Erzurumlu Emrah'ın sonu

Abone Ol

Dünkü yazımda Emrah'ın Sivas günlerini ve Mahî'ye bedduasını yazmıştım. Emrah gece gündüz, aşkına karşılık vermeyen Mahi'ye sitem üzerine sitem ediyormuş: 

Bir vefasız, muhabbetsiz yar için
Çekmediğim derdü hicran mı kaldı
Sinem yarasını sormadın ey dil
Hakka-i alemde derman mı kaldı

Can verdim ellerin melametinden
Yandı gönül aşkın hararetinden
Bir kanlı zalimin şikayetinden
Varmadığım bab-ı sultan mı kaldı

Emrahi nedir bu bi-nevalığın
Terk ettin cihandan aşinalığın
Behey güzel senin bi vefalığın
Duyup işitmedik insan mı kaldı.

Emrah'ın tezgâhında sitem üzerine sitem dokutan bir cefanın haksızlık olacağını düşünen hatırı sayılır kişiler araya girip Mahi ile evlenmesini sağlamışlar.
Uzun yıllar mutlu bir yaşam sürmüşler. Mahi Hanım'ın ölümü Emrah'ı Sivas'tan ayrılmaya mecbur kalmış: 

Bize gam yutturdu sabâ-yi hicrân
Bilmem bu ayrılık gider mi böyle
Ben mi tedbîrimde eyledim noksan
Yosa tecellâ-yi kader mi böyle 
 

Aksine çevirdi devrânım felek
Hep hebâye gitti çektiğim emek
Sevdâ çöllerinde Leyla diyerek
Mecnûn da ben gibi gezer mi böyle

Emrah bu ellerde kılmaz karârı
Dâme düşmeyince can murg-i zârı
Ben cânımdan azîz severdim yâri
Yâr da beni aceb sever mi böyle

Diyerek Sivas'tan ayrılır Tokat Niksar'a gelmiş.

Niksar'da ömrünün sonunda eline bir tas su dökeni olsun diye, Acın Kızı denilen yaşlı bir kadınla evlendirilmiş. Ömrünün sonuna kadar Niksar' da kalmış.  

Erzurumlu Emrah'ın şiirlerinin bir kısmı Erzurumlu Abdulaziz Efendi tarafından 1332 (1916) tarihinde İstanbul'da bastırılmıştır. 56 sahife tutarındaki bu eserde tamamı aruz vezniyle olmak üzere 214 manzumeye yer verilmiştir. 

Elde bulunan bir başka külliyat ise Emrah'ın çırağı Tokatlı Nuri tarafından hazırlanmıştır, bu divanda Emrah'ın 348 manzumesine yer verilmiş¬tir. Sadettin Nüzhet Ergun adı geçen divandaki şiirleri şöyle tasnif etmiştir. 

Başlangıçta şiirlerini hep hece vezniyle ve arı bir Türkçe ile yazan Emrah, medrese ile tanıştıktan sonra, 19 yüzyıl halk şairlerinin büyük bir bölümünün düştüğü hataya düşmüş ve şiirlerini aruz vezniyle yazmaya kalkışmış. Ancak, diğer halk şairlerinde olduğu gibi, hece ile yazdığı şiirlerinin yanında, aruzla yazdıkları çok zayıf kalmış. Bu şiirleri nazım tekniği itibariyle diğerlerine göre daha kusurlu. Emrah; Fuzuli, Baki, Nefi, Nedim, Şah İsmail Hatai gibi şairlere de "benzek" nazireler yazmış, ancak bunlar da asıllarının yanında, zayıf kalmış.

Konuşmamın başında da söylediğim gibi Erzurumlu Emrah ile Ercişli Emrah'ın adlarına dizilen hikâyeler farklı olsa da şiirleri birbirleri ile karıştırılmışlar. Bunları bir birinden nasıl ayırıyoruz.
Ercişli Emrah'ı anlatmadan önce bir kıyaslama yapmak istiyorum. 

Her şeyden önce, Ercişle Emrah Karacaoğlan'la aynı yüzyılda yaşamıştır. Henüz Divan edebiyatının, aruz vezninin, Türk halk şiirini etkilemeye başlamadığı; ozanlarımızın ağır ağdalı Osmanlıca kullanmaya heves ederek kendini bilgili, şehirli gösterme çabasına düşmediği dönemin halk şairidir. Ercişli Emrah'tan iki yüz yıl sonra yaşayan Erzurumlu Emrah'ta divan şiirinin etkişi görülür. Oysa Ercişli Emrah'ın şiirleri oldukça arı duru, yalın ve pürüzsüzdür. Erzurumlu'nun şiirleri tamlamalarla, yabancı kelimelerle örülüdür.

Erzurumlu Emrah'ın medreseye gitmiş, mürekkep yalamıştır. Ercişli bu öğrenimden uzaktır. Erzurumlu, medreseye devam ettiği için halk şiiri türlerinin yanında divan, kalenderi, semai, gazel de yazmıştır. Biz onu bu yönü ile bir "kalem şairi" sayabiliriz. Ercişli ise aruzu bilmez. Şiirlerim hece vezni ile söylemiştir. 

Her iki şair de şiirlerinde kendi yörelerinin ağız özelliklerine bağlı kalmışlardır.