Kadıköy'de yetişmiş İstanbul hanımefendisi bir babaanne, terzi bir dede ve asker bir babanın disiplininde yetişmiş bir isim modacı F. Zehra Yüksek. Yaşadığı dönemin koşullarında kendi kızlarına diktiği kumaş ve elbiselerin uyumunu torununa da aktaran babaannesi onun ilk öğretmeni olmuş. Bir kadının zarafetinden, oturup kalmasına kadar her şeyi ona öğreten kendi tabiriyle aristokrat bir ailede yetişen Zehra Hanım'ın moda tutkusu sözlerindeki zarafetten çizdiği kıyafetlere kadar her şeye yansımış. Çocukluğunda, babasını izlediği hararetli açık oturum programlarından bile vazgeçirtip moda defileleri izleten, okuldaki derslerde sürekli defterlerine çizdiği tasarım kıyafetleri, hep bu moda tutkusunun işaretleri olarak onun hayat çizgisinde yerini almış. Bakmakla görmek arasındaki farkın oluşmasında ailesinin büyük emeği olmuş. Moda tutkusu gözlerinden okunan Zehra Hanım ile Beşiktaş'ta sevimli bir mekânda buluştuk ve söyleşimiz başladı.

Modacı olmaya nasıl karar verdiniz?

"Moda çocukluğumdan beri tutkum oldu. O zamanlar dönem filmleri izler, oradaki kişilerin giydiği kıyafetlere, dekora, kullanılan aksesuarlara dikkat ederdim. Moda akademisinde aldığım stilistlik eğitimimi profesyonel manada uzun yıllar kullanmayıp sadece kendi zevklerimde değerlendirdim. Fakat çevrem ve arkadaşlarımın farklı imaj ve stil yaklaşımlarıma karşı gösterdikleri ilgiyi sektörel olarak değerlendirme yoluna gittim ve bunu marka, kurumsal ve kişisel danışmanlığa dökmeye karar verdim. Bu sektör kendinizi sürekli geliştirmeniz gereken bir yapıya sahip, bu da benim için oldukça eğlenceli. Yeni kişiler, yeni ortamlar, yapmak istediğim konularda açılan pencereler tüm bunlar benim için çok keyifli."

Gardrop detoksu adında bir de projeniz olduğu duyumunu aldık. Meraklıları için nedir bu gardrop detoksu?

"Kadınların en büyük problemi, sabah uyandıklarından ne giysem sorusunun cevabını bulmaktır. Genelde dolabımız dolu da olsa, 'Giyecek bir şeyim yok' deriz. Projenin esası da işte buna dayanıyor. Gardrop detoksu, aynı zamanda bir sivil toplum kuruluşu çalışması. Dolabınızdaki kullanmadığınız, belki de sadece bir kez giydiğiniz bir kıyafeti ihtiyaç sahiplerine ulaştırma esasına dayanıyor. Bir taşla iki kuş vuracağız. Kadınlar hem fazlalıklarından kurtulacak hem de ihtiyaç sahipleri mutlu olacak."

Moda eğitiminizin üzerine gazetecilik eğitimi de alıyorsunuz? Neden gazetecilik peki?

"Evet, İstanbul Üniversitesi'nde gazetecilik eğitimi alıyorum. İşimi daha profesyonelce yapabilmek adına bu eğitimi almaya karar verdim. Aynı zamanda, moda dergilerinde de eğitimim ve mesleğimi birleştirerek yazılar yazabilirim. Bu konuda da çeşitli projelerim bulunuyor."

Bir tasarım yaratmak onu gerçeğe dönüştürmek nasıl bir duygu? 

"Benim mottom, her insana özel olan parmak izi. Ben tasarımlarımı çizerken her insana özel olan parmak izinden yola çıkarak kişilerin kalplerine dokunmaya çalışıyorum. Bu muhteşem bir duygu."

Moda dünyasında sürekli yeni bir akım karşımıza çıkıyor. Bu yıl bizleri neler bekliyor peki? Yeni bir çılgınlık doğar mı?

"Aslında moda sürekli kendini tekrarlıyor. Bu sene mesela 80'lerin moda ruhunun dönemsel referanslarla günümüze uyarlanacağı bir yıl olacak. Kapitalist dünyanın tüketim çılgını olan bizler için minimalist akımların ağırlıkta olacağı bir tasarım çağı başlıyor. Sadeleşeceğiz. Sadeleşmek oldukça güzel bir çılgınlık olacaktır. Daha doğal ve daha uyumlu. Aynı zamanda nanoteknolojinin de kıyafetlere uyarlanması işimizi kolaylaştıracak. Her kadın kendi dolabının ceosu olduğunu unutmamalıdır. Çünkü bu da bir yönetim şekli, bu yaklaşımla alışveriş yaparsak, yani "az olan çoktur" yaklaşımıyla iyi bir yatırım yaparsak bu çılgınlığında önüne geçmiş olabiliriz."

Özellikle kadınların çok merak ettiği bir soru var. Bu yılın moda rengi ne olacak?

"Öncelikle kadınlar şunu unutmasın. Moda, kişinin kendine yakışanı giymesidir. Bu yılın moda rengini kadınların çok merak ettiğini biliyorum. Pantone diye bilinen renk otoritesi bu senenin moda rengini yeşil olarak açıkladı. Yeşil umudun rengidir, ülkemizin de buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu yıl yükselen katmanlarla iddiasını katlayan kırmızı yükselişte. Sarının binbir tonu ve geçen yılın renkleri pudra pembesi ve bebe mavisinin bu yıl yine revaçta olduğunu söyleyebilirim. Sokak modasında ise uyum gözetmeksizin bütün renkleri mix yap akımı var diyebilirim."

Peki, sizin dolabınızda hangi renklerin ağırlıkta olduğunu sorsam?

"Ben çok renkli bir kişiyim. Sürekli moda dergilerinden fırlamış gibi giyindiğim söylenemez. Bu yıl gri rengini çok seviyorum mesela ama favori rengim her daim beyazdır. O gün tamamıyla içsel bir şekilde giyinir ve çıkarım. Mağazalarda da kabinlere girmeyi pek sevmem. Bedenimi çok iyi tanıdığım için hangi kıyafetin bende nasıl duracağını bilirim. Alır ve çıkarım.

İlkbahar-yaz koleksiyonunda hangi detaylar ön planda, hangi koleksiyonlar dikkat çekici?

"Kapitalist dünya her şeyi çok hızlı tüketmemize neden oluyor. Eskiden 3 ayda bir yenilenen koleksiyonlar artık 3 günde bir yeni moda tanımıyla 'fast-fashiona bıraktı. Bu da modanın sürekli değişkenliğine sebep oluyor. Buna giyimin fast-foodu da diyebiliriz ,sokak modası trendleri belirlemede oldukça etkin diyebilirim bu yüzden. Tasarımcıların çoğu da bunu dikkate alarak bir şeyler üretiyor. Yani al, kat, karıştır, çık modası bu sene trend. Bu yüzden benim söyleyebileceğim bir mottosu olmalı kişinin. Stil bir pastanın keki gibidir, moda ise kreması. Moda, 'benim' dedirtir stil ise 'ben' Stil dış dünyaya iç dünyanla beraber kendini ifade etme şeklidir. Bugünü son gününüzmüş gibi düşünüp, giyindiğinizde üstünüzde olan sizin stilinizdir."

Başarılı bir kadın olarak bugüne kadar ne gibi mücadeleler verdiniz?

"Erkek egemen bir iş dünyasındayız. Bizim sektörümüz her ne kadar kadınların hâkim olduğu bir sektör olarak görülse de tekstil sektörü erkeklerin hakim olduğu bir yer. Zorlandığım durumlar elbette oldu. Ancak ben kendini bilen ve çizgilerinden taviz vermeyen bir duruşla birçok güçlüğün üzerinden geldim. Yeri gelince zarif, yeri gelince de amazon kadını olabilirim.

Toplumun kanayan yarası kadına şiddet ile ilgili ne mesaj vermek istersiniz?

"Şiddet, bir acizlik göstergesidir. Ayrıca bu konuya biraz da farklı yaklaşmak istiyorum. Kadınlar kendi katillerini doğuruyor. Şikâyet ettiğimiz erkekleri aslında biz yetiştiriyoruz. Ülkedeki feodal zihniyetin arkasında bu şekilde yetiştirilmiş kadınlar var aslında. Ektiğimiz şeyleri biz biçiyoruz. Bu durumu ancak eğitim çözer. Kadınlar, kız ve erkek çocukları arasında ayrım yapmamalı. Erkek çocuğa, paşaymış gibi davranmamalı. Kadın elinin kiridir şeklinde ötekileştirici söylemlerde bulunmamalı.

Son günlerde artan taciz ve tecavüz vakaları ile ilgili neler söylemek istersiniz?

"Dünyada ve ülkemizde uygulanan kadına şiddet ve onu barındıran her türlü eylem gittikçe artmakta, acı olan ise bu şiddet sarmalını kanıksamamız. Bu gidişatın temelinde aile kavramını kaybetmemiz yatıyor. Aile kavramı ile birlikte sanırım insanlığımızı da kaybediyoruz. Bu gidişatın son bulmasında eğitim çok önemli. Buna toplumun temel yapısı aileden başlanmalı ve toplumdaki her birey suya atılan taş misali etrafına yayacağı halkaların bilincinde yetiştirmeli. Sorunlara ancak bu şekilde son verebiliriz."

Kadınların çalışma hayatında daha aktif rol alması için neler yapılmalı?

"Artık kadınlar her yerde. Bu durum artarak devam ediyor. Ben dünyayı kadınların güzelleştireceğine inanıyorum. Bir düşünün, dünyayı kadınlar yönetseydi bu kadar savaş olur muydu?