Ameliyathane’den naklen yayın

Gömleği giydim. Sedyeye yattım. İçimden bildiğim bütün duaları okumaya başladım. Ama heyecan ve korkudan şaşırıyorum. O zaman yeniden başlıyorum okumaya… Asansör ne çabuk getirdi bizi anlamadım… Hastabakıcı, bazı lokantalardaki servis penceresine benzeyen bir yere, iskele bordadan (sol yandan) yanaştırdı sedyeyi… Eee serde biraz denizcilik var ya, canım ukalalık yapmak istedi…

Oradan ite çeke bir başka sedyeye aldılar. Ve bir başka görevli sedyemi biraz ilerideki duvarın dibine ittirdi.

_Burada biraz bekleyeceksiniz. Gelip alacaklar sizi… Diyerek gitti…

Yarı aydınlık, koridorlar dehlizler, labirent (dolambaçlı) gibi bir yer… Yer altındaki otoparka benziyor… Üstüne üstlük bir de soğuk…

Buradaki görevlilerin giysileri hep aynı, yüzleri maskeli, kim olduklarını tanımanıza imkân yok…

Şimdiden suç delillerini karartıyorlar galiba…

Sağ tarafımdaki bölüm göz ameliyatlarının yapıldığı yer olsa gerek… Yattığım yerden ancak duvardaki yazının ‘Oftal’ini okuyabiliyorum… Üşümeye başladım… Daha ne kadar bekleyeceğim acaba?…

Soğuktan mı, okuduğum duaların tesiriyle mi bilmiyorum… Korkudan eser kalmadı bende… Belki de beynim donmak üzere…

Görevliler sağa sola koşturup durmakta… Sedyelerin biri geliyor biri gidiyor. Fabrika gibi çalışıyor burası… Belki de bant usulü uygulanmakta… Doktorlar belli aralıklarda dizilmiş… Otomatik yürüyen bant üzerinde, göğsünde nerden ameliyat edileceği bilgisi bulunan bir yafta ile hasta, önce narkozitörün önünden geçiyor. Üç dakikada işlem tamam, yoksa yönetim maaşından kesecek… Doktor biraz soluklanıyor, bant üzerinde ilerlemekte olan ikinci hastaya narkoz vermeye hazırlanıyor… Bant ilerliyor. Sıradaki doktor kesilecek bölgeyi işaretliyor kalemle… Yandaki neşterle birinci katı kesiyor…

İkinci katın kesicisi ayrı… Hızla ilerliyor bant hastayla birlikte… Kesilen yerler açılıyor… İçeriye sokulan hortumlardan biri kanı emiyor, diğeri suyla temizlik yapıyor… Aynen araba motoru yıkar gibi… Bant dönüyor, ekip şefi hastalıklı bölgeyi kesip alıyor… Çıkan parçayı hemen yanındaki hemşireye veriyor… Hemşire parçayı patolojiye göndermek için özel ilaçlı bir küçük tüpe koyup etiketliyor… Bu sırada hasta terzinin, pardon dikişçinin önüne gelmiş oluyor… İç dikişler, belirli bir zaman sonra kendiliğinden eriyen özel ipliklerle dikiliyor… Bant yürüyor, şimdi sırada dış dikişler var. Asistan doktor çizgileri birleştirip, elindeki zımba makinesine basıyor… Şak, şak sesleri altında kesilen bölge tellerle zımbalanıyor… Akşam beşe kadar, kes, biç, dik, gönder metodu ile yüzlerce hasta ameliyat ediliyor…

Sağlık sorununun önemli bir bölümü böylece çözümlenir diye yazmaktaydım… Ki, bir görevlinin sedyemi harekete geçirmesi ile yarım kaldı…

***

BİR DAMLA SU BİLE YASAK

Gözümü tekrar yeryüzünde açtığımda sarhoş gibiydim. Karım, oğlum, kızım, gelinim, can arkadaşım Ataman, eşi Engin, kardeşim Nusret… Onları görmek beni öylesine duygulandırdı ki, anlatması mümkün ( olası) değil. Söylenenleri duyuyorum ama konuşamıyorum… Acil bir durumda entübe etmek için (nefes alışverişini sağlamak için) boğazımdan içeri sokulan hortumun yaptığı tahribat, çenemi açmamı engelliyor.

Biri “geçmiş olsun, Allah bir daha göstermesin” diyor… “Tam dört buçuk saat sürdü ameliyat”, diyenin kim olduğunu çıkaramıyorum… Gözlerim irademin dışında yeniden kapanıyor… Açmakta ısrar etmem boşuna… Birer ton yük var göz kapaklarımda…

***

Sevgili eşim, duygularını şöyle anlatıyor dostlara: “ O gittikten sonra heyecanım üzüntüm ve endişem birbirine karıştı. Her zamanki gibi Allah’a sığındım, ondan ümidimi kesmedim. Sürekli niyaz ediyordum. Saatler geçtikçe heyecanım daha artıyordu. Ama ben inanıyordum ki, sağlığına kavuşacak, hatta eskisinden daha güçlü olacak. Son dakikalara doğru, Fikocum gel artık… Gel… Geeelll… diye, Allaha yalvarıyordum… Tam o sırada konvoy halinde odaya getirdiler. Arkadaşlar, oğlum, kardeşi…

Çok bitkin göründüğü halde yüzünde bir zafer kazanmış edası vardı. Bir anda bütün üzüntülerim bitti… Bizi yalnız bırakmadığınız için hepinizden Allah razı olsun.”

Bir başka ses giriyor devreye: Yarın sabaha kadar bir damla su bile vermeyeceksiniz hastaya…

GELECEK YAZI: MEĞER NANE MOLLA İMİŞİM