Dostluk yoktur strateji vardır
ABD, Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkeler tarihten bu yana hiç bir zaman bizim "dostumuz" olmamıştır. Ne Osmanlı'nın, ne enkazından kurulan Türkiye'nin dostu olmadı bu ülkeler. Pakistan, Libya gibi zor anlarda elini uzatan ülkelerin dışında öyle "dost ülke" hikayesi yazabileceğimiz kaç ülke var ki?
Osmanlı'nın İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından köşeye sıkıştırıldığı dönemde fırsattan istifade ederek ordumuzun başına paşaları getirmemize rağmen Almanya da hiç dost olmadı bize. Hazinemiz tamtakır olmuşken, Filistin toprakları bir Yahudi devleti kurmak için Theodor Herzl tarafından satın alınmak istenirken, fırsatı değerlendirmiştir Almanlar. Altınlarıyla gelmişler, ordumuzun idaresini ele almışlardır.
Osmanlı'nın çöküşü, öyle birilerinin "deli raporlu" akıl hocalarından duyarak dillendirdiği "650 yıllık çınara 1923'te darbe yapıldı" sözüyle izah edilecek kadar basit değildir. Bu tür senaryolar, sadece acı gerçekleri örtmek için uydurulmuş zırvalardır...
* * *
İngiltere ve Fransa'nın gücünü yitirmiş Osmanlı'yı bölüşmek için vardığı gizli Sykes-Picot Antlaşması'na Rusya da katılmış, ardından Kars'tan itibaren Karadeniz'in ve Doğu Anadolu'nun bir bölümünü işgal etmiştir. Tarihimizde karanlık bir muamma olarak duran 1915 olayları da işte bu dönemde yaşanmıştır. İngiltere ve Fransa, Rusya'nın da desteğini alınca, Osmanlı'ya karşı "azınlık kartı"nı uygulamaya koymuştur.
Aynı kart, bugün de masada işlevini sürdürüyor. İkide bir ileri geri sürülen "etnik kimlik" kartıyla "şah ve mat" demek için hamle üzerine hamle yapıyor aynı ülkeler...
Yakın tarihte Ermeni katliamı yapan çetelerin devamı sayılabilecek PKK'ya, Almanya, İngiltere, Hollanda, Belçika gibi ülkelerde kucak açılmasının tek sebebi vardır: Türkiye'nin bütünlüğünü parçalayacak "etnik kimlik" zehirini damarlarımızda dolaşır halde tutmak...
ABD ve Avrupa ile ilişkilerimizin gerildiği dönemde yakınlaştığımız Rusya'nın, Moskova'da "Kürt Kongresi"ni toplaması da aynı adımın devamıdır. Washington, Moskova ve Avrupa başkentleri, Türkiye'yi kaybetme uğruna dört elle "Kürt kartı"na sarılıyor. Marksist maskeli Kürt şovenistleri de, "özgürlük, demokrasi" gibi kılıflarla, emperyalist hamlelerin kuklası olmaya devam ediyor.
* * *
Irkçılık, artık Avrupa'da da ciddi bir sorun. Hitler ve Mussoloni'nin faşist tezleri, bugün Fransa, Hollanda, Almanya gibi ülkelerde "yükselen değer" haline geldi ve politikaları şekillendiriyor. Demokratik değerler, ırkçılığın yükselmesinden duyulan endişeyle bir bir aşındırılıyor. Avrupa Birliği'ni cazip hale getiren "değerler manzumesi" büyüsünü yitirdikçe, birlik de dağılma noktasına geliyor. Yugoslavya'yı parçalayan "ırkçılık", Avrupa'nın diğer ülkelerinde "göçmen düşmanlığı"na dönüşüyor ve tehlike çanları çalıyor.
Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkilerin gerginleşmesinin altında da bu yatıyor zaten. IŞİD'in Avrupa'da patlattığı bombalar, İslâm'ın yegane temsilcisi olarak kabul edilen Türklere fatura ediliyor. Sömürge haline getirdikleri ülkelerden "köle" olarak getirdikleri insanların torunlarını da Türk sayıyor Avrupalı. Batı'nın tarih tezi "Müslüman eşittir Türk" denklemi üzerine kurulmuştur. Batı'nın, Rusya'nın tarih kitaplarında tek düşman vardır: Türk (veya Müslümanlar, ya da Osmanlı).
* * *
Suriye'de biz "Osmanlı'nın eski toprakları" diye başlayan cümlelerden oluşan stratejiler kurmaya kalktığımız için hiç bir zaman Batı'nın "müttefik" kabul ettiği ülkeler arasında olmadık. Türkiye'yi, BOP'un maymuncuğu olarak gören ABD de dahil buna. Türkiye'nin içinde yer almadığı hiç bir senaryonun, diktatörler tarafından yönetilen ülkelerin halklarında karşılık bulmayacağını onlar da gayet iyi biliyordu. Önce o ülkelerde "diktatör"leri yarattılar, ardından Türkiye'nin demokrasisini örnek gösterip "Arap baharı"yla ambalajladıkları işgal projesini devreye soktular. Batı, ortak hedef haline getirmek istediği ülkelerde önce bir "canavar" yaratıyor, ardından o canavarı yok etmek için ordusunu devreye sokuyor çünkü. Bazen NATO'yu aracı olarak kullanıyor bunda, bazen de direk kendi ordusunu...
Birkaç liseli gencin duvarlara yazdığı "Halk rejimin değişmesini istiyor" sloganına karşı, sözü kanun olan Esad'ın takındığı tavırla başlayan Suriye iç savaşında da aynı senaryo uygulandı çünkü.
ABD, Rakka'ya operasyonu Suriye PKK'sı ile birlikte yapacağını resmen duyurdu. "Türkiye'nin durumu belirsiz" diyerek açıkladı ABD'li general kararı. Hatay sınırımızdaki İdlib'de yeni bir IŞİD kurulurken ve İngiliz kökenli cihatçılar oraya yığınak yaparken, bizim Rakka'da denklem dışında tutulmamız hiç hayra alamet değil. Üzerinde düşünün derim.