği bir projesi var. Proje, Suudi Arabistan'ın tek ve en önemli gelir kaynağı olan petrolün sahibi olan Aramco şirketinin özelleştirilmesini de kapsıyor. Aramco'nun özelleştirilmesi demek, Suud petrollerinin "küresel çete"nin eline geçmesi demek... (Aramco, yakın tarihe kadar DEAŞ'ın Rakka'dan çıkardığı petrolü de dünya piyasasına satıyordu.)

Aramco'nun özelleştirilmesi, Vahhabiliğin "yumuşatılarak" yeni bir İslâm modelinin formatlanması gibi görevleri üstlenen Veliaht Selman'ın kuşkusuz en büyük destekçisi, içinde ABD'nin NeoCon'larının da yer aldığı "küresel çete." Çin'in İpek Yolu projesinin yolunu kesmek isteyen, Büyük Ortadoğu Projesi ile bölgeyi küçük devletlere bölerek işgal etmek isteyen çeteden söz ediyoruz...

Prens Selman, 34 üyeli Suud Aile Konseyi'nin 31'inin desteğiyle veliaht olmuştu. Ancak, Aramco'nun özelleştirilmesi, Suud ailesinin tüm servetinin tek elde toplanarak yönetilmesi, devlet kadrolarında gençleştirme, İngiliz İslâmı Vahhabiliğin reforme edilmesinin önünde büyük bir engel vardı: Geleneksel Suud aşiret yapısı...

İşte bir füzeyle başlayan darbe, bu yapıyı tasfiye edip, Veliaht prens Selman'ın önündeki tüm engelleri hızla aşması için tezgahlandı. Darbenin adı "yolsuz operasyonu" olunca, elmas kaplı arabalar, dev yatlar, binlerce kişilik tatillerle dünya gündemine oturan şeyhlerin bir otele hapsedilmesi de "sempatik" geldi elbette herkese... "Vizyon 2030" adıyla ambalajlanan Aramco'nun özelleştirilerek petrolün tamamen "küresel çete"ye devredilmesi hiç konuşulmadı bile.

* * *

Riyad darbesi, bölgede ve tüm İslâm dünyasında büyük bir rol değişiminin habercisi. Türkiye, 1. Dünya Savaşı'nın ardından da İslam ülkelerinin "rol model" ülkesiydi ve Batı tarafından öncü kabul ediliyordu. "Ilımlı İslâm", Türkiye'nin son çeyrek asrına damga vurmuş, "köktendinciliğe" karşı panzehir olarak lanse edilmişti. Ilımlı İslam'ın yegane temsilcisi olarak da FETÖ seçilmiş, palazlandırılmış, tüm dünyada kök salmıştı. 

Şimdi, "Ilımlı İslâm" taşeronluğu da Suudi Arabistan'a devredilmiş durumda. İngiliz dini Vahhabiliğin revize edilmiş halinin misyonerliğini yapacak Suud şeyhleri ve Rabıta teşkilatının beslediği şeyhler, imamlar ordusu... "İslam'da reform" savunucusu laik görünümlü misyonerler de "gizli destekçisi" olacak.

Riyad'daki darbenin, BOP'un "parçalanıp küçük bölgelere ayrılacak ülkeler" listesinde yer alan İran ile Türkiye'ye dönük hamleleri beraberinde getireceğinden kuşku yok. "Küresel çete"nin Ankara-Tahran yakınlaşmasından, S400 füzelerinin alınmasına kadar birçok bahanesi var bunun için. 

Her fırsatta tekrarladığım ve ısrarcı olduğum çözüm reçetesini yeniden yazıyorum:

Ankara, Tahran, Şam, Bağdat'taki siyasiler ve tüm halklar omuz omuza verdiğinde bu oyun bozulur. Etnik ve dini, mezhebi kimliklerin bir kenara bırakılıp "vatan milliyetçiliği" etrafında kenetlenenlerin verdiği Kurtuluş Savaşı en net örnektir...