ABD'nin "uçuk kaçık" Başkanı Donald Trump, en büyük çılgınlığı yaptı ve üç dinin kutsal merkezi sayılan Kudüs'ü, İsrail'in başkenti olarak tanıdığını açıkladı. İlk kez bir ABD Başkanı böyle "dengesiz" ve hatta "bombanın pimini çeken" bir karara imza attı. 

Yahudiler için Kudüs ya da onların dilinde "Yeruşalem", dünyanın her yerinde "sürgün" hayatı yaşadıkları dönemde de tek hedefti. Ortaçağ Avrupasında şehrin surlarından içeriye dahi alınmayan Yahudiler dahil, Hamursuz Bayramı başlangıcında topluca yenilen yemeğin ardından, hep bir ağızdan, dualar eşliğinde "Gelecek yıl Yeruşalem'de" demeyi ihmal etmemişlerdir.

Hitler, Hz.İsa'nın çarmıha gerilişinden itibaren "lanetli kavim" olarak görülen Yahudileri tüm dünyanın gözünde "mağdur ve mazlum millet" haline getirdi. Hitler'in aslında nesebi karışmış Yahudi toplumunda bir "arındırma" hareketi yaptığını savunanlar çoğunlukta bugün. Hatta, ölüm kamplarına o meşhur krematoryumları kuranların da Yahudi aileler olduğu konuşulur. O ailelerin, Hitler'e hizmetleri karşılığı büyük paralar elde ettiği de...

"Komplo teorisi" deyip geçiştirebilirsiniz de bu iddiaları. 

Ancak, hiç kimse Hitler'in soykırım vahşetinin, Yahudilerin asırlardır yaşadığı "dışlanmışlığı" tam tersine çevirdiğini reddedemez. Yahudiler, "kutsal topraklarda bir devletimiz olmalı ve orada yaşamalıyız" fikrini, Hitler sayesinde kabul etmiştir. 
Avrupa coğrafyasında yaşamak varken, Kuzey Afrika çöllerine, medeniyetin uzak kaldığı topraklara gitmeyi Yahudilere kabul ettirmek, Hitler eliyle mümkün olmuştur.

Hitler, yeni bir "devir" açmıştır insanlık dışı katliamlarıyla. 

Dünyanın her yerinde "affedilmez suç" kabul edilen "jenosit", yani "soykırım" hukuki bir tanım olarak literatüre Hitler sayesinde girmiştir.

1944'de Polonya Yahudisi bir hukukçu olan Raphael Lemkin tarafından Yunanca "ırk", "soy" anlamına gelen "génos" ile Fransızca'ya Latince "katletmek" anlamına gelen "cidium" kökünden geçmiş "cide" sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur. 

Ardından, Hitler'in tüm kadrosu tek tek bu suçtan yargılanmıştır. Başka milletlere uygulanan katliamlar "soykırım" olarak tanımlanmamıştır bugüne kadar.

* * * 

Donald Trump'un attığı Kudüs adımı da benzer bir adımdır.

Filistin topraklarında arazi satın alınarak kurulan "işgalci-terörist devlet" İsrail ve dünyanın birçok ülkesinde "kilit rolde" olan Yahudiler için Trump'un açıklaması "büyük zafer" sevincine yolaçtı.

İsrail Devleti kuruluşundan tam 32 yıl sonra, 1980'de Kudüs'ü "bölünmez başkent" ilân etti ve kendisini tanıyan ülkelerden büyükelçiliklerini bu şehre taşımaya davet etti. ABD Kongresi, bu davete icabet edeceğine dair bir kararı 1995 yılında aldı. Donald Trump, bir imzayla, 22 yıldır hiç bir başkanın yapamadığını yaptı ve bir imza atarak Kudüs'ü altın tepsiyle İsrail'e hediye etti.

Yahudilerin asırlardır her Hamursuz bayramında söylediği "Gelecek yıl Yeruşalem'de" sözü ilk kez bu yıl karşılık bulmuş oldu.

Trump'un en yakın kadrosunun Ruslar'la yakın ve gizli kapaklı işler çevirdiği, FBI soruşturmasına konu oluyor, en önemli koltuklardan birini emanet ettiği eski general Michael Flynn itiraflarda bulunmayı kabul ediyor. Trump'un Kudüs adımını, koltuğunu garanti altına almak için attığı savunuluyor. 2 milyar Müslüman nüfusun nefretini ABD'ye yöneltecek bir adımın bu kadar basit bir sebeple atılması mümkün değil. Trump'un bu çılgınlığını engelleyecek mekanizmalara sahip ABD sistemi. Birçok kararı yargıdan dönen Trump'un bu kararı da mutlaka engellenebilir, değiştirilebilirdi. Belki de "derin Amerika" denilen dinamikler, Trump'u bu adımı atmaya zorlamak için sıkıştırdı köşeye. 

* * *

Ne İslâm dünyası, ne Filistin halkı "Müslüman zenginler"in yönettiği Suudi Arabistan ile yancısı "vahhabi çetesi"nden medet ummasın. ABD'nin bu kararına en üst perdeden ses çıkaran iki ülke var: Türkiye ve İran...

ABD, İran'ı "terör destekçisi ülke" olarak görüyor. Türkiye'yi de benzer bir ülke sınıfına koymak için ardı ardına adımlar atıyor. Bunu yaparken, İslâm dünyasının atacağı tüm adımları sınırlandıracak ülkeleri de yanına aldı aylar öncesinden. Trump'un İsrail ve Vatikan'ın yanında ziyaret ettiği Riyad'da yaptığı "kılıç dansı" şimdi daha anlamlı bir hale geliyor. 300 milyar dolarlık silah satışından öte anlamları varmış o sevincin.

Vatikan'da Papa'yla görüşmesinde, kameralar karşısında yaptığı Mehmet Ali Erbil cıvıklıklarını da getirin hemen gözünüzün önüne. "Katolik dünyasının ruhani lideri" Papa'nın düştüğü acziyeti de...

Trump'un attığı bu "çılgın adım", İslâm dünyasında "cihad" adı altında terörizmin meşru zemin bulmasına yolaçacak. Geniş kitlelerin desteğini bulamayan, marjinal kalan DEAŞ, El Kaide gibi örgütlerin en önemli motivasyon gücü olacak. Ekonomik zayıflığı nedeniyle "sefalet içerisinde" yaşayan Müslümanlara dünyayı zehir eden ve hatta tüm kutsallarını ayaklar altına alan ABD, artık "cihad"ın açık hedefidir. Bu hem Yahudi hem Hıristiyan aleminin "Tüm Müslümanlar teröristtir" söylemi etrafında birleşmesine hizmet edecektir. 

Trump'u bu kararı almaya iten güçler, İslâm dünyasını da etkisiz kılacak önemli adımlar attı son yıllarda. 

Kısaca, hiç bir şey bize gösterildiği kadar da basit değil...