Gönül dostluğu ile günün dostluğunu karıştırmamak gerekir. Günün dostu sevginin sözünü eder, gönül dostu sevgiyi yaşar. Elektrik düğmesi mi diyeyim, buton mu? Günün dostlarını ona benzetirim. Sevginin, dostluk söylemlerin zirvesinde kendinizi aidiyetin sarhoşluğuna kaptırmışken, bir bakıverirsiniz, düğmeye basılmış veya çevrilmiş, bitti. Bu kadar ve kolayca. Acı kahvenin hatırı imiş, vefa imiş, geç efendim geç. Ama gönülden dost olanlar öyle mi?
Öyküyü bilirsiniz: Ermişlerden birine sormuşlar:
“Sevginin sözünü edenlerle, sevgiyi yasayanlar arasındaki fark nedir?”
“Göstereyim" demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları bir sofraya çağırmış. Önlerine derviş kaşıkları denilen bir metre uzunluğundaki kaşıkları koymuşlar. Tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş. Ermiş:
“Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz” demiş.
“Peki” demiş ve içmeye çalışmışlar. Ama nafile. Kaşıklar uzun geldiğinden, döküp saçmadan ağızlarına götüremiyorlarmış. Bir türlü çorbayı içmeyi becerememişler ve sofradan aç kalkmışlar. Bunun üzerine Ermiş:
“Şimdi sevgiyi gönlüne indirenleri çağıralım yemeğe,” demiş. Yüzleri aydınlık, gözlerinin içi sevgi ile gülümseyen ışıltılı insanlar gelmiş, sofraya oturmuşlar. Ermiş:
"Buyurun" deyince her biri uzun boylu kasıklarını çorbaya daldırıp, karsısındaki kardeşine uzatmış. Böylece içmişler çorbalarını. Doymuşlar ve şükrederek sofradan kalkmışlar. Bunun üzerine Ermiş:
“İşte,” demiş. “Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymamış düşünürse o aç kalacaktır. Kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz bunu da unutmayın. Hayat pazarında alan değil veren kazançlıdır.”
Gönül dostluğu, dostluğu yüreğinin yağları erircesine gönülden duyumsamaktır. Gönül dostluğu, dostun gönlüne yürümektir. Gönül dostluğu güvenmektir, inanmaktır, ikilikleri kaldırmak, dostla tek yürek olmaktır. İki ten, iki kalp, iki gönül yoktur gönül dostluğunda. Gönül dostluğu paylaşmaktır. Gönül dostluğunda istemeye gerek kalmadan, gönülden gönle giden yolda, gereğini yerine getirmek vardır. Gönül dostluğu, karşılık beklemeden vermektir. Gönül dostluğu, beklentilerin son bulduğu bir duraktır.
Gönül dostluğunda, dosta sınırsız sevginin adıdır. O sevgi ki, katlana katlana yaşatılır, çoğaltılır.
Gönül dostluğu, dostun sözüne üzülmemeyi öğrenmek demektir. Sitemsizliktir, gücenmemektir. Gönül dostluğu, dostun tokadının sevgiden geldiğine kabullenmektir. Gönül dostluğu, dost uğruna ölebilmektir. Dost için yaşayabilmektir. Dostun eli, kolu, gözü, kalbi olmaktır.
Gönül dostluğu dostuna bir nefes gibi, bir ses gibi yakın olmaktır. Gönül dostluğu, içtenliktir, doğallıktır, yalnızlıktır, ikiyüzlülükten arınmaktır. Gönül dostluğu, gözyaşı olmaktır, yağan yağmur olmaktır.
Gönül dostluğu, dostun yokluğunda üşümektir. Cenneti bırakıp, dostun olduğu cehenneme yürümektir. Gönül dostluğu yangın olmaktır. Yanmaktır, kor olmaktır. Dağ olmaktır, evren olmaktır. Her şey olmaktır, hiç olmaktır. Gönül dostluğu, dost yolunda tükenmektir. Gönül dostluğu. Ağlayan gözlere sıcak bir sevecenlikle bir tatlı gülümsemeyle yanıt verebilmektir.
Gönül dostluğu, dostunun yüzünde gülücük açabilmektir. Onu hayata döndürecek bir damla su olmaktır. Gönül dostluğu dostun baktığı yerde, sustuğu yerde bulunmaktır. Gönül dostluğu, dostun sığınacağı limanı, dostun canının canıdır.
Gönül dostluğu dostsuz gecen gecelerin şafağıdır. Gön görmüş kişiler, “Bakır, altın olmadıkça bakırlığını; gönül padişah olmadıkça iflas etmişliğini bilmez,” derler. Gönül ehli olanlar bunu böyle bilir ve böyle söylerler ki:
"Gönül, yalan sözden esenlik bulmaz. Suyla yağ karışık olursa çırağ aydınlık vermez. Doğru söz kalbe dinginlik verir. Doğru sözler gönül tuzağının taneleridir. Gönül hasta olur, ağzı kokarsa ancak o zaman doğruyla yalanın tadını alamaz. Fakat gönül ağrıdan hastalıktan uzak olursa, yalanla doğrunun tadını bilir.”
Ve yine güngörmüş, gönül bilmiş ermişler: "Gönül aynası arı duru olmalı ki, orada çirkin yüzü, güzel yüzden ayırt edebilsin,” demişler. Çünkü gönülden gönüle, sözsüz, işaretsiz, yazısız binlerce hal yansır.
Hasılı bütün anlatmak istediğimi günümüz şairlerinden Mehmet Çicek şiir diliyle anlatmış:
“Biz gönüldaş diyoruz, dosta gönül verene
Sırtımız köprüsüdür, gönül kadri bilenin.
Çıkarsız sevgilerle, hatır gönül sorana
Sırtımız köprüsüdür, gönül kadri bilenin.
Gönülü kabe bilip, gönle secde ederiz
Gönül gözüyle görüp, kalbe öyle gideriz
Gönüldür mabedimiz, gönle sevi güderiz
Sırtımız köprüsüdür, gönle gönül bölenin.
Gönül tahtımız otağ, eğleşmeyi bilene
Gönül sesi dinleyip, ağlaşmayı bilene
Bilgide umman olup, sığlaşmayı bilene
Sırtımız köprüsüdür, mütevazi kalanın.
Alim muallim salim, bir de bu çapsız Fakir
Altın pırlanta zümrüt, aralarında bakır
Gelince bir araya, Hak’ka ederim şükür
Sırtımız köprüsüdür, gönlüme eş olanın.