Hele ki gücü eline geçirmiş ya da güç sahibi olmuşlarından kaçabildiğiniz kadar kaçın.

‘’Ezik’’ sözcüğü ; mecazi anlamda ‘’yaşam koşulları karşısında güçsüz kalmış, sıkıntılı bir duruma düşmüş, kişiliğini yitirmiş kişi’’ olarak tanımlanıyor. Birkaç ekleme de biz yaparsak; itilmiş,  ötelenmiş, örselenmiş kişiliklerdir diyebiliriz.

Bu insanlar çoktan baştan ayağa öfkeye dönüşmüşlerdir. Ama korkularından ve hissettikleri önceki yenilgilerinden dolayı içlerindeki öfkeyi saklı tutarlar. Bu evre gücü ele geçirinceye kadardır. Güç bir kere ellerine geçince kendilerini ezdiğini düşündüğü kim varsa intikam için çoktan listeye yazılmıştır. Bu insanların ezilmişlerle ilgisi veya fiziksel teması olmaya bilir. Hasta ruhlu bireyler kapıldıkları aşağılık kompleksi nedeniyle bir bahaneyle doktorlara saldırabilir. Çünkü doktorlar, öğretmenler, subaylar, görevliler ondan üstündür ve karşılarında bay/bayan ezik ezilmeye devam etmektedir.

Her zaman gücün ele geçmesine gerek yoktur; birileri ‘’ben sizdenim, bana destek verin intikamımızı alalım’’ diyerek gücü ele geçirir. Artık ‘’ezik’’ güç sahibi kişiyi;  ‘’kendinden, kendine ait’’  görerek her yerde ve her konuda saldırmaya, kavga etmeye, güç göstermeye hak bulur kendinde. Öyle mutlu olur ki o anlarda kendine bu gücü verdiğini düşündüğü kişiyi tanrılaştırır.

Her zaman insan olmasına gerek yoktur tapınılan otoritenin. Bazen bir parti, kurum, dernek, devlet olabilir. 

Bu ‘’ezikler’’ kendilerinin hak ettikleri yerde olmadıklarına inanır, çünkü hayat onlara iyi davranmamıştır, şansları gülmemiştir, herkes haksızlık yapmıştır; daha onlarca bahaneleri vardır. Kısacası kaderleri çoktan kişiliklerine dönüşmüştür. Başlarına gelen kötü olaylardan dolayı artık her şeye hakları olduğunu düşünürler.

Elbette yaşanan travmaları atlatmak; o acılardan süzerek yeni, güçlü bir kişilik yaratmak zordur ama olanaksız değildir. yaşamın dayattığı zorlukları aşarak insana dönüşmüş, insan olmayı başarmış sandığımızdan çok daha fazla birey vardır.

Hitler; Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan ve çok ağır şartlarla imzalatılan barış anlaşmasından dolayı aşağılandığını düşünen Alman halkının bu ‘’ezilmiş’’ tarafına seslenerek onlara ‘’ben de sizler gibiyim, ben de acı çektim, banimle olursanız hepimizin intikamını alırım’’ demiş ve milyonlarca insanı peşine takmıştır. Bu söylem ve algı yöntemleri günümüzde büyük bir yoğunlukla kullanılmaya devem etmektedir.

İnsanlar kendilerine benzediğini düşündüğü insanların yanında yer alır. Orada toplanırlar. Bu şekilde bir araya gelmiş bir topluluk; önünde sonunda yıkıcı bir güce sahip olduklarını fark ederek intikam ve bambaşka bir düşmanlık duygusuyla yaşamaya başlayacaktır. Bütün bunlara bir de cehalet eklenince karşımıza çıkacak tablo korkunç olacaktır.

Unutmayın; kitlelerin aklı olmaz!

Konumuza dönecek olursak;   içinden geçtiğimiz yaşamın her alanında rastlamak mümkündür böyle insanlara. Bir otoparkın küçücük kulübesinde olabilir o kişi örneğin. Okul koridorlarında bir öğretmen, kantinde büfeci, sitenin kapıcısı, hastanedeki hemşire kısacası herkes olabilir. Bu insanlar ellerine geçirdikleri minicik yetkileri değerlendirip bu yetkilerden kocaman anlamlar çıkarabilir ve herkesin üzerinde kullanmaya kalkarlar.

Yapabilecekleri işleri yokuşa süren bireyler bu sınıfa girer. Çünkü ele geçirdikleri güçten faydalanmak için sonuna kadar direnirler. Geçmişlerinde bir de yoksulluk varsa paraları olduğu zaman her türde görgüsüzlüğü sergilerler.

Hissettikleri aşağılık duygusundan kurtulmak için bu ‘’bireyler’’ her şeyin en büyüğü bende olsun diyerek sahip oldukları o kocaman eşyalarla ayakta kalmaya çalışırlar. Bütün dünya ile yarış halindedirler. Onlar kendilerini sevemez. Onlar kimseyi sevemez.

Nasıl mı korunuruz ‘’eziklerden’’ onlara nereden geldiklerini, kim olduklarını ve değerlerini sık sık anımsatarak.

Sözün özü; tanrı bizi ezilmiş insanların şerrinden korusun.