Son günlerde ülkemde ilginç bir tartışma yaşanıyor. Ekonomi ve inanç karşı karşıya.

Bu yazıya başlamadan önce ekonomi ne demek bunun açıklamasını yapalım: Bir insan topluluğunun ya da bir ülkenin, yaşayabilmek için üretme ve bunları bölüşme biçimlerinin ve bu eylemlerden doğan ilişkilerinin tümü. Bütün bu ilişkileri araştıran bilim dalı. Lütfen bu tanımlamadaki ‘’insan topluluğu’’ sözcüklerini aklınızın bir köşesine yazın bu sözcüklerle başka başka tanımlamalar yapacağız.

Gelelim ‘’inanç’’ kavramına: Bir düşünceye çok sağlam bir biçimde, içten, gönülden bağlı bulunma, güvenle doğru sayma, inanma. Tanrı’ya, dine inanma, inan.

Ve sorumuzu soralım; bilim mi inanç mı? Ben bu iki konuyu (içten ve tertemiz inananları ayrı tutuyorum) öfkelenmeden tartışamayan, bilimi inancına saldırı görenleri gerici, yobaz, ilkel kabul ediyorum. Yaşadığımız sorunların temelinde bu ağzından salyalar fışkırtarak saldıran güruh var. Oysa ikisini birden yaşamak mümkün. İnsanların inançları kişiseldir. Kişisel olan toplumu etkilediği anda sıkıntı başlar. Yani  kişisel inançlar ‘’insan topluluğundan’’ bağımsız olarak değerlendirilmelidir. İnsanlar; insanların inançlarına saygılı olmalı ama yönetimde bilimsel doğrulardan şaşmamalı.

Birey inancı gereği hayatından faizi çıkarabilir bu durum kişinin kendiyle ilgilidir.  Günümüzde piyasaya müdahalede en etkili araç faizdir ve bu durumu yadsıyamazsınız. İnancınız uğruna bu müdahale aracını kullanmazsanız ‘’insan topluluğunun’’ tamamını etkilersiniz. İnsanlar birikimlerini korumak amaçlı yatırıyor bankaya. Enflasyon oranının altında faiz oluşursa insanlar başka yatırım araçlarına; dövize, altına yönelir ve iş içinden çıkılmaz hale gelir.

İktisat ya da ekonomi bir bilim dalıdır. Tıpkı fizik, kimya, matematik gibi temel bilimlerden biridir. Kıt kaynakları en iyi dağıtma amacını güder. Bu güne kadar kabul gören bütün ekonomik teoremlerin hepsi matematiksel olarak modellenmiş ve kanıtlanmıştır. İyi bir ‘’ekonomist’’ olmanın yolu iyi bir matematikçi olmadan geçer.

Kısaca söylemek gerekirse hepimiz doktora gidiyoruz, mühendislerin yaptığı köprülerden geçiyoruz, arabalar, uçaklar, gemiler bilimle bu hale geldi. Bilimi hayatınızdan çıkardığınız an büyük bir çöküşle karşılaşırsınız. Hangi alanda olursa olsun bilimden vazgeçmeniz o alandan başlayarak yıkım getirir.

Benjamin Franklin paratoneri icat ettiğinde kilisenin hışmına uğramış Tanrı’nın işine karışmakla suçlanmış. Yıldırımlar; Tanrı’nın istediği kişiyi, topluluğu veya yeri cezalandırmak için gönderdiği ateştir denerek insanlığın biraz daha acı çekmesi sağlanmıştır bu bağnazlar tarafından. Tıpkı çiçek aşısına karşı çıktıkları gibi.

‘’Kiliseye paratoner takıldığında din ve bilim tartışması bitmiştir.’’ Bu cümle Nicola Tesla’ya atfediliyor ama emin değilim. Sadece bahsettiğimiz konuyu belki de en iyi özetleyen cümle bu olduğu için kullandım.

Ekonomi bilimi de yaşamımızı kolaylaştıran paratonerlerdendir. Ekonomik teorileri es geçerseniz olmadık yıldırımlara çarpılırsınız.

Asıl üzerinde durmamız gereken inancı yüzünden bilime karşı çıkanlardır. Aşıya nasıl karşı çıktılarsa aynen bu tavırları  devam ediyor. Yaşamlarında hiçbir yeniliği kabul etmiyorlar. Amerika’da elektrik ve hiçbir teknolojik alet kullanmadan yaşayan Mormonlar var. Karışmaya hakkımız var mı? Elbette yok. İsteyen istediği gibi yaşar. Nereye kadar devam eder bu özgürlük? Benim inancım tek doğrudur ve onunla yönetim kurulmalıdır noktasına kadar. Ne zaman ki insanlar kendi inançlarını toplumun yada bireylerin üstünde tutar o anda anti demokratik bir yapıya geçilir.

İçinde yaşadığımız toplum çoğunluğu sağlayıp başa geçenlerin inançları doğrultusunda yönetilemez. Bu gün Müslüman baştadır, yarın Hristiyan, Musevi, ateist başa geçebilir. Üstelik bizim inancımıza göre kişinin inancını yalnızca Allah bilir. İnanç Allah ile kul arasındadır.

Devletin yada yürütme organının görevi bu toplum içinde yaşayan tüm bireylerin ihtiyaçlarını adil bir şekilde karşılamaktır. İsteyen herkes inancının gereğini yerine getirebilmelidir. Kimsenin; hangi dinden hangi inançtan olursa olsun örtünmesine, ibadetine, yaşayışına devlet karışmamalıdır.

Ortak yaşamımız ve içinde debelendiğimiz ülkemiz için devlet ve yürütme organı gerçek neyse bulmalı ve bilimden şaşmadan, bilimin yol göstericiliğinde işlerini yapmalıdır.

Herkes kendine, kendi zaafına, kişiliğine, bilgisizliğine yenilir yoksa kimse kimseyi yenemez.