Amerika ile Türkiye ilişkilerinde iyileşme hepimizin hedefidir. Ancak, dost ve müttefik olarak değerlendirdiğimiz Amerika'nın bölge ve Suriye hesapları bu ikili ilişkilere gölge düşürüyor. Hatta ipleri geriyor, kopma noktasına getiriyor.

PKK'nın uzantısı PYD' yi "terör örgütü" olarak görmeyen ve yanı başımızda bize karşı silahlandıran, eğiten bir ülkeden artık "dost ve müttefik" olarak söz etmemiz mümkün mü? Yapılanları ve söylenenleri değerlendirdiğimizde " Pişkinliğin bu kadarına da pes" demekten kendimizi alamıyoruz.

Zaten Savunma bakanı Nurettin Canikli, ABD Savunma bakanı ile yaptığı görüşmeden sonra yaptığı açıklamada da buna değinmişti:

"PYD/YPG terör örgütünün DEAŞ'la yakın ilişkide olduğunu ve bazı DEAŞ unsurlarını Türkiye'ye karşı kullandığını Mattis'le paylaştık. Sayın Mattis, bunun mümkün olmadığını ve PYD'nin DEAŞ'la gireceği ittifakın kendi sonu olduğunu bileceği için böyle bir riske girmeyeceğini söyledi. Rakka'da somut olarak dünyanın gözü önünde DEAŞ'lı teröristlerin serbest bırakıldığını kendisine söyledik. PYD ve YPG'nin DEAŞ'la yakın ilişkide olduğunu Sayın Mattis'le paylaştık. Sonuç olarak ABD'nin Türkiye'nin terörle mücadelesine saygı duyduklarını ve anlayışlı olduklarını ifade ettiler. PKK terör örgütüyle Irak'ta yapılan mücadelede bundan sonra aktif destek vereceklerini ifade etti. YPG ile ilişkilerini sonlandırmada bir kararlılık görmedim" 

Burada şu noktaya dikkat:

Amerika, terör örgütü olarak sadece DEAŞ'ı görüyor ve hedefe oturtturuyor.

Peki, PKK'nın uzantısı YPG ne olacak?

Bugüne kadar anlaşamadığımız nokta zaten burası. Amerika, YPG'yi terör örgütü olarak tanımadıktan, desteğini kesmedikten ve verilen silahları geri almadığı takdirde bu konuda ortak bir noktaya gelmemizi biz de olanaksız görüyoruz.

Aslına bakılacak olursa Amerika ile birçok konuda sıkıntı yaşıyoruz. Ancak, şu an için ivedilikle çözülmesi gereken konu Suriye'deki durum olduğu için buraya kilitlendik.

Konu DEAŞ'tan açılmışken, Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ'ın bu konudaki açıklamasına ve Amerika'nın yeni bir oyun içine girebileceğine yönelik sözlerini de önemsemek gerekiyor:
"Çok net söylüyorum. DEAŞ terör örgütü bölgedeki siyasal hedeflerin, projelerin hayata geçirilmesi için kullanılan bir alettir ve onu kullanıyorlar şu anda. Şimdi bakın burada ne diyor. 'DEAŞ terör örgütüne odaklanalım.' Evet odaklanalım, beraber mücadele edelim. DEAŞ ile kim mücadele ediyor? Bir dünya mücadele ediyor. Peki sadece ABD mi mücadele ediyor, hayır. Fırat Kalkanı Harekatı sırasında 3 bin DEAŞ'lı teröristi etkisiz hale getiren Türk Silahlı Kuvvetleridir. Başika kampını DEAŞ'a karşı kuran ve orada da pek çok, bin civarında DEAŞ'lı teröristi etkisiz hale getiren yine TSK'dır. Bu güne kadar da en fazla DEAŞ'lı teröristi etkisiz hale getiren ülke TSK'dır. Türkiye Afrin bölgesine girdi, DEAŞ'a odaklanın dedik ama odaklanma zayıfladı, DEAŞ yeniden Rakka'ya doğru yeniden şuraya doğru gidiyor' diye yeni bir tiyatro ile önümüzdeki günlerde bütün dünyanın önüne koyabilirler."
 
Bu noktada bizim de söylemek istediklerimiz olacak:
 
Amerikalı yetkililer ilişkileri bozmak istemiyor ama olumlu adımları da atmıyorlar. "Görüşmeler olumlu geçti" deniliyor. Olumlu sonuçların alınabilmesi sadece sözde olmuyor. Konuşulan ve verilen sözlerin sahaya yansıması gerekiyor. Biz, bunu göremiyoruz.
 
Bugüne gelelim:

ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ile Çavuşoğlu arasında yapılan görüşmede "Suriye'de ortak hareket etme" kararı alındı.
 
Biz, bu görüşmeyi de alınan kararları da önemsiyoruz.
 

İki ülke tarafından yapılan ortak açıklamada Suriye'nin toprak bütünlüğüne vurgu yapıldı, ortak duruş sergileneceği belirtildi. Kurulacak ortak mekanizmada ilk toplantı Mart ayında yapılacak ve farklı kurumlar mekanizmada yer alacak.
 
Tarafların 65 yıldır NATO müttefiki ve stratejik ortak olduğu vurgulanan açıklamada, "İki halk, ilişkilerini, paylaştıkları hedeflerin ve çıkarların ilerletilmesi, ayrıca dünya genelinde demokrasi, hukukun üstünlüğü ve  bireysel özgürlüklerin teşviki için hayati görmektedir" denildi.
 
Temennimiz, Amerika'nın artık verdiği sözleri yerine getirmesi, Türkiye'nin çıkarlarını da gözetmesi ve özellikle PYD unsurlarına verdiği desteği kesmesidir. Geçmişte yapılan hataların yinelenmemesi ve bölgede Türkiye'nin varlığının öneminin görülebilmesidir.