Her yargı reformunda maalesef mahkemelerin iş yükü artıyor, dava sürece uzuyor, vatandaş mahkeme kapılarında daha çok sürünüyor.
7. yargı reformu da Meclis’te kabul edildi. Bu satırları okurken belki de Resmi Gazetede yayımlanmış olacak.
Bugüne kadar 6 yargı reformu yapıldı, yargıdaki hiçbir soruna çare olamadı. Hatta her reform sonrası nasıl oluyorsa sorunlar daha da arttı.
Çocuğu hasta olan annelerin infazının ertelenmesi insani bir gerekçedir. Doğrudur.
Uyuşturucu ile mücadeleye daha ağır cezaların getirilmesi ise geç kalmış bir düzenlemedir.
Ancak…
Kiracı ev sahibi uyuşmazlıkları, taşınır ve taşınmazın paylaştırılması, ortaklığın giderilmesi, Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklanan ve komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklarda dava açmadan önce arabuluculuğun zorunlu hale getirilmesi anlaşılabilir bir durum değildir.
Ülkemizin gerçekleri ile uyuşmayan bir düzenlemedir. Toplumumuzda ne yazık ki ev sahibi kiracı uyuşmazlıkları kan davasına dönüşüyor. Birbirini öldürmeye kadar varıyor. Bu şartlarda arabuluculuk ile anlaşma imkânı nasıl olabilir?
Kardeşler kanlı bıçaklı olmuş miras konusunda, arabuluculukta uzlaşın deniliyor.
Apartman ve site aidatlarında en son çare zaten mahkemeye başvuruluyor, birbirine düşman gözüyle bakan komşuların anlaşmasını beklemek çok iyi niyetli bir bakış açısıdır.
Bu tür davalarda ihtiyari yani tercihe dayalı arabuluculuk olabilir. İsteyen arabulucuya başvurur, şansını dener. İsteyen mahkemeye başvurur…
Arabuluculuğun zorunlu olması yargı sürecini uzatır, insanların hakkına kavuşması daha da geciktirilir.
Aslında yapılan bu düzenlemenin vatandaşın işini kolaylaştırmaktan çok, yargının iş yükünü azaltmaya yönelik olduğu açıktır. Özellikle sulh hukuk mahkemeleri kiracı ev sahibi anlaşmazlıkları sebebiyle tıkandı. İstanbul’da çoğu sulh hukuk mahkemelerinde 10-11 ay sonrasına duruşma günü veriliyor. Yılda ancak bir duruşma yapılabiliyor.
Bunun çözümü hiçbir fayda getirmeyecek arabuluculuk değildir.
Türkiye’de çıkmaz haline gelen kiracı ev sahibi uyuşmazlıkları için ayrı bir mahkeme kurulmalı ve ivedi yargılama sistemi getirilmelidir.
Düşünün, çocuğunuzu evlendireceksiniz, ihtiyaç sebebiyle tahliye davası açıyorsunuz. 10 ay sonra duruşma günü veriliyor, yargılamanın bitmesi en az üç yıl sürüyor. İstinaftan da üç yıldan önce dönmüyor. Teminat yatırılınca mecburen tahliye için beklemek zorundasınız.
Kazandığınız bir davadan sonuç alabilmeniz en az 6-7 yıl sürüyor.
Davayı kazansanız bile çocuğunuzu değil, ancak torununuzu evinize oturtabilirsiniz.
Arabuluculuk zorunlu olunca en az 3-4 ay daha süreç uzayacak.
Gerçekten reform yapılacaksa, yargılama süresini kısaltacak çözümler getirilmelidir.
*****
Komşu bizi de görür!
3 arkadaş bir yaz günü dinlenmek ve hoşça bir vakit geçirmek için dere kenarına giderler. Su kenarı boyunca gezinirlerken uzaktan derenin içinde bir adam görürler. Adamın durumu gerçekten dikkat çekicidir.
Adam, suyun içinde pantolonunu dizlerine kadar sıvamış vaziyette, durmadan elinde bir şeyler örmekte, diğer yandan sallayıp durduğu başının üstündeki bir çıngırak devamlı olarak çalmaktadır. Biraz daha yaklaştıklarında adamın sırtında bir yayık olduğunu ve ağzıyla da bir şeyler mırıldandığını görürler. Adama selam verirler. Adam selamı alır.
Biri merak içinde sorar:
- Kolay gelsin. Kusura bakma ama sormadan edemeyeceğim, derenin içinde böyle durmadan bir o yana, bir bu yana ne yapıyorsun?
- Hiç ne olsun. Bizim köyün camisinin halıları kirlenmişti. Hoca birini arayıp duruyordu. Ben de boştum. İşte gördüğünüz gibi halıları yıkıyorum. Artık Hoca bize birkaç kuruş verir, bu fani dünyada geçinip gideriz.
Bu sefer diğeri sorar:
- Ya şu başının üstünde devamlı sallanan çıngırak nedir?
- O mu? Bizim komşunun bakla tarlası şu gördüğünüz derenin bitişiğindedir. Komşu giderken, şu bizim tarlaya da bakarsan iyi olur, demişti. Ben de zaten boşum. Çıngırak sallandıkça kargalar baklalara konmuyor. Eh artık komşu yarın hasat zamanında, bize bir iki teneke bakla verir herhalde. İşte ne yapalım, fani dünya geçinip gidiyoruz.
Diğeri merakla sorar:
- Şu elindeki nedir?
- Bu mu? Bizim komşunun oğlu askere gitmişti, ne zamandan beri bir mektupla kazak isteyip duruyordu. Komşu da benden rica etti. Ben de örgü örmesini biliyorum. Şurada boş duracağıma, hazır gelmişken onu da örüyorum. Eh artık buradan iki kuruş alsam fena mı olur? Ne yaparsın fâni dünyada geçinip gidiyoruz işte!
Biri yine dayanamayarak sorar:
- Sırtındaki yayığı sormaya gerek yok, onu anladık ama senin ağzın da boş durmuyordu, bir şeyler mırıldanıyordun…
- Ben Kur’an-ı Kerim okumasını bilirim. Birkaç defa hatim de ettim. Yasin-i Şerif ezberimdedir. Geçenlerde komşumuzun dedesi ölmüştü. Benden bir Yasin-i Şerif okuyup sevabını dedesine bağışlamamı istemişti. Ben de burada boş duruyorum. Boşken onu okuyayım demiştim. Her halde komşu artık bizi görür. Ne yapalım şu fani dünyada geçinip gidiyoruz…
*****
TEBESSÜM
İflas
İflas eden adam, hanımına dert yanar:
- İflas ettikten sonra arkadaşlarımın yarısı beni terk etti.
- Peki, öbür yarısı?
- Onların daha haberi yok.
*****
GÜNÜN SÖZÜ
Her bildiğini söyleme, her söylediğini bil.
Marcel Lenoir