Sürdürülebilirlik konusunda farkındalık oluşturma misyonuyla başlatılan Küresel Umut Festivali kapsamında düzenlenen ‘Sürdürülebilir Hikâyeler Webinar Serisi’nin yedincisi ‘Sıfır Atık- Sorumlu Tüketim, Sorumlu Üretim’ webinarı yapıldı. Webinarda; ‘Yeşil Mutabakat’ tüm yönleri ile ele alınırken döngüsel ekonomi, iklim krizi, sürdürülebilir yaşam, kaynakların üretim ve tüketimde verimli kullanılması konuları tartışıldı.

AB Türkiye Delegasyonu Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Bölüm Başkanı Angel Gutierrez Hidalgo, AB’nin 2025 yılı hedeflerinden birinin, tüketimi ve üretimi verimli kaynak çerçevesine oturtarak karbon emisyonunu sıfır emisyon seviyesine indirmek olduğunu belirtti. AB’nin döngüsel ekonomi girişimini üstlenmesinin en önemli sebeplerinden birinin iklim değişikliğindeki olumsuz aciliyetlerin olduğuna dikkat çeken Angel Gutierrez Hidalgo, ekonomik dönüşüm fırsatlarının doğru görülmesi ve değerlendirilmesi ve bununla ilgili AB ülkelerinde çalışmaların hızlandırılması gerektiğine inandıklarını kaydetti.
Hidalgo sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“AB ülkelerinde ve dünyada yaşanan iklim değişikliğinden kaynaklı süren seller, yangınlar, deniz seviyelerinin yükselmesi gibi birçok konuda yaşanan olumsuz süreçler bize ‘Yeşil Mutabakat’ ile ekonomide de değişim ve dönüşüm zorunluluğu getirmiştir. 2050 yılında AB ülkelerinde GSMH’da büyüme yüzde 2’lik kayıplara denk geliyor. Ekonomi de değişim ve dönüşüme gitmezsek enerji kaynakları, doğal su kaynakları, bioçeşitlilik tükeniyor. Çok fazla gıda israf ediliyor ve kirlilik artıyor. Yeşil Mutabakat, AB ülkeleri ve diğer ülkeler içinde ekonomik anlamda da büyük fırsatlar barındırıyor. Endüstride karbonsuzlaştırma, fosil yakıtların azaltılması için yabancı kaynaklarının ithalatının azaltılması, ithalat kalemlerinin kontrol altına alınması yakıt ve hammaddelerinin yerinde kullanılması 3 trilyon euro gibi bir rakama denk geliyor ve bu ekonomik anlamda oldukça büyük büyük bir rakam. AB’nin bu büyüme ve döngüsel ekonomi stratejisi kolektif bir çabayı gerektiriyor. Uluslararası işbirlikleriyle kaynakların kullanımı, iklim değişikliği müzakereleri ve Paris Sözleşmesi tüm bunlar için çok katı hedefler getiriyor. Bunlarla beraber, Yeşil Mutabakat da iklim dostu endüstrileşme, sosyal adalet, istihdam eşitliğini sağlayarak döngüsel ekonominin tasarlanması için yol haritası sunuyor.”

“Hollanda ile Türkiye yakın ticari ilişkilere sahip”

Hollanda Kraliyeti Ankara Büyükelçisi Marjanne de Kwaasteniet de, Hollanda ve Türkiye’nin yakın ticari ilişkilere sahip olduğunu belirterek, Türk kayıtlarına göre Hollanda’da yaklaşık 3 bin Hollanda kökenli Türk şirketinin faaliyet gösterdiğini ve ülkeler arasındaki ticaretin büyümeye devam ettiğini ifade etti. Kwaasteniet, döngüsel ekonominin önemine vurgu yaparak, döngüsel ekonomi konusunun önümüzdeki yıllarda iki ülkenin ilişkisinde kilit unsurlardan biri olacağına inandığını belirtti. Hollanda'daki yüksek nüfus yoğunluğu ve yoğun tarım faaliyetlerinin çevre üzerinde ağır bir yük oluşturduğuna parmak basan Kwaasteniet, var olan sınırlı alan ve doğal kaynakların döngüsel yenilikleri takip etmeye teşvik ettiğine işaret etti.

Hollanda Hükümeti’nin 2050 yılına kadar döngüsel bir ekonomiye ulaşmasını ve 2030 yılına kadar hammadde kullanımında yüzde 50 azalma sağlamayı hedeflediğini belirten Kwaasteniet, bu hedefi gerçekleştirmek için 2016 yılında Döngüsel Ekonomi Ulusal Anlaşması programını başlattıklarını ifade etti. Programın, hammadde, ürün ve hizmetleri daha verimli ve daha akıllı bir şekilde kullanmak için yapılması gerekenleri ortaya koyduğunu ileten Kwaasteniet, “Hollanda Çevresel Değerlendirme Ajansı’nın verilerine göre, döngüsel bir ekonominin Hollanda ekonomisine 7 milyar EURO ve 50.000 yeni istihdam sağlayacak” dedi.

UN-SDSN Türkiye Koordinatörü Bahar Özay’ın moderatörlüğünü yaptığı ‘Atıksız Şirket’ panelinde Ülker Operasyonel Mükemmellik, İSG, Kalite ve Sürdürülebilirlik Başkan Yardımcısı Süheyl Aybar, Ülker’in kurulduğu yıldan bu yana israfsız şirket olma misyonunu koruduklarını belirtti. Aybar, “2014 yılında çevre değer zinciri, inovasyon, liderlik, toplumsal sorumluluk olmak üzere uzun vadeli hedeflerimiz ortaya koyduk. Özellikle pandemi sürecinde gıda sektörünün ne kadar stratejik olduğu net bir şekilde görüldü. Sıfır atık stratejimizle ürettiğimiz ürünlerimizin geri dönüşüm sürecini de dikkatle izliyoruz ve geri dönüştürdüğümüz malzemelerle ve daha az malzeme kullanımına her zaman dikkat ediyoruz. Geri dönüştürülebilir ambalajlara yaptığımız çalışmalarla geçtiğimiz yıl 660 ton daha az kağıt, 536 ton daha az plastik, 3 ton daha alüminyum kullandık. Dolayısıyla israfı kaybı kaynağında yok etmeye odaklanmaya devam ediyoruz. Bu konularda ulusal ve uluslararası birçok kampanyaya destek veriyoruz” dedi.

WPP Türkiye Ülke Başkanı - GroupM EMEA CEO - UN Global Compact Başkan Yardımcısı Demet İkiler ise, “Geçtiğimiz iki yıl global bir krizle karşı karşıyaydık ve pandemi süreci bize çok bir sert bir şekilde iş dünyasındaki insanların sürdürülebilir sorumluluklarını toplumun ve insanların yararına kullanmamız gerektiğini gösterdi” dedi.
İkiler konuşmasına şöyle devam etti:

“WPP’nin uzun yıllardır çeşitlilik, kapsayıcılık ve aynı zamanda iklim değişikliği konularında birçok kampanya ve iletişim çalışmaları sürdürüyoruz. Şirket olarak da bu sorumluluğa kendimizden başladık. 2025 yılına kadar kendi operasyonlarımızdaki karbon emisyonunu sıfıra indireceğiz dedik. Tedarik zincirinde de 2030 yılında yine karbon emisyonunu sıfıra indirmeyi hedefliyoruz. Bu konuda özellikle taahhüte girdik ve eğitimlerini de üstlendik. Enerji kaynaklarında da yüzde yüz yenilenebilir enerji kullanımına geçmeyi hedefledik.”

“Gelecek kuşaklar için en önemli zorluk iklim değişikliği”

Ticaret Bakanlığı, Uluslararası Anlaşmalar ve AB Genel Müdür Yardımcısı Bahar Güçlü, özel oturumda yaptığı konuşmada; iklim değişikliğinin günümüzün ve gelecek kuşakların karşı karşıya olduğu en önemli zorluklardan biri olduğuna dikkat çekti.
Tarım ve Orman Bakanlığı AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürü Aylin Çağlayan Özcan da “Gıdanı Koru, Sofrana Sahip Çık” kampanyasını BM ile birlikte yürüttüklerini hatırlatarak, kampanya çerçevesinde gıda israfını önlemek amacıyla ulusal eylem planı hazırladıklarını anlattı. Gıda üretiminin artan dünya nüfusu paralelinde artmadığını dile getiren Özcan, “Gıda ihtiyacını karşılamak için gıda israfını önlemek gerekiyor. Örneğin taze sebze ve meyvenin tarladan sofraya gelmesi sürecinde yüzde 50’si israf oluyor. Hedefimiz gıdayı atığa dönüşmeden, israfını önlemektir” dedi.