Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından bu yıl 6'ncısı düzenlenen 'Uluslararası İyilik Ödülleri' programına katıldı. Programda Erdoğan ile birlikte TBMM Başkanı Mustafa Şentop, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ankara Valisi Vasip Şahin ve çok sayıda davetli yer aldı.

Burada konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Diyanet Vakfı'na teşekkür ederek, "Türkiye Diyanet Vakfımız yarım asra yakın süredir yürüttüğü çalışmalarla ülkemizde ve mazlum coğrafyalarda umudu, kardeşliği ve sevgiyi büyütmeyi sürdürüyor. Dünyayı iyilikle kuşatıp 7 kıtaya bahar iklimini yaşatma arzusuyla yola çıkan vakfımız, Türkiye'nin ve Türk milletinin iyilik sancağını yeryüzünün dört bir yanında iftihar ile dalgalandırıyor" dedi.

'TEVECCÜHÜN ARTMASINI MEMNUNİYET İLE KARŞILIYORUZ'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, iyiliği yaymayı, iyiye ve iyiliğe olan farkındalığı artırmayı hedefleyen bu özel ödüllerin Türkiye'de özel bir ihtiyacı giderdiğini belirterek, "'Dünyayı iyilik değiştirecek' şiarı ile çıktığımız iyilik seferberliği hamdolsun yoluna güçlenerek, daha da serpilerek devam ediyor. Bu ödüller vesilesiyle yeryüzünün dört bir yanındaki iyi yürekler ve müşfik gönüller arasında her gün yeni köprüler kuruluyor. Mutmain bir kalp, gülen bir yüz, müteşekkir bir göz; şöyle kalpten kopup gelen bir 'Allah razı olsun' haricinde hiçbir karşılık beklemeden yapılan iyilikler geleceğe dair ümitlerimizi de yeşertiyor. İyilik ödüllerine yönelik teveccühün yurt içinde ve yurt dışında artmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Nitekim az önce hem ülkemizden hem de dünyanın farklı köşelerinden içimizi ısıtan iyilik hikayelerini izledik. Her biri ayrı bir takdiri hak eden bu güzel örnekler, hepsi yaşanmış toplam 500 hikaye arasından seçilmiştir. Biraz sonra ödüllerini bizzat kendilerine takdim edeceğimiz Sıraj ve Haj kardeşimizi, Gamze Özçelik hanımefendiyi, Mimberci Ali Önder hocamızı, Ahmet Aydemir kardeşimizi emekleri, gayretleri, fedakarlıkları ve samimiyetleri için tebrik ediyorum. Rabbim sizlerin yokluğunu ve eksikliğini bizlere hissettirmesin diyorum. Aynı şekilde kendisi aramızda bulunamasa da gönlünün bizimle olduğunu bildiğimiz Yusuf İslam'ı tebrik ediyoruz" diye konuştu

'BATILI ÜLKELER GİBİ SIRTIMIZI DÖNMEDİK'

Dünya genelinde 6 milyondan fazla kişinin hayatına mal olan salgının, insanlığın kaderinin ortak olduğunu bir kez daha hatırlattığını dile getiren Erdoğan, "Yine bu salgın döneminde küresel sistemdeki tıkanıklıkları, adaletsizlikleri ve çarpıklıkları görme fırsatı bulduk. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin dahi maske savaşına tutuştuğu, solunum cihazı kıtlığı çekildiği, yaşlı bakımevlerinin adeta morglara dönüştüğü durumlara şahit olduk. Temel sağlık hizmetlerine ulaşamadığı veya aşıya erişemediği için hayatını kaybeden hastalanan acı çeken insanların dramlarına şahitlik ettik. Afrika, Asya veya Latin Amerika’da yaşayan milyarlarca insanın sıkıntısı, dayanışma sergilenmesi halinde çözülebilecekken maalesef dertlere derman olacak hiçbir somut adım atılmadı. Başta dezavantajlı toplum kesimleri olmak üzere ihtiyaç sahibi insanlar adeta kaderlerine terk edildi. Bu vahim tablo karşısında devlet olarak vatandaşlarımızın testten ilaca ve yataklı tedaviye kadar tüm gereksinimleri karşılarken, Batılı ülkelerin yaptığı gibi dünyanın geri kalanına sırtımızı dönmedik. Türkiye'den talepte bulunan 160 ülkeye ve 12 uluslararası kuruluşa tıbbi ekipman desteği sağladık. Salgının en çok vurduğu bölgelere yönelik yurt dışından temin ettiğimiz aşılarla beraber yerli aşımız Turkovac'ın da dağıtımına başladık. 3'üncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi'nde taahhüt ettiğimiz toplam 15 milyon doz aşıyı Afrikalı kardeşlerimize peyderpey ulaştırıyoruz. Ülkemizde misafir ettiğimiz sığınmacıları kendi vatandaşlarımızdan ayrı tutmadan istisnasız herkesin sağlık hizmetlerine erişimini temin ettik. Sınırımızın hemen ötesinde çok zor şartlarda hayata tutunma mücadelesi veren 5 milyon Suriyeli mazluma da yardım elimizi uzattık. Milletçe omuz omuza vererek, insanları ilgisizlikten öldüğü, sağlık çalışanlarının maske dahi bulamadığı, yaşlı insanların huzur evlerinde çaresiz bırakıldığı sahnelerin hiçbirini ülkemizde yaşatmadık" ifadelerini kullandı.

'DİYARBAKIR ANNELERİNİN HAYKIRIŞI TERÖRE VURULMUŞ EN AĞIR DARBE'

İyilere hürmet ve vefa nasıl önemliyse kötülere ve zalimlere karşı haşmetli olmanın da o derece hayati öneme sahip olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Bizler 40 yıla yakın bir süredir bölücü terörle mücadele eden terörizmin acısını çok iyi bilen bir milletiz. Uzun terörle mücadele dönemimizde güvenlik güçlerimizden ve masum vatandaşlarımızdan binlerce şehit verdik. Bölücü örgüt mensupları yaklaşık 40 yıldır tam bir gözü dönmüşlükle sadece yaktılar, sadece yıktılar; baskı ve şiddetle Kürt kardeşlerimizin hayatını zindana çevirdiler. Halkımızın kanından ve gözyaşından beslenen bu Nebbaşlar ilk günden itibaren en büyük yarayı Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Abazasıyla; anaların yüreklerinde açtılar. Analarından zorla kopardıkları gencecik çocukları ölüme gönderirken kendi çocuklarını Avrupa’nın başkentlerine tatile yolladılar. Kütüphanelerini yaktıkları, öğretmenlerini şehit ettikleri, okullarını ateşe verdikleri mazlum Kürt çocuklarını cehalete mahkum ederken kendi evlatlarına Avrupa’nın en iyi, en lüks, en pahalı okullarını layık gördüler. Diyarbakır Anneleri 925 gün önce terör örgütüne karşı çıktıkları isyan bağrıyla işte bu ikiyüzlülüğe 'Edi Bese' dediler. Bir avuç cesur ana 10 yıllardır benim Kürt kardeşlerimin sırtına kene gibi yapışan, kanını sülük gibi emen zalimlere 'Artık yeter' diyerek ihtar verdiler. Başlattıkları evlat nöbetiyle Diyarbakır Anneleri sadece korku duvarlarını parçalamakla kalmadılar, aynı zamanda siyasetçi görünümlü insan kaçakçılarının maskelerini de aşağı indirdiler. Diyarbakır Annelerinin 'Evlatlarımızı geri istiyoruz' haykırışı teröre ve bölücü örgütün uzantılarına vurulmuş en ağır darbelerden biridir" dedi.

'ANNELER İÇİN KILLARINI DAHİ KIPIRDATMADILAR'

Terör örgütünün kirli, karanlık ve korkak yüzünün; bir avuç kadının direnişiyle tarihte ilk defa bu derece ayan beyan ortaya çıktığına dikkat çeken Erdoğan, "Yine bu süreçte Türkiye muhalefetiyle, medyasıyla, yazarı, sanatçısı, siyasetçisiyle kimin nerede durduğunu da görme fırsatı bulmuştur. Kandil'deki kan tüccarlarının gönüllü avukatlığını yapanlar, 3 günlük siyasi çıkarları için bölücü örgütün uzantılarıyla iş tutanlar, daha ilk günden itibaren Diyarbakır Annelerini itibarsızlaştırmak için çok gayret sarf ettiler. Ağızlarını her açtıklarında bize kadın haklarından, insan-yaşam hakkından, demokrasiden, özgürlüklerden dem vuranlar, Diyarbakır'daki o yüreği yanık anaların masum eylemlerine bir kez olsun destek çıkmadılar. Bunu Batı'nın George'una, Helgası'na söylüyorum. Hani sizin insan haklarınız? Niye sesiniz çıkmıyor? Eğer onlardan, o terör örgütü mensuplarından birisi olsaydı Diyarbakır'dan ayrılmadınız. Ama ne yazık ki o terör örgütü mensuplarından olmayınca gelip kapılarını bile çalmadınız. Terör örgütüne ve siyasi uzantılarına tepki göstermek yerine ahlaksızca devleti suçlayanlar oldu. Diyarbakır'a gidipte ittifak ortaklarından ürktükleri için anaların kapısını çalmaktan korkan, acılarını paylaşmaktan çekinen hatta bu cesur anneleri izam eden, tehdit eden siyasetçi müsveddelerini de gördük. Kaldıkları otele davet ettiler. Ayaklarına gitmediler, gidemediler. Yasin Börü'nün katillerini aklamak için seferber olanlar, ciğer pareleri zorla dağa kaçırılan anneler için kıllarını dahi kıpırdatmadılar. Diyarbakır Anneleri, dünya hak mücadelesi tarihine altın harflerle yazılan onurlu duruşlarıyla işte tüm bu riyakarlıkları da ortaya koydular" diye konuştu.

'BU ÜLKEYİ TERÖR BELASINDAN KURTARACAĞIZ'

Bu seneki 2'nci vefa ödülünü başlattıkları nöbetle evlatlarını terörün pençesinden kurtarmaya çalışan yiğit Diyarbakır Annelerine vereceklerini belirten Erdoğan, "Cesaretleriyle, fedakarlıklarıyla, karşılıksız sevgileriyle yolumuzu aydınlatan Diyarbakır Annelerini bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Anaların sabrı, dirayeti ve duasıyla inşallah bu ülkeyi terör belasından muhakkak kurtaracağız. Modern dünyada insan giderek daha fazla yalnızlaşıyor. Daha fazla içine kapanıyor. Fıtratına daha fazla yabancılaşıyor. Hayatımızı kolaylaştırması gereken teknolojik araçlar sundukları sahte ve sanal mutluluklarla insanı gerçek hayattan daha çok kopartıyor. Salgın bize hem kul olarak acizliğimizi hem de hayatta maddiyat dışında peşinde koşulması gereken daha yüce gayeler olduğunu hatırlatmıştır. Mesele kulluğunun bilincine vararak insanı insan yapan kadim değerleri yeniden ihya edebilmektir" ifadelerini kullandı.

'BU ÜLKE MAZLUMLARIN SIĞINAĞI OLMAYA DEVAM EDECEK'

Ardından Türkiye'deki göçmenlerle ilgili muhalefete seslenen Erdoğan, "İçinde sürüklendiğimiz bu girdaptan ancak iyiliği büyüterek, merhameti yücelterek, yardımlaşmayı arttırarak, iyiliğin kanatlarına daha sıkı tutunarak çıkabiliriz. İyilik ve ihsanı sadece vicdan barometremiz yükselince başvurduğumuz bir davranıştan ziyade, hayatımızın merkezine oturtmak, sürekli kılmak, sürdürülebilir kılmak mecburiyetindeyiz. Bunu başardığımızda hem vicdanımızın, hem hayatımızın, hem de dünyanın daha huzurlu bir yer haline geldiğini göreceğimize inanıyorum. Çevremizde yaşanan trajediler; istiklalimiz, istikbalimiz, vatanımız, devletimiz başta olmak üzere elimizdekilerin kıymetini çok daha iyi bilmemiz gerektiğine işaret ediyor. Veren elin alan elden üstün olduğunu asla aklımızdan çıkarmadan tüm mazlumlara, mağdurlara, gariplere kapımızı, gönlümü açık tutmayı sürdüreceğiz. Dün Irak'tan, Suriye'den, Afganistan'dan gelmişlerdi bugün Ukrayna'dan geliyorlar. Yarın nereden geleceklerini bilemeyiz. Ama bu ülke daima mazlumların sığınağı olmaya devam edecektir. Bundan hiç endişeniz olmasın. Bu güzel ülkemizde ana muhalefetin yanındaki ve başındakiler ne diyorlar? 'Biz seçimi kazandığımızda bu ülkedeki mültecileri, ülkelerine göndereceğiz' diyorlar. Biz göndermeyeceğiz. Biz ev sahipliğine devam edeceğiz. Bundan tedirgin değiliz. Ve ben sevgili milletime sesleniyorum; sıkıntılarınız olabilir, zaman zaman yük de olabilir. Unutmayın bunun ecri çok büyüktür. Bu ecri hiçbir zaman bir kenara koymayın. Biz her zaman düşmüşün yanında olduk" dedi.

'ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ 18 MART'TA AÇILIYOR'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1915 Çanakkale Köprüsü'nü de 18 Mart'ta açacaklarını hatırlatarak, "Asya ile Avrupa'yı bağlıyoruz. Daha önceleri gün geliyordu deniz dalgalı olunca feribotlar çalışmıyordu. Asya'dan Avrupa'ya, Avrupa'dan Asya'ya geçiş adeta mümkün olmuyordu. Ama şimdi 6 dakikada bir taraftan bir tarafa geçme imkanı buluyoruz. Bununla dünyaya bir örnek teşkil ediyoruz. Yavuz Selim Köprüsü'yle bunu yaptık, Avrasya ile denizin altından bunu yaptık. Hepsinden öte Marmaray'la bunu yaptık. Osman Gazi Köprüsü'yle bunu yaptık. Şanlıurfa ile Adıyaman arasında Nissibi Köprüsü ile aynı şekilde bunu yaptık. 26 havalimanımız varken, şimdi 56 havalimanımız var" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 81 ilde 207 üniversite bulunduğunu, artık üniversitenin olmadığı ilin bulunmadığını söyledi. Hakkari, Iğdır ve Muş'taki öğrencilerin üniversite eğitimi için Ankara ve İstanbul'a gelmeyebileceğini söyleyen Erdoğan, "Üniversiteyi artık onların ayağına götürdük. Artık hocalarımız, profesörlerimiz, doçentlerimiz oraya gidip, orada gençlerimize, yavrularımıza ilim tahsil imkanı veriyorlar. İşte siyaset anlayışımız bu. Hemen hemen Türkiye'nin dört bir yanında, dünyanın dört bir yanından gelen gençlerimiz oralarda ilim tahsil ediyorlar. Hamdolsun bugünlere azimle, kararlılıkla geldik. Yeterli değil, daha çok şeyleri de başaracağız" ifadelerini kullandı.

Konuşmaların ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Ahmet Aydemir, Ali Önder, Gamze Özçelik ve Siraj Wahhaj'a iyilik ödülleri verildi.