Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, geçtiğimiz hafta içerisinde sessiz sedasız Türkiye'ye geldi ve Başbakan Binali Yıldırım'la görüştükten sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi. Görüşmede iki ülke arasında Bulgaristan'daki seçimler ile Türkiye'deki Anayasa değişikliği referandumu sırasında yaşanan yüksek gerilim de masaya yatırıldı. İklim şimdilik yumuşamış gözüküyor fakat daha fazlasını bilmiyoruz. Umarım benzer gerilim tekrar yaşanmaz ve yaklaşık 500 yıl bir arada yaşamış insanlardan oluşan iki ülke ortak sorunlarına ortak çözümler bularak komşuluklarını sürdürür.

Sorun neydi peki Sofya-Ankara hattında? 

Daha önce bu köşede ayrıntılarıyla anlatmıştık. Hatırlatalım:

* * *

Bulgaristan'da "Türklerin partisi" olarak bilinen Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) var. Bir süre koalisyon ortağı olarak Sofya'da bakanlıkları da yönetti bu parti. Doğu Bloku'nun dağılmasının hemen ardından demokrasi pratiğine adım atan Bulgaristan'da, kuruluşundan bu yana olduğu gibi Türkler için de hemen bir formül düşünülmüş, Hak ve Özgürlükler Hareketi organize edilmişti. Hareketin lideri ve kurmaylarının, Jivkov döneminde Bulgar istihbaratına (DS) çalışan kişiler olduğu, geçmiş dönemin arşivleri açılınca ortaya dökülmüştü. Belgelerin sızması, devlet arşivleri müdürünün tuhaf ölümüyle sonuçlanmış kurulan "Dosya Komisyonu"na istenildiği gibi müdahale edilmişti.
Türkiye, uzun süre HÖH'e duygusal destek verdi, çifte vatandaşların bu parti lehine oy kullanabilmesi için seçimlerde otobüs desteği dahil birçok organizasyona izin verdi. HÖH'ün, hükümet olduğu dönemde, Avrupa Parlamentosu'nda da Türkiye ve Bulgaristan'daki Türklere pek faydası dokunmadığı zamanla anlaşıldı. Rus uçağının düşürüldüğü dönemde, ilişkilerin zayıfladığı HÖH'lü parlamenterler Türkiye'yi suçlayınca ipler tamamen koptu. Yıllardır söyleyip anlatamadığımız gerçek bir günde fark edildi. 

Bu fırsatı değerlendiren bir grup, farklı bir siyasi organizasyona girişti ve Türk azınlığın yeni temsilcisi olma iddiasıyla siyaset arenasına çıktı. İlk yapılan seçimde sandığa gömülen proje, bugünkü parlamentoyu oluşturan seçimlere DOST partisi adı altında girdi. Yine hezimet, yine hüsran yaşandı. DOST'un tek başarısı, HÖH'e kan kaybettirmek oldu. Bu başarıysa tabii...

* * *

Türkiye'nin DOST'a açık destek vermesi, Sofya'da ciddi rahatsızlıklara yol açtı. Türkiye'deki çifte vatandaşları "turist seçmen" olarak adlandıranlar ile ırkçı Bulgarlar sınırı kapatacak kadar ileri götürdü eylemlerini. 

Türkiye'deki çifte vatandaşları DOST'a yönlendirme görevini üstlenen milletvekillerimiz bile ayrı tellerden çaldı. Kapıkule'den geri dönmek zorunda kaldılar gerilim yüzünden.

Fatura kime çıktı peki? Maddi faturanın ne kadar olduğunu, kimin ne kadar "cukka" yaptığını bilme imkanım yok. Ama manevi faturanın Bulgaristan'da yaşamını sürdüren "evlad-ı fatihan"a çıktığı net bir şekilde ortada.

Bu Ramazan ayında, önceki yıllarda olduğu gibi Bulgaristan'a "Bereket Konvoyu" organizasyonu yapılamadı. Türklerin yoğun yaşadığı kasaba ve köylerde Türkiye aracılığıyla iftar sofraları kurulamadı, yardımlar dağıtılamadı. 

HÖH'ün de hükümet ortağı olduğu dönemdeki özelleştirmeler en çok tütün üreticisilerini vurduğu için, zaten yoksulluğa mahkûm olan Türkler, bu yıl Ramazan ayını daha buruk geçirdi.

* * *

Bulgaristan AB'ye girdikten, Türkiye'nin Bulgaristan vatandaşı Türklere oturma izni vermemeye başlamasından sonra gençlerin çoğu zaten Portekiz, İspanya gibi ülkelerin yolunu tutmuş, baba ocaklarından uçup gitmişti. Geride kalan orta ve ileri yaştakiler köylerinde yoksulluğun pençesinde yaşıyordu. AB fonları ile aralarındaki "çeteler"i aşamadığı için Komünist dönemi bile özler olmuşlardı. Oligarklar dışında hiç kimse için işler yolunda gitmiyordu ülkede. Silah ticareti dahil, oligarklar için para bol.

Bulgaristan'da bugün Türk köylerinde cenazeler "çarşaf"la gömülüyor. Çünkü kefenin de içinde yer aldığı bir "normal" cenaze defni için en az 500 Euro gerekiyor. Bu, bir Bulgaristan köylüsü için çok büyük bir para. Cenaze gömmek için küçük bir servet gerekiyor yani. Köylünün bir araya getiremeyeceği, "kefen param" diye bir köşede biriktiremeyeceği kadar önemli bir meblağ.

Bulgaristan'daki Müslümanlar üzerine Rabıta teşkilatı hayli yoğun çalışıyor ve bu da Vahhabi-Selefi akımı güçlendiriyor. Kefen bulamadığı için çarşafla gömülmek istemeyenler de gittikçe bu gruplara angaje oluyor. Vahhabi-Selefi misyonerleri "Biz Türküz" diyen Romanlara nüfuz edemiyor bir tek. Jivkov döneminde bile sünnet düğünlerinde evlerine Türk bayrağı asmayı ihmal etmeyen Müslüman Romanlara...

Türkiye'de sokak iftarlarında dökülüp saçılanları gördükçe, Bulgaristan'da kefen bulamadığı için çarşafla gömülenler geldi hep aklıma. Her sahurda ve iftar sofrasında boğazımda bir yumruk düğümlendi o yüzden. Burada çarşaf kefenden daha pahalı, nasıl etsek de orada çarşafla gömülenlere kefen ulaştırsak işte onu bilemiyorum...