Erdem Bayazıt : “Susmam seni ürkütmesin…”

Erdem Bayazıt’ın adı kültür merkezlerine, Caddelere, sokaklara veriliyor. Ama genç arkadaşlarımın yetirince tanımadıklarını sanıyorum. Erdem Bayazıt bu mutluluğu yaşarken 2008 yılının sıcak bir temmuz gününde kendi dizesiyle “ölümün iftar sofrasına” ulaştı.

Abone Ol

Erdem Bayazıt, Cumhuriyet döneminin kızıl ve yeşil kutuplarına mensup bir brini  edebiyat baronlarının sabır ve inatla görmezden geldikleri, yok saydıkları şairlerden biriydi. da, bu memlekette henüz vefa duygularını kaybetmemiş, şiirin ve şairinin hasını bilen kişiler, kuruluşlar da vardı.  Erdem Bayazıt ve arkadaşlarının dinine, diline, mazisine, gelenek ve göreneklerine bağlı olması, yok sayılması için yeterli sebepti.

Mevlana ile Yunus Emre ile Erdem Bayazıt’ın yollarının kesişiyordu. Bunu kesişme değil de bütünleşme olarak da yorumlamak mümkündü. Berceste Dergisinin (Ağustos 2008) 74 üncü sayısında  Mustafa Özçelik, Erdem Bayazıt ile Yunus Emre’nin ruh akrabalığından  söz ediyor: “Yunus’un sadece şu mısralarını vermekle yetinelim: ‘Gitti beyler mürüveti / Binmişler birer atı / Yedikleri yoksul eti / İçtikleri kan olısar..’ Bu mısraların Erdem Beyazıt’ın çağın zalimlerine, ‘mürüvvetsiz beylerine’ karşı yükselttiği şu sesin Yunus’unkinden farkı var mı? ‘Şafak gibi alınlara terle yazılmış / Hakkın mutlak ölçüsünü / Elbet benim işçilerim çekecek / Emeğin kutsal direğine…’ Burada bütün mesele okumaların bir bütünlük içinde yapılamaması..

Hocamız Mehmet Kaplan, yukarıda sözü edilen “Emeğin kutsal direği”, “ Dişliler arasında direnen insanlık” gibi dizelerin fabrikada çalışan işçileri hatırlattığını belirterek “Yeni İslâmiyet” akımı ile Marksizm arasında bağ kurmuş, şunları yazmıştı:

“Fakat onlar, Nazım Hikmet’te görüldüğü şekilde makineyi yüceltmezler, tam tersine hakir görürler. Onları ilgilendiren çelik dişliler arasında ezilen insanlığın hakkıdır. Onlar bu bakımdan Marksistlere çok yaklaşırlar. Hatta sesleri bazen ayrılmayacak kadar bir birine karışır ve insanda bir şüphe uyandırır. Erdem Bayazıt’ın aynı kitapta bulunan aşağıdaki mısraları bu bakımdan dikkat çekicidir.

‘Yememiştir hiç kimse

Elinin emeğinden daha hayırlısını’

Diyerek

Şafak gibi alınlara terle yazılmış

Hakkın mutlak ölçüsünü

Elbet benim işçilerim dikecek

Emeğin kutsal direğine

Bu mısralar gösteriyor ki ‘yeni İslamiyet akımı’ sadece dini değil, aynı zamanda sosyal ve politik bir maksat da taşır. Ton ve üslûp benzerliği de gösteriyor ki, onlarla Marksistler arasında bir benzerlik vardır"(Cumhuriyet Devri Türk Şiiri,1973 s.560)

Erdem Bayazıt, Dinçer Eşitgin’le bir söyleşinde (Edebiyat Ortamı Mart-Nisan 2008 1) bu yoruma ilişkin düşüncelerini şöyle açıklamıştı: “Mehmet Kaplan Hoca benim şiirimi o dönemde, o anarşi döneminde, kendince yorumladı. Dönemin çok etkisinde kaldı. Mesela ben ‘emek’ten bahsediyorum, o beni neredeyse Marksist olmakla itham ediyor. Ben de biraz ağır cevap vermişim, ama şimdi pişmanım. Gerçi kendisi de sonradan, “yanlış yapmışız” demiş. Onun en büyük hatası zannımca şudur: Bana Yunus Emre gibi yazmadığım için hesap soruyor. Yunus Emrelere ihanetle beni yargılıyor. Yani, herkes aynı şekilde yazmak mecburiyetinde mi? Ayrıca Yunus Emre bu çağda yine aynı şiirleri mi yazardı?”

Erdem Bayazıt, şiir gibi yaşadı. Sessiz ve derinden derine kozasını öre geldi. Onda, Dede Korkut bilgeliği, Dadaloğlu yiğitliği, Fuzuli coşkusu, Necip Fazıl metafiziği, Sezai Karakoç derinliği gibi unsurlar vardı.

Bir şiirinde “Susmam seni ürkütmesin içimde çağlar var bilmelisin / Katı bir yalnızlık bu bilmelisin / Kaçmam kendimi bulmam ben senden yoksunum iyi bilmelisin.” diyordu. Maddenin yanında ruhun yalnızlığını, kalabalıklar içinde yaşanan yalnızlığı, şu mısralardan derin anlatmak mümkün mü?

“Şu yalnızlık çıkmazında önümde niye sen varsın / Niye her şey bir anda kayıyor sen kayıyorsun / Kalbim niçin bu kadar yabancı sen niye yoksun / Bir sam yüklü geceleri içimden atamıyorum / Niye bunları bir anda unutamıyorum / Hadi tut elimden gök gibi ölü kadar yalnızım.”