ABD-Türkiye ilişkileri, Kıbrıs'ta süren sistematik katliamları durdurmak için yapılan Barış Harekatı'ndan bu yana en kötü dönemini yaşıyor. ABD, Marakios öncülüğünde gerçekleşen darbeye sesini çıkarmamış, Yunanistan'la Kıbrıs'ın birleşmesini öngören Enosis hamlesini de izlemeyi yeğlemişti. 

Ecevit-Erbakan koalisyon hükümetinin aldığı kararla TSK "Kıbrıs Barış Harekatı"nı gerçekleştirince, ABD'nin ilk işi Türkiye'ye ambargo koymak oldu. O dönem, şimdiki gibi tarımda falan dışarıya çok fazla bağımlı olmasak da, ambargo Kıbrıs fatihi hükümetin de sonunu getirdi.

Kıbrıs düğümü hâlâ çözüm bekliyor ve Türk tarafı ambargo kıskacında yaşamaya devam ediyor. Kıbrıs'ın Rum tarafında çok bir İngiliz askeri üssü var. Rum tarafı, hiç bir ön şart konulmadan Avrupa Birliği üyesi yapıldı...
Ortadoğu'da ve Avrupa'nın doğusunda devletleri parçalamak için milyarlarca dolar harcayan ABD ve AB, her ne hikmetse bir tek Kıbrıs'ta "birleşme" yanlısı tavır sergiliyor ve Türk tarafının Rum yönetimine tâbi olmasını istiyor...

* * *

Neyse, gelelim bu günlere:

Olayları tarafsız gözle inceleyen herkes, Ortadoğu'daki büyük oyunda ABD'nin terör örgütlerini partner olarak seçtiğinde hemfikir. Adı, misyonu, ideolojisi, jargonu, hedefi farklı farklı terör örgütleri ABD için "koçbaşı" görevi yapıyor. 
Terör örgütleri, para ve silah olmadan yaşayamayacağı için, bunun da değişik yöntemlerle çaresi bulunuyor. Dünyanın her yerinde gözü kulağı olan ABD, gördüklerini gizleyip, duyduklarını duymazdan gelince terör örgütleri "suç zinciri" sayesinde para kazanıyor, kazandığı paraları da silaha yatırıyor. 

Irak ve Suriye'yi 4 yıldan fazla süre kan gölüne çeviren DEAŞ, ABD birliklerinin cephaneliğini ele geçirerek Musul'u işgal etmişti. Bunun bir "ele geçirme" değil, "teslim etme" olduğu sonralarda ortaya çıktı. DEAŞ, yıllarca Irak ve Suriye'de petrol kuyuları işletti, milyarlarca dolara hükmetti. Yaklaşık 200 bin kişiye maaş dağıttı, silahlandırdı o parayla. Dolaylı olarak "silahı üreten"lerin cebine gitti milyarlarca dolar. 

* * *

ABD, hem Irak'ta, hem Suriye'de büyük insanlık suçlarına imza attı. Terör örgütlerini silahlandırdı, katliamlara göz yumdu. Blackwater gibi "profesyonel savaş şirketleri"nin psikopat elemanlarının cinayetlerine, işkencelerine, tecavüzlerine göz yumdu...

Terör örgütü PKK'nın Suriye koluna, bizzat Pentagon'un yaptığı ağır silah desteği zaten ortada. 

Bir de bunun yıllarca devam eden "gizli" bölümü var. Bu sütunda, daha önceden Bulgaristan, Hırvatistan ve Ukrayna'dan CIA aracılığıyla yapılan silah kaçakçılıklarını yazmıştım.

ABD, bu "gizli silah ticaretini" halen sürdürüyor. Bir yandan Pentagon envanterinden silah aktarıyor bölgeye, diğer yandan Balkan ülkelerinden...

Örneğin, geçtiğimiz Mayıs ayında Pentagon, Bulgaristan'ın Burgaz limanından Suudi Arabistan'ın Cidde limanına yönelik yaptığı silah kaçakçılığını sürdürdü. Suriye'deki cihatçı gruplara (DEAŞ dahil), Vazoski Machine Building Factory (VMZ) ve Tatra Defense Industrial Ltd (Çekya) tarafından üretilen NATO envanterinde kayıtlı olmayan eski Sovyetler Birliği tasarımı silahları Burgaz'dan Cidde'ye nakletti.

Marianne Danica, 5 Mayıs 2017'de Bulgaristan'dan ayrıldı. 20 Mayıs'ta Suudi Arabistan'a varırken, Hanne Danica adlı gemi Cidde'den Burgaz'a geri dönüyordu.

* * *

Kuşkusuz, ABD bu suçları işlerken, Büyük Ortadoğu Projesi'nin partneri olmakla övünen ülkeleri de kullandı. NATO konsepti çerçevesinde Türkiye'nin limanları, hava sahası ve sınırları da dahil buna. Şimdi ABD, Türkiye'ye karşı bir "kıskaç harekatı" izliyor. NATO'dan kendi isteğimizle kopmamız için, bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş komplolar kuruyor. NATO tatbikatlarında hiç bir zaman gerçek ülke ve kişi adı kullanılmaması geleneğine rağmen Atatürk ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı senaryonun "düşman" tarafına yerleştiriyor.

Aynı zamanda ABD, İran'a koyduğu ambargoyu delmekle suçluyor Türkiye'yi. Rıza Sarraf bunun için tutuklandı. Dikkat ederseniz, ambargonun muhatabı İran'dan çok, Türkiye'de gürültü koparıyor bu yargılama. Çünkü İran, Cumhurbaşkanı Ahmedinejat sonrasında, anında soruşturma açıp petrol ve gaz paralarının "hortumlandığı" gerekçesiyle Babek Zencani'yi ve bazı bürokratları yargılamıştı. Babek Zencani, Rıza Sarraf'ın İran'daki partneriydi.

Türkiye, 17-25 Aralık'ta ortalığa dökülen "paralar"ı "FETÖ kumpası" olarak geçiştirmeye çalışırken, iktidarın itibar ettiği isimler "Ne yapıldıysa İran'a konulan ambargoyu delmek için yapıldı" savunmasını yapıyordu. Yani Türkiye'nin İran'a konulan ambargoyu deldiğini deklare ediyordu.

Rıza Sarraf'ın bir dönemin "kilit ismi" olmasına rağmen, elini kolunu sallayarak ABD'ye gitmesine göz yummak da kuşkuyla bakılması gereken bir tuhaflık değil mi? 

Türkiye, ABD ve diğer devletlerin gizli kapaklı yaptığı operasyonları, pek gizleyemeden, hatta yüzüne gözüne bulaştırarak yaptığı için yaşıyor bazı sıkıntıları. Sarraf olayı da buna dahil...

İyi de, dünyayı kan gölüne çeviren, terör örgütleriyle açık bir şekilde ittifaklar kuran, onlara "kaçak" yollarla silah alıp nakleden ABD'nin tüm tarihi insanlığa karşı işlenen suçlarla dolu. Hiç Kızılderili katliamına kadar gitmeye gerek yok. Yakın tarihte onlarca örnek var. Tam "ABD'yi kim yargılayacak?" diye soracağım, içimizdeki Amerikancılar, Trumpçular, Graham Fullerciler falan geliyor aklıma ve susuyorum...