Feyzullah Çınar

Abone Ol

Cemal Süreya her ölüm erken ölümdür, demişti “Üstü Kalsın” şiirinde. Elbette doksan yaşını kıyaslayınca seksen dokuz yaşında ölmüş biri erken göçmüş sayılırdı. Ama elli yaşını bile görmeden ölen o kadar çok şair, yazar, müzisyen, halk şairi var ki, biraz daha yaşasalardı acep ne güzel eserler bırakırlardı ve dünya görüşleri ne olurdu diye düşünmüş, o kadar da üzülmüşümdür.

Onlardan biri Feyzullah Çınar’dı. Hayatının en verimli, şöhretinin zirvesinde, yurt içinde ve yurt dışında bilenlerinin olduğu ve ses getiren albümlerinin çıktığı zaman içerisinde Geçim sıkıntısı içinde sıkım sıkım sıkılan başka biri var mıydı? 24 Ekim 1983’te Ankara’da sabah erken kalkıp, temizlik işçisi olarak çalıştığı Kurtuluş Parkı’na gelmişti, henüz parkın temizlik işine başlamak üzereydi. Yüz üstü düşüp can vermişti. 15 Kasım 1937’de Divriği’nin Çamoğa, yeni adıyla Gürpınar köyünde başlayan hayatı, 46 yaşında, Ankara’da bir parkın soğuk zemini üzerinde son bulmuştu.

Feyzullah Çınar, altı kardeşin ikincisiydi. Aile sazla, deyişlerle iç içeydi. Henüz beş yaşlarda sazın aşinası olmuş, Cemlerde ve ailede âşık muhabbetleri dinleyerek yaş almaya başlamıştı.

Pir Sultan Abdal, Virâni, Kaygusuz Abdal, Hatayî, Seyrânî, Feryadi, Harâbî gibi âşıkların ve dedelerin çaldığı deyişleri öğrenmişti, Alevilik öğretisinde pişti. On beş yaşına gelmeden, çok iyi bağlama çalıyor, türküler söylüyordu. Maddi imkansızlıklar sebebiyle okula devam edemedi. On üç yaşında Hüseyin Gazi Metin’le İstanbul’a geldi. Değişik işlere girip çıktı. Sonra Ankara’ya gitti. Evlendi. Çok geçmeden eşi öldü. İkinci evliliğinden de iki çocuğu oldu.

Türküleri dinleniyordu. Fikret Otyam aracılığıyla Fransız Profesör, İrene Melikoff ile Avrupa’ya gitti. Avrupa ülkelerinde Alevilik ve halk ozanlığı hakkında konferanslar verdi. Radyo ve televizyonlarda programlara ve konserlere çıktı. Tüm gelirini Fransa’daki kimsesiz çocuklara bıraktığı bir Long Play çıkardı. Türkiye’ye dönünce, Ozanlar Derneğinin kuruluşunda görev aldı. Devrimci ve emekçilerin yanında yer aldı, bu yolda türküler söyledi. Hapse girdi. O zamanlarda söylediği kendine ait bir türkü şöyleydi:

Bozuk düzen devam etsin

Diyen bensem bana lanet

Gay-ı meşru milyonları

Yiyen bensem bana lanet

Yiyen sensen sana lanet

Vatanda kalmadı dirlik

Olmaz olsun böyle birlik

İpek kumaş rugan terlik

Giyen bensem bana lanet

Giyen sensen sana lanet

Vatan çiftliğim diyerek

Fakir halkı çiğneyerek

Viski içip et yiyerek

Doyam bensem bana lanet

Doyan sensen sana lanet

Ne söylesem azdır sana

Çün değilsin halktan yana

Burjuvalar kervanına

Uyan bensem bana lanet

Uyan sensen sana lanet

Feyzullah’ın dolmaz kabı

Çıktı hazinenin dibi

Memleketi soğan gibi

Soyan bensem bana lanet

Soyan sensen sana lanet

Feyzullah Çınar, elli dört âşığın şiirleriyle birlikte otuz dört anonim şiiri havalandırmıştı. Kendine ait ancak sekiz şiir kullanmıştı. Yoksulluk içinde yaşaması ve ömrünün kısa olması sebebiyle kendi şiirlerini söylemeye fırsat bulamamıştı.

“Hû Dost”. Fransa’da da yayınlandı. “Chants Sacrés D'Anatolie”, Paris’te 1971’de “Ashik Feyzullah Tchinar” imzası ile çıkmıştı. “Ya Dost” albümünü “Pir Sultan Abdal Yeryüzü Şarkıları” ve “Kuzular” izlemişti. “Hizmet Verdiler, Aşkın Çilesi, Nefes, Fazilet, Kerbela’da Uçan Tatlı Turnalar” adlarında plak ve albümleri vardı. Yine bir şiiri ile yazımızı bitirelim:

Görmedik kimseden vefa

Derdimize yoktur deva

Ele sefa bize cefa

Düştü sosyal adaletten

Düştü kardaş bu düzende

Vücudumuz bitkin artık

Ellerimiz çatlak yarık

Ele çizme bize çarık

Düştü sosyal adaletten

Düştü kardaş bu düzende

Yalan söze olduk sağır

İçimize girdi kahır

Ele villa bize ahır

Düştü sosyal adaletten

Düştü kardaş bu düzende

Altımızda yoktur döşek

Derdimizi kime deşek

Ele taksi bize eşek

Düştü sosyal adaletten

Düştü kardaş bu düzende

Feyzullah’ım deme şükür

Şükür diyen kaldı fakir

Ele altın bize bakır

Düştü sosyal adaletten

Düştü kardaş bu düzende