Siyaset, 16 Nisan referandumuyla kabul edilen Anayasa'ya göre yapılacak ilk Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlenmiş vaziyette. Herkes hesabını 2019'a göre yapıyor. Her şey normal seyrinde giderse, Mart ayında yerel seçimler, Kasım ayında da Cumhurbaşkanı ve Meclis seçimi yapılacak. AK Parti'nin Cumhurbaşkanı adayı şimdiden belli: Recep Tayyip Erdoğan... MHP ve BBP de "milli ittifak" çerçevesinde Erdoğan'a destek vereceğini açıkladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yandan partisini seçimlere hazırlamak için yoğun mesai harcarken, diğer yandan kamuoyunun ilgisini diri tutmak için her fırsatta bir toplantıya katılıyor, ülke ve dünya sorunlarıyla ilgili görüşlerini aktardıktan sonra bir şekilde sözü 2019 seçimlerine getirerek "Çok çalışmalıyız" mesajı veriyor.

Her değişim sancılıdır. 

AK Parti'de de bu sancı zaman zaman hissediliyor. Öncekilerden farklı olarak "değişim" de, beklentilere rağmen "değişmeyenler" de sessizce tartışılıyor. Yöntemler de elbette.

İl kongrelerine Genel Merkez'den işaret edilmiş "tek aday"la gitme geleneği, bazı bölgelerde sıkıntılara yolaçıyor. Bolu İl Kongresi bu yüzden iptal edildi, Düzce'de aday olacağını açıklayan kişi kongre salonuna alınmadı.
Bunlar "ufak tefek krizler" olarak görülebilir. Elbette AK Parti'de Erdoğan'ın iradesini sorgulamaya veya farklı bir irade ortaya koymaya kalkan hiç kimsenin şansı yok. Erdoğan eşittir AK Parti...

Erdoğan'ın tartışılmaz lider olduğu AK Parti, siyaset yolculuğunun en kritik seçimine hazırlanıyor. Kürt şovenizmini merkeze alan partilerin dışında Doğu ve Güneydoğu'da önemli bir varlık gösteren tek parti olarak girdiği seçimlerde önemli başarılar elde etti. Turgut Özal'ın "4 eğilimi birleştirme" başarısının ardından, uzun soluklu yabana atılmayacak bir başarıydı bu. Şöyle veya böyle, seçim sonuçlarına yansıtılmış bir başarı...

* * * 

Şimdi durum çok farklı o bölgede. Terörle mücadele tüm hızıyla devam ediyor. Dağda, derede, tepede, şehir içerisinde teröristlere göz açtırmayan amansız bir savaş var. Zaman zaman yaşanan yanlışlar, bölge halkı tarafından "yol kazası" olarak algılanmıyor ama. Sorun burada. 

Birçok konuda kısa aralıklarla anket yaptırarak yol haritasını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP ve BBP'li "milli ittifak" modelinin, Doğu ve Güneydoğu'da nasıl bir sonuç getireceğini ciddi şekilde sorguluyor. Hem Türkiye'nin yumuşak karnı o bölge, hem de siyasetin. Barzani'yle bozulan ilişkiler, buzdolabına kaldırılan "çözüm süreci" gibi AK Parti'yi bölgede sıkıntıya sokacak etkenler var. Bölgede "bahar havası"nın estiği dönemde sadece terör örgütü PKK ve onun siyasi uzantısı HDP alan açmadı kendisine. Barzani'nin de aşiret bağlantıları ve tarihi geçmişten kaynaklanan nüfuz alanı da pekişti. 

AK Parti'de "milli ittifaka evet, tam destek ama..." dedikten sonra Doğu ve Güneydoğu illerine dönük çekinceler fısıltıyla da olsa ciddi ciddi tartışılıyor. "Fısıltıyla" diyorum, çünkü böylesine hassas bir konuyu yüksek sesle konuşmak her babayiğidin harcı değil. Bunu doğrulayan o kadar örnek var ki!.. Son örnek Abdullah Gül.

AK Parti seçmeni, Erdoğan'ın dışında kim ne söylerse söylesin pek umursamıyor. Onun söyledikleriyle çelişen bir fikrin parti içerisinde yer bulması imkansız...

Bu, sağlıklı ve güven verici bir durum mu, yoksa alttan alta firelere yol açabilecek bir risk mi, analizini elbette Erdoğan'ın kurmayları yapıyordur.

* * *

Peki, diğer cephede durum ne? "Hayır cephesi"nde ana muhalefet partisi CHP ve HDP var. Bir de yeni kurulan İYİ Parti. 

CHP, sancılı il kongreleri yaptı. Kılıçdaroğlu, "Adalet Yürüyüşü" ile "olağanüstü kongre" taleplerini bastırmayı başardı. Ama bu, Kılıçdaroğlu'nun bu yıl yapılacak genel başkanlık seçimlerini çok rahat geçireceği anlamına gelmiyor. Kendisine sorulan "Cumhurbaşkanı adayı olacak mısınız?" sorusunu net bir şekilde cevaplandırmıyor henüz. Gerçi "olmayacağım" dese de pek anlamı yok. Çünkü, Baykal'ın "kaset operasyonuyla" istifasının ardından "CHP Genel Başkanlığı'na aday olmayacağım" dedikten bir gün sonra adaylığını açıklamıştı. Ekmeleddin İhsanoğlu vakası da sıcaklığını koruyor. Parti içerisinde bir "fikir bütünlüğü" sağlanamaması da CHP'nin handikapları arasında. HDP seçmeninden oy almak için yapılan açıklamalar ve girişimler, Orta Anadolu, Karadeniz, Ege ve Trakya'daki CHP seçmenini İYİ Parti'ye doğru itiyor. CHP kurmayları bunun farkında ve henüz bir "dengeli söylem" geliştirebilmiş değiller bu konuda.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanlığı'na aday olacağını net bir şekilde açıkladı ve esneme göstermiyor. "Hayır cephesinin tek adayda birleşmesi" gibi bir tartışmaya da girmiyor. Hesabını, ilk turda hiç bir adayın yüzde 50+1'i alamayıp, seçimin ikinci tura kalmasına göre yapıyor Akşener. 

Ancak, İYİ Parti'nin tüm yükü Akşener'in üzerine yıkılmış durumda. AK Parti'nin lokomotifi nasıl Cumhurbaşkanı Erdoğan'sa, İYİ'nin lokomotifliği de tek başına Akşener'e kalmış durumda. AK Parti'nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı anlatan, her sokakta ve her apartmanda seçmene dokunan donanımlı kadroları var. Ama Akşener henüz ilçe kadrolarını bile tam oturtabilmiş değil. 

Akşener rüzgârının güçlü estiği İstanbul'un batısı ve Trakya bölgesinde bile daha İYİ Parti kadrolarını sokakta gören çok az...

Sonuç olarak; siyasette herkesin bir hesabı var ama ne çarşı eski çarşı, ne de hava eski hava... Bir saatin bile çok uzun süre olduğu siyaset, her zaman sürprizlere gebedir...