Dünya öküzün boynuzu üzerinde mi?

Abone Ol


Peygamber efendimize bir köylü, "Benim dünyalığım nerededir?" diye sorunca, "Dünya, öküzün boynuzu üzerindedir" buyurdu. Yani öküzünle tarlanı sürer, rızkını kazanırsın demek istedi.  O zaman, sapanın ipini, öküzün boynuzlarına bağlarlar idi. Boynuzu bu işe de yaradığı için böyle dedi. Köylünün çalışıp tarlasını sürmesini işaret etti. İşte işin esası bu... Gerisi, batıl bataklığında çırpınarak, çamura belenmekten başka bir şey değil.

Bu konu Pir Sultan'dan Âşık Veysel'e kadar yöremizin birçok âşıklarınca işlendi. Son ve en gerçekçi noktayı Âşık Veysel koydu.

Dört yüz yıl önce Karacaoğlan şöyle söylemişti: "Yer altında sarı öküz / Kim bilir kaç yaşındadır / Dört ayağı yer zulumat / Bir sinecik peşindedir..." Karacaoğlan'dan iki yüz elli yıl sonra Ruhsatı naziresinde yer altındaki sarı öküzün yaşını vermişti:

"Yer altında sarı öküz
Yüz on dört bin yaşındadır.
Mevlâ'm anı hoş yaratmış
Bütün dünya başındadır..."

Ruhsatî sarı öküzün yaşını vermekle kalmamış, Pir Sultan'ın mecaz dünyasındaki öküzle ilgili bilgilerini nakletmişti::

"Kendi sarı alnı sakar
Dünü günü Hakk'a bakar
Silkince âlemi yıkar
Bir büğelek  peşindedir

Kuyruğunun ucu ağdır
Yelesi Mısır'a çağdır
Seksen bin boynuzu sağdır
Her birisi dışındadır

Âşık Ruhsat söyler bunu
Dağlardan kalındır gönü
Çifte koşaydım onu
Hesap onun işindedir..."

Dadaloğlu'nun gelenekten alıp günümüze aktardığı deyim atasözü ve darbımeseller yöremizde de vücut buluyor: "Atın dik başlısı, / Yiğidin ağır başlısı, / Öküzün inek başlısı,  / Tarlanın çakıl taşlısı,/ Güzelin uzun saçlısı, / Baha olmaz devlet imiş."  Dadaloğlu ile Kral Kızı arasında geçtiği söylenen atışmada, öküz de sorulara konu ediliyor:

Kral Kızı:

Karadır da kaşlarımın arası
İnci mercan dişlerimin arası
Sarı öküzün tırnağının arası
Kaç bin yıllık yoldur bil Dadaloğlu.

Dadaloğlu:

Karadır da kaşlarının arası
İnci mercan dişlerinin arası
Sarı öküzün tırnağının arası
Yüz bin yıllık yoldur Kralın Kızı

Daha öncelerden gelen inancı beş yüz yıl önce Pir Sultan, dört yüz yıl önce Karacaoğlan, yüz seksen yıl önce Ruhsatî geleceğe aktarmış. Ama yirminci yüzyılda Âşık Veysel gerçeğinin mührünü vurmuş:

"Devri Cumhuriyet asırı yirmi
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.
Dünya ayaklanmış aya gidiyor
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş

Bırak sar'öküzü varsın yayılsın
Set çekme gözlere herkes ayılsın
Her köşeye bir fabrika kurulsun
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.."

Veysel, toplumdaki değer yargılarını hayatın somut gerçekleriyle örneklendirerek eleştiriyordu. "Bırak sar'öküzün varsın yayılsın" derken, "Dünyanın sarı öküzün boynuzları üzerinde durduğu" inancını "gaflet" olarak niteliyordu.  O halk şiirinin geleneği içinde çok yeni fikirlerden söz edilebiliyordu. Daha ilk mısrada içinde yaşadığı devri belirtiyordu: Devir Cumhuriyet devri, asır yirminci asır'dı. Dünya ayaklanmış aya giderken, Türkiye geri kalmıştı. Bu durum karşısında eski batıl inançlar artık bırakılmalıydı.

Birçokları gibi onu da ilgilendiren konulardan biri, çağdaş uygarlık, bilim ve teknikle İslâmiyet arasındaki ilişkiydi. Bazıları İslamiyet ile çağdaş uygarlığın birbiriyle uyuşamayacağı düşüncesindeydi. Âşık Veysel, bu fikirde değildi. O, Mehmet Akif gibi, İslamiyet'in ilerlemeğe engel olmadığı inancındaydı. Batıl inanç başka, din başkaydı.

Çocukluğundan beri ona anlatılanlar, dünyanın sarı öküzün boynuzları üzerinde durduğu, sarı öküz başını salladığı zaman veya yorulduğu zaman dünyayı bir boynuzundan öteki boynuzuna attığında deprem oluyordu. Âşık Veysel bu inanışın yanlışlığına işaret ederek, sarı öküzün yalnız geçimini tarımla sağlayan köylü için önemli olduğunu da vurguluyordu:

"Bu bir keramet mi , yoksa hüner mi
Göz görmese, gönül buna kanar mı
Öküzsüz tarlada saban döner mi
Eker-biçer motor, dedi ki: Okul"

Kaldı ki sarı öküzün boynuzu onun ikinci gözünü de kaybetmesine neden olmuştu.