Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Elysee Sarayı'nda tepki gösterdiği soruyu soran Fransız gazeteci Laurent Richard idi. Ama sorduğu soru, aslında dünyadaki tüm Türkiye karşıtları ile, Türkiye'deki Erdoğan karşıtlarının keyif aldığı soruydu. Daha da ileri gidelim. Yaşımdan fazla gazetecilik unvanı taşıyan ve her devirde yıldızını parlatmasını bilen Mehmet Barlas'ın, günler önce kaleminden çıkan cümlelerin farklı bir şekilde soruya dönüşmüş haliydi.

Konuyu bilmeyenler için hemen toparlayalım...

Deneyimli gazeteci ve iktidarı oluşturan siyasi ekiple "Andıç yıllarında" yolu kesişen Mehmet Barlas, geçtiğimiz hafta İran olaylarını değerlendiren bir yazı kaleme aldı. Halktaki karşılığının ne olduğunu bilmem ama, iktidar cenahında saygın bir yeri olduğu görünümüne sahip Mehmet Barlas, köşesinde şu cümleleri yazdı:

"Eğer rejim sağlam değilse, halka rağmen ayakta kalamaz. Ancak buna asla ABD karar veremez. Bu vesileyle bizim aynı hatayı Suriye'de "muhalif gruplar" diye terör örgütlerine verdiğimiz destekle ve Esad rejimini bizim bir iç sorunumuz gibi görerek yaptığımızı unutmayalım."

Barlas'a göre, Türkiye terör örgütlerine destek vermiş... Tıpkı Fransız gazetecinin söylediği gibi. 

* * * 

Fransız gazeteci, elbette "Suriye'de savaşan gruplara silah göndermediniz mi" sorusunu Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yöneltirken, Mehmet Barlas'tan esinlenmedi. Batı'da uzun süredir terör örgütlerine lojistik destek için "günah keçisi" aranıyordu ve Türkiye biçilmiş kaftandı.

Soruyu soran Fransız gazeteci Richard aynı zamanda yönetmen ve yaklaşık 12 yıldır Fransız televizyon kanalları France 2, France 3, France 5 ve Canal+ için araştırma odaklı belgeseller çekiyor. 2011'den bu yana da Premieres Lignes adlı basın ajansının genel yayın yönetmeni. Premieres Lignes belgeselleri, televizyon programları ve kapsamlı röportajlarıyla dikkat çekiyor. Yani, Mehmet Barlas kadar olmasa da kalın bir CV'ye sahip...

Her ne kadar Barlas, o yazısının ardından durumu toparlamaya çalışsa da, belli ki, onu "Suriye'deki terörist gruplara destek verdik" satırlarını yazmaya iten "algı iklimi", Fransız gazeteciyi daha fazla etkilemiş.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fransız gazeteci Laurent Richard'a "FETÖ ağzıyla konuşuyorsun" sözleriyle cevap verdi. Keşke, danışmanları kendisine, Fransa'da ne tür sorularla karşılaşabileceğini anlatsaydı ve "FETÖ ağzı" gibi cümlelerin o coğrafyada pek karşılığının olmadığını izah etseydi. Daha Fransa seyahatinden birkaç gün önce ülkenin iktidar cenahında en saygın gazetesinin köşe yazarı da benzer bir cümle kurmuştu çünkü: "Türkiye ve teröristlere destek..."

* * *

İşin aslını biz özetleyelim de, hem Mehmet Barlas'a "gafını çevirme" şansı olsun, hem Fransız gazeteciye de ders...

Suriye'de iç savaşın başladığı ve Esad iktidarına birkaç hafta ömür biçildiği zamanlar "terörist gruplar" diye bir tanım yoktu. Fransa, Suriye iç savaşı başlamadan önce eski sömürgesi olan ülkeye "demografik ve mezhebi" yapıya dair arşivlerindeki bilgilerle donattığı özel istihbarat elemanlarını göndermiş, muhalif gruplar derlemişti. Bölgede etkinliği olan İngiltere'nin "özel kuvvetler" elemanları da, Selefi-Vahhabi aşiretleri rejime karşı direniş için hazırlıklarını yapmıştı.
ABD, zaten Irak'ta elde ettiği "yıkıcı" zafer (!) ve Büyük Ortadoğu Projesi'nin mimarı olarak bölgede gücünü net bir şekilde ortaya koymuştu. Türkiye, Büyük Ortadoğu Projesi'nin (veya Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi) "çok gönüllü" eş başkanlığını yapıyordu. 

Koalisyon ülkelerinin içerisindeydi ve ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Vahhabi çetesi ülkeler ile birlikte bölgede "operasyon" çeken ülkeydi Türkiye...

ABD ve Suudi Arabistan, dolar balyalarını götürdükleri Bulgaristan, Hırvatistan gibi ülkelerden Sovyet teknolojisi silahları kargo uçaklarına ve gemilere doldurup, Suriye'ye naklediliyordu. ABD merkezli "koalisyon güçleri"nin operasyonuydu.

Silahlar "muhalif gruplar"a gidiyor, Ürdün ve Türkiye'nin limanları bu sevkiyata "lojistik aktarma istasyonu" görevi görüyordu.

* * *

Oyunun kurucusu ABD, alan hazırlayıcısı Fransa ve İngiltere. Tedarikçisi Sovyet silah fabrikalarının bulunduğu Balkan ülkeleri, sponsoru ise Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar...

Türkiye ise Sünni grupların güven duyduğu ve Suriye'ye olan 900 kilometrelik sınırı en uygun ülke... 

O zamanlar bugün "terörist" denilen grupların hepsi "diktatöre karşı ayaklanan muhalif gruplar"dı. Tıpkı, İran'da sokağa dökülen rejim karşıtlarına bakıldığı gibi bakılıyordu Suriye'dekilere de. Ama şimdi ABD ve işbirlikçilerine göre hepsi terörist... Suriye PKK'sı hariç.

ABD'nin özel olarak kurguladığı IŞİD aracılığıyla Irak ve Suriye petrollerine el koyduğu, İngiliz ve Fransız petrol şirketlerini bölgede çırak çıkardığı, Türkiye'yi Fırat'ın kıyısındaki Süleyman Şah Türbesi'ne kadar uzanan "egemenlik sahasından" uzaklaştırdığı zaman "terörist" oldu o gruplar...

Mehmet Barlas ve Laurent Richard iyi bilsin ki; Türkiye emperyalistlerin tuzağa düşürüp, topraklarını ve kadrolarını kullandığı BOP müttefiki bir ülkedir ama hiçbir zaman tek başına "terörün" faturasının kesileceği "zavallı" bir ülke değildir.

Ortada ödenmesi gereken bir hesap varsa, masada yemeği yiyenler bellidir...