Dördüncüsü Düşer Mi?

Abone Ol


"Önce ufkumdaki bozaran renkler,
Yeşillere filiz filiz dönüştü.
Uç verirken elvan elvan çiçekler,
Ah! Dördüncü cemre gönlüme düştü...
Bu gönlüm ki artık yaşlı sanırdım.
Bir çift ceylan gözle yandı tutuştu......"

Bahara ilişkin bir şiirimde böyle demişim. Dördüncü cemre olur mu? Olmaz elbette. Cemre havaya, suya, toprağa düşer. Toprak uyanır. Dördüncüsü gönüllere düşerse, Orhan Veli gibi "Beni bu havalar mahvetti" dersiniz.

Kış,  Kar, Yılbaşı derken bir yazımızda Zemheri'den söz ettim. Zemheri halk takvimimizin bir zaman dilimiydi. Hayatımızın bir parçasıydı. Cemreler de halk takvimimizde, halk meteorolojisinde, bahara ulaşan yolun  birer durağı. Baharda, bütün bitkiler ve canlılar uyanmakta. Gönlü bundan ayrı tutamazsınız. Onun için şairler, aşk tomurcuklarının domur domur patlamaya yüz tutmalarını cemrelerle özdeşleştirmişler.

Yılmaz Erdoğan "Cemre" adlı şiirinde " ..... kekikler yeşeriyor / yaklaşıyor bahar / bir deliliğin eşiğinde / amansız mekansız / sofrasız / yani aç, ilaçsız / ve / hiçbir şiirin eskitemediği / gözlerin, / gözlerimin önünde / el pençe divan... / bahar damarı çatladı toprağın / bir nefes daha yaklaşıyor bahar.!"  diyor.

Evet cemrelerle bahar biraz daha yaklaşmakta. İster misiniz önce "Cemre" nedir, sorusuna yanıt bulalım. Ondan sonra, cemrelerle ilgili inanışlara bir göz atalım.

Kullanmakta bulunduğumuz "Milâdî takvim" ile halk inanışlarında temel alınan  "Rumî takvim" arasında onüç günlük  fark var. Rumî takvim, milâdî takvimi onüç gün geriden izlemekte. Halk takvimine göre, kış başlangıcı, rumî 27 ekim,  yani 8 kasım olarak kabul edilmekte.

Bazı yerlerde rumî ocak ayına "Kalandar" denmekte. Kalandarın ilk oniki gününe (13-24 ocak) bakarak bütün yılda havanın nasıl olacağı yorumlanmakta. Bu oniki günün her biri, yılın bir ayını göstermekte. Örneğin, 16 ocak günü yağışlı geçtiyse, bu gün 4. ayı, yani nisanı temsil ettiği için, nisan ayının yağışlı olacağı yorumlanmakta. 31 Ocak gününde "Erbain" bitince, "Hamsin" adı verilen (50) günler başlamakta.

Hamsin günlerinde, hava olaylarına ilişkin, halkımızın inandığı bazı geleneksel uygulamalar bulunuyor. 4-5 Şubat günlerine "Kasım 90" deniliyor. Bu, yılın kasım bölümünün yarısının geldiğini ve soğukların çekileceğini göstermekte. 14-15 şubat günlerine, "Kasım yüz, yaz düz" denilerek yazın yaklaşmakta olduğu belirtilmekte. Hemen arkasından cemrelerin düştüğü günlere ulaşılıyor.

Cemre, "köz, kor, ateş" anlamına gelmekte. . Halk arasında cemreye "Cemile" denilmekte, birer hafta arayla havaya, suya, toprağa,  düştüğüne, cemrelerin yağışlı olursa o yılın yağışlı ama bereketli bir yıl olacağına inanılmakta.

Cemre inanışı nereden ortaya çıkmıştır? Önce, Araplara, sonra da Anadolumuzda yaşayan inanışlara bir göz atalım:

Göçebe kuzey Arap kabileleri yazın yüksek ve serin vahalarda, kışın kuytu ve havası sert olmayan  yerlerde yaşarlarmış. Kışın geçirileceği yerde, kabilenin bütün çadırları birleştirilerek uzun ve büyük bir çadır oluşturuyorlarmış. Çadırın üç bölümü bulunuyormuş. Kapıya yakın bölümde deve, at, kısrak ve diğer büyük baş hayvanlar, ikinci bölümde koyun, keçi gibi küçük baş hayvanlar, üçüncü ve en orta bölümde insanlar yerleştirilirmiş. Çadırı ısıtmak için her üç bölümün en uygun yerine üç ayrı ateş yakılırmış. Bu üç ateş kış boyunca söndürülmezmiş. 20 şubat günü, büyükbaş hayvanların olduğu bölümdeki ateş söndürülürmüş. Araplar buna 'sakatel cemretül ulâ" yani "birinci cemre (ateş) düştü" derlermiş. 27 şubatta küçükbaş hayvanların olduğu bölümün ateşi söndürülürmüş. Buna da Araplar "sakatel cemretüs saniye" yani "ikinci cemre düştü", derlermiş. 6 mart günü ise insanların bulunduğu bölümdeki ateş söndürülürmüş. Buna ise Araplar "sakatel cemretül salise" yani "üçüncü cemre düştü" derlermiş. Bu üç ateş söndürüldükten sonra ortak çadır sökülerek eski tek tek aile çadır düzenine geçerler ya da göç ederlermiş.