Yarım asrı aşan ömrümün en dinamik yılları "eski Türkiye"de geçti. Ne zaman aklı başında üç beş kişi bir arada sohbet kursa, laf dönüp dolaşıp ülke meselelerine gelirdi. Rastgele insanlarla oturup kalkmadığım için bizim muhabbetler öyle başka yerlerde olduğu gibi "Sallandıracaksın Taksim'de 5-10 tanesini bak bir daha oluyor mu?" şeklinde bitmiyordu. 

Sohbet halkamızda ülke sorunları konuşuluyor, en acil çözülmesi gereken sorunların başında eğitim ve ekonomi işaret ediliyordu. Mevcut sisteme karşı iki camiada, yani Milli Görüşü savunanlarda da, anti emperyalist devrimci çözümlemelerde de aynı reçete değişik cümlelerle ifade ediliyordu. Ekonomi, ülkeyi Marshall yardımıyla başlayan cendere düzeninden kurtaracak, eğitim de geleceği inşa edecek bilim ve teknolojiye hakim nesiller yetiştirecekti.

Ekonomiyle ilgili sihirli reçete belliydi: Bor madenleri ile Karadeniz dağlarının altında yatan uranyım dahil önemli madenler ve dünyanın en büyük üreticisi olduğumuz fındık...

Dünya bor madeni rezervinin yüzde 70'inden fazlasına sahip olduğumuz o zaman da biliniyor, konuşuluyordu. Karadeniz dağlarının altında yatan madenlerle ilgili ise hiçbir zaman net bilgi sahibi olamadık. Belki bölgeye yapılan yüzlerce HES için delinen dağlardan çıkarılan toprakların analizini yapanlar biliyordur. Açıklarlar mı peki? İşte burası kuşkulu.

* * * 
Karadeniz dağlarının altındaki madenler hakkında net bilgimiz olmadığına göre, elimizde kaldı bor madeni ile fındık.
İkisi de önemli ekonomik kaynaklar. 

Küçük bir araştırmayla şu bilgilere ulaşabildim: Eti Maden İşletmeleri'nin Kütahya'da bulunan Borik Asit Fabrikası'nda ürettikleri bor kimyasallarının yüzde 95'i dışarı satılıyormuş. Toplam 68 ülke bizden bor kimyasalı alıyormuş.

Türkiye'nin elinde 4 milyar ton bor cevheri dünyaya bin yıl yetermiş. Geleceğin en önemli enerji kaynağı olarak adlandırılan ve petrole rakip görülen bor madeni ile ilgili olarak Prof.Dr. Turan Batar 2014 yılında önemli şeyler söylemiş:

"Türkiye'nin, dünya rezervinin yüzde 72'sini elinde bulundurduğu bor madenini işlemek yerine hammadde olarak satıyoruz. Bununla yılda 500 milyon dolar kazanıyoruz. Satın alıp işleyen bir ABD firmasının yıllık cirosu ise 6 milyar dolar.

Bu rakamlar gerçekse eğer, gençlik yıllarında dinlediğimiz "bor efsanesi" bir masal değilmiş. Zaten Prof.Dr. Batar'ı da yalanlayan çıkmamış.

Ama "su akar Türk bakar" misali bor yolunda çok fazla ilerleyememiş, bir ABD'li şirketin cirosuna dahi ulaşamamışız.

* * *

Gelelim muzır bir gülümsemeyle "her gün bir avuç" diyerek reklamını yaptığımız fındığa.

Her yıl fındık fiyatı tartışma konusu olur. Çotanaklar don yemediyse, üreticinin yüzü güler ve piyasanın kaç lira olacağı hakkında günlerce süren sohbetler yapılır. Çok sık gidemesem de, baba memleketim Giresun'a yolum her düştüğünde mutlaka o yılki fındık verimi ve fiyatı konuşulur kahvehanelerde, cami avlularında. Hatta iki ahbap birbirlerine rastlayıp ayak üstü konuşurken bile üçüncü cümlenin ardından fındık muhabbeti mutlaka açılır.

En son annemin elerini öpüp, duasını almak için gittiğim 2015 yılında fındığın kilogram fiyatı 15 lira seviyesine çıkmış, üretici 2016 fındığının verimli olacağını umarak "17-18 lira bile olsa yılı borçlu kapatmayız" diyerek seviniyordu.

* * *

Türkiye yılda 500-600 bin ton fındık üretiyor ve 2 milyon kişi geçimini fındıktan kazanıyor. AB ülkeleri yanında Asya, Orta Doğu, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Uzakdoğu, Pasifik ülkeleri gibi 100'den fazla ülkeye yılda 240 bin ton fındık gidiyor Türkiye'den. Bizden sonraki en büyük üretici İtalya ama onların fındığının randumanı hayli düşük. 

Geçen yıl İtalyan Tarımcılar Derneği Coldiretti bir rapor yayınladı ve 'en tehlikeli ithal gıda maddeleri' listesine Türk fındığını da koydu. Ne olduysa ondan sonra oldu. Zaten üreticinin sığınağı FİSKOBİRLİK'i itibarsızlaştırıp yok olmaya terk etmiş,

Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) geç ödeme yapması yüzünden köylü simsarların eline terk edilmişti. 

Nutella, Kinder, Rocher, Tic Tac gibi ürünlerle fiyattan büyük para kazanan İtalyanlar "rapor kumpası"nın ardından Türk devi Oltan Gıda'yı satın alarak tekel haline geldi. İtalyanlar, 150-200 milyon avroluk fındıkla 12 milyar avroluk ciro yapıyor.

Devletin bu yıl açıkladığı 10 liralık taban fiyattan hesapladığımızda 500 bin ton fındığımızın tamamını alsalar değeri 1 milyar 250 milyon avro. 

* * *

Daha önce yapılan seçimlerde olduğu gibi referandumda iktidara yüzde 60'ları aşan destek veren Karadeniz'in fındıkçı köylüsü, bu yıl için açıklanan 10-10.5 lira taban fiyatına çok öfkeli. Fındıkta İtalyanların büyük oyun oynadığının, buna karşılık gerekli hamleler yapmak yerine izlemekle yetinildiğinin onlar da farkında. Hatta bunun ötesinde senaryoları da var köylülerin:

"Zaten köylerde gençlerin çoğu büyük şehirlere göç etmiş durumda. Fındığı toplatmak için dışarıdan mevsimlik işçi getiriyoruz. Bu şekilde fındık ağaçlarına hiç emek harcamasak daha kârlıyız" diyor köylüler. Ardından da Karadeniz dağlarının gördüğü Arap ilgisini hatırlatarak feryadı basıyorlar:

"Bizi göçe mecbur edip, buralarıda mı Araplara verecekler?"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Giresun'a son yaptığı ziyarette karşılaştığı manzara, fındıkta oynanan oyunların oluşturduğu hoşnutsuzluğu yansıtıyordu. Şimdi Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'ye köy köy dolaşıp, "Düşündüğünüz gibi değil, işin aslı şu" diye anlatmak düşüyor.

Sizce işin aslını anlatabilir mi?