Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme ve Görevlendirme Yönetmeliği 5 Şubat tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Çok değil, iki buçuk yıl kadar önce çıkarılan yönetmelik yürürlükten kaldırıldı.

Son 10 yılda kaç kez yeni yönetmelik çıkarıldığı, kaç kez yönetmeliklerde değişiklik yapıldığını sanırım Milli Eğitim Bakanlığı da bilmiyor.

Mevzuatta bu kadar değişiklik yapılıyor, bir faydası oluyor mu derseniz, eğitimin durumunu görüyorsunuz…

Eğitimin kalitesinden, okullarımızın durumundan memnunsanız sorun yok zaten!

Şu veya bu şekilde bir kenarından eğitimle ilgilenen, eğitimin içinde olanlardan memnun olan bir Allah’ın kulu yok!

Hiçbir faydası olmuyorsa, niçin yönetmelik sürekli değişiyor derseniz, muhtemeldir ki birilerinin önünü açmak için... Başka bir faydasını bilen varsa anlatsın, herkes öğrensin….

Yürürlükten kaldırılan yönetmelikte ilk defa müdür ve müdür yardımcısı atanmak isteyenler için hem yazılı, hem de çok tartışılan, hatta kavga çıkaran sözlü sınav yapılıyordu.

Yazılı ve sözlü sınav yine yapılacak. Ancak yeni bir şart daha getirildi.

Eğitim Yönetimi Sertifikası sahibi olmak!

Sertifika, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan programla, uzaktan öğretim veya yüz yüze eğitimle verilecek.

İlk defa müdür veya müdür yardımcısı atanacaklar için Eğitim Yönetimi Sertifikası istenmesi normal karşılanabilir…

Halen müdür veya müdür yardımcısı olanlar da görev süresi bittiğinde sertifikası yoksa tekrar atanamayacak.

Daha açık ifadeyle 10 yıl, hatta 20 yıl müdürlük yapanlardan bile sertifika isteniyor.

15 yıl müdürlük yapan tecrübeli biri, uzaktan eğitim yolu ile bile verilecek sertifikası yoksa müdür olamayacak.

Şaka gibi…

Daha da ilginç olanı bakanlığın uzaktan eğitim yoluyla bile vereceği sertifika şart, ancak eğitim yönetimi alanında yüksek lisans veya doktora yapmanın hiçbir önemi yok.

Çünkü eğitim yönetimi alanında yüksek lisans veya doktora yapsan bile bakanlığın vereceği sertifika kadar işe yaramıyor, müdürlük için başvuramıyorsun.

Sadece Milli Eğitim’de ve okullarda değil, tüm yönetici atamalarında, kariyer ve liyakat sahibi kişilerin atanması herkesin tercihi ve önceliği olmalıdır.

Eğitim Yönetimi Sertifikası şartı ile okullardaki tüm yönetici atamalarını tek merkezden kontrol etme amacı seziliyor.

Yüksek lisans veya doktorası olanların bile muaf tutulmaması bu iddiayı güçlendiriyor.

Türkiye’de resmi verilere göre 54 bin 715 devlet okulu bulunuyor.

Her okula bir müdür ve ortalama üç müdür yardımcısı düşünülürse en az 200 bin yöneticinin atanması demektir.

Bunun en az iki üç katı müracaat yapılacağı varsayılırsa yarım milyondan fazla yönetici adayı olacaktır.

Hangi imkanlarla en az yarım milyon insana kurs verilecek?

Hiç mi hesap yapılmadı!

*****

İdeal öğretmen

Nurettin Topçu’nun İstanbul Erkek Lisesinde öğretmenlik yaptığı dönemde İmam Hatip Okulları yeni açılmıştı. Bu okullara ayrı bir önem veren Topçu, asli görevinin yanı sıra 1956-1957 ders yılından itibaren İmam Hatip Okulunun lise sınıflarında Psikoloji, Sosyoloji, Din Psikolojisi ve Felsefe dersleri okutmaya başlamıştı.

O yıllarda İmam Hatip Lisesi Müdürü Mahir İz idi.

Bir gün muhasebe memuru Saniye Hanım, Müdür Mahir İz’in odasına girer ve Nurettin Bey’den şikayetçi olduğunu söyler. Saniye Hanım, tüm öğretmenlerin ders ücretlerini aldıklarını, defalarca ders ücretinin hazır olduğunu söylemesine rağmen Nurettin Bey’in birikmiş üç aylık ücretini almadığını anlatır ve bu durumu çözmesi için müdür beyden yardım ister.

Saniye Hanım, tahakkuk eden ücreti ödeyip zimmetinde duran bu parayı muhatabına teslim edip, rahatlamak istemektedir.

Mahir İz, dersinin olduğu bir gün Nurettin Topçu’yu odasına çağırır ve durumu izah eder. Nurettin Hoca, konuyu daha önce defalarca Saniye Hanıma anlattığını söyler ve dediklerini yineler:

- Hocam, ben bu okula ücret almak için gelmiyorum, Allah rızası için geliyorum.

Mahir Bey ısrar eder:

- Ne diyorsunuz Nurettin Bey! Siz devletten daha mı zenginsiniz? Bu sizin hakkınız. Sevap kazanmak istiyorsanız parayı alın, fakirlere dağıtın. İmzayı atın da muhasebeci de zimmetten kurtulsun.

Nurettin Bey gülümseyerek:

- Hocam siz benden daha akıllısınız, dediğiniz doğru ama burası bir din mektebi. Ben de buraya ibadet aşkı ile geliyorum ve biliyorsunuz ki, ibadet de para için yapılmaz. Ben o parayı aldıktan sonra ha yemişim ha fakir fukaraya dağıtmışım! Ne fark eder?

Der ve kalkar gider.

Nurettin Topçu o seneden sonra üç yıl daha İstanbul İmam Hatip Okulunun lise kısmında Felsefe grubu hocası olarak ders verir ve tek kuruş maaş almaz.

Topçu, bu olayı yıllar sonra kendisine hatırlatan öğrencisi Emin Işık’a bunun sebebini şöyle izah eder:

- İmam Hatip Lisesinden mezun olan öğrenciler, genellikle din sahasında görev yapıyorlar. Din uğruna verilen hizmetler, hiçbir ücret söz konusu olmadan yalnızca Allah için yapılmalıdır. Ben hizmeti Allah için yapmalıyım ki, öğrencilerimden Allah için hizmet etmelerini bekleyebileyim. Yani öğrencilerime önce ben örnek olmalıyım.

Nurettin Topçu, her anlamda zaten hassas bir ruha sahipti ama bu şekilde davranmasının sebebi belki de derin bir sevgiyle bağlı olduğu ve onu yad ederken “Onu tanımasaydım Peygamberimi anlayamayacaktım” dediği Çivicizade Camii İmamı Abdülaziz Bekine’nin, geçimini sağlamak için hanımı ve çocuklarının evde ördüğü yün çorapları müsait zamanlarında pazarda satmasına tanıklık etmesi; imamlık maaşını mahallenin fakirlerine dağıtmasına bizzat şahit olmasıdır.

Nurettin Topçu, 20 Kasım 1974’te yaş haddinden emekli olacaktır.

1974-1975 ders yılı başlarken İstanbul Erkek Lisesi Müdürü, Hoca’ya şöyle bir teklifte bulunur:

- Hocam, dersler başladıktan bir buçuk ay kadar sonra, siz nasıl olsa emekli olacaksınız. İsterseniz size ders programında hiç yer vermeyeyim, sizi mazeret izinli sayalım ve ders zahmetinden muaf tutalım.

Bunun üzerine Hoca:

- Ne münasebet! Bu benim vazifem, der ve kendisine böyle bir teklifle geldiği için okul müdürüne sitem eder.

Nurettin Topçu vefatından birkaç gün önce hastanede kendisini ziyaret edenlere şöyle diyecektir:

- Kırk sene öğretmenlik yaptım, mabede nasıl girdimse sınıfa da öyle girdim.

(Alıntıdır)

*****

TEBESSÜM

Şans

Öğretmen, öğrencisine sorar:

- Kaza ile şansızlık arasındaki fark nedir?

Öğrenci cevap verir:

- Eğer karnem dereye düşerse bu bir kazadır, ama onu dereden çıkaran olursa bu şansızlıktır.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.

Konfüçyüs