Biz, yıllardır şunu söyledik:

"Turizm kum, güneş ve denizden ibaret değildir. Turizmi çeşitlendirmek, alanı genişletmek ve bu geniş coğrafyadaki güzelliklerden istifade etmek gerekiyor. Sağlık, doğa, inanç, kongre, kültür, fuar, spor, tarih, kaplıca alanlarını da turizme kazandırarak bu çeşitliliği artırabiliriz."

Avrupa'dan turist aktığı yıllarda bu konuları ihmal ettik. Ya da gerektiği gibi üzerinde durmadık. Deniz, güneş ve kum üçlüsü ile yetinmeye çalıştık.

Peki, bugün turizmde çeşitliliği artırdığımızda beklediğimiz potansiyeli elde edebilir miyiz? Turist getirebilir miyiz? Turizmde yaşanan durgunluğun giderilmesinde olumlu adımları atabilir miyiz?

İşte bu çok zor görünüyor.

Çünkü dışarıdan turist gelmiyor.

Dikkat edilecek olursa Rusya ile yaşanan krizden sonra ilişkilerimiz rayına oturmuş olmasına rağmen geçmişte Rusya'dan gelmekte olan turist sayısının yarısını bile yakalayamadık.

Rusya'dan olduğu gibi AB ülkelerinden gelmekte olan charter uçakları da kesildi.

Özetle turist gelmiyor, gelenler de yetmiyor. Turist gelmeyince turizmde çeşitliliği artırsak ne olacak? Önemli olan ülkemize turist getirebilmektir.

Geçenlerde Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, yaptığı açıklamada "Turizmde çeşitliliği artıracak önlemleri alacağız" dedi. Deniz, kum ve güneş turizminin de yeterli olmadığının da altını çizdi.

Söyledikleri şöyle:

"1980'lerde rahmetli Turgut Özal tarafından başlatılan turizm kampanyası o günden bu güne deniz,kum,güneş diyerek dünyanın 6. büyük destinasyonu olacak şekilde bugünlere geldi.Gerçekten deniz, kum ve güneş turizminde Türkiye belirli noktaya geldi. Ama Türkiye için bu yeterli değil. Çünkü alanımız geniş. Tarih, dini miras, kültür, gastronomi gibi aklınıza gelebilecek her alanda doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine kadar potansiyele sahibiz. Bunları kullanmalıyız. Kullanılmadığı zaman yaşanan sorunları geçen yıl gördük ne yazık ki. Şimdi bizim çok özelleştirilmiş tanıtımlar yapmamız lazım. Mesela Adıyaman da bu alanda önemli bir potansiyel. İnşallah tanıtım stratejimizi çeşitlendirerek pazarlarımızı da çeşitlendireceğiz."

Tanıtımdaki sıkıntılar bugüne kadar aşılamadı. Aşılmış olsa bile dışarıdan artık turist gelmiyor. Bu noktada önemli olan turistin gelmesidir. AB ülkeleri ile yaşanan krizler bu ülkelerden turist gelmesinin önünü kesiyor.

Gelen turistler olsa bile ya "kuru kalabalık turist" grubunda yer alıyor, ya da girdiği otel dışında para harcamıyor.

Dışarıdan gelen zengin ve para harcayan turistleri birkaç yıldır İspanya, İtalya, Fransa ve Yunanistan gibi rakip ülkelere kaptırdık.

İç turizmde bile başarılı olamadık. 2017 yılında yerli turistlerin bie para harcamadıklarını gözlemliyoruz.

Öncelikle Türkiye "güvenli ülke" görülmüyor.

Dışarıdan gelecek olan turistlere sigorta şirketleri "  Türkiye güvenlik ülke olmadığı" gerekçesi ile sigorta yapmıyor. Bu durumda 10 turistten 2'si gelse bile 8 tanesi gelmiyor.

Buna bir de yaşanan "siyasi krizleri "eklediğimizde ortaya çıkan tablonun hiç de iç acıcı olmadığını görüyoruz.

Şunu da vurgulamadan geçmeyelim:

AB ülkeleri ile yaşanan "siyasi krizlere" yeni halkalar da ekleniyor. Bütün bunlar da Türkiye'nin imajını yerle bir ediyor. Bunların toparlanması ve eski günlere dönmek de o kadar kolay olmayacaktır.

Batı televizyonlarında ve yazılı medyada Türkiye aleyhinde çıkan haber, görüntü ve makaleler de işin tuzu-biberi oluyor.

Aslına bakılacak olursa dışarıdan turist gelmek istiyor. Çünkü Türkiye'de tatil yapmak AB ülkeleri için ucuz tatilin bir numaralı adresi olarak gösteriliyor. Özellikle "her şey dahil" sistem halen çekiciliğini koruyor. Buna rağmen beklenen turist gelmiyor ve sektör halen komadan çıkamıyorsa bunun başka nedenlerini aramak ve araştırmak gerekmektedir.

Çözüm yolları yok mu?

Var hiç kuşkusuz ama, bugünkü  anlayışla bu zor görünüyor.