Kahvaltı sofralarının hikayesi…

Midenizi olduğu kadar çeşitliliği sayesinde gözünüzü de doyuran bu özel kahvaltı kültürünün lezzetinden ve tazeliğinden sonra biraz da hikayesine dokunalım… Van’ın ilk kahvaltı salonu 1940’lı yıllarda şehrin en işlek caddelerinden birinde “Süt Evi” adıyla açılmıştır. Süt Evi’nin kahvaltı menüsünde başta sadece süt, çay, bal, tahin, pekmez ve Van’ın ünlü otlu peyniri bulunuyordu. 1970’lerin sonlarında, kahvaltı evinin sahibinin askere gitmesiyle birlikte tanıştığı beyaz peynir, zeytin, reçel, kaşar peyniri, sucuk ve kavurma gibi farklı tatlar da kahvaltı kültürüne eklendi. Gittikçe çeşitlenen menü sayesinde bu geleneksel kahvaltı kültürü oldukça ünlü hale geldi ve şehre gelen turistlerin uğrak noktası halini aldı. “Süt Evi” adının “Van Kahvaltı Sofrası” adını alması da sofranın gittikçe çeşitlenmeye başladığı bu dönemlere denk gelmektedir.

Yerel lezzetler kahvaltı sofralarına taşındı!

Kahvaltı salonları zaman içinde gelişmeye ve ününü dünyaya yayacak yepyeni lezzetlere ev sahipliği yapmaya devam etti. Van’ın yöresel lezzetlerinden Murtuğa, Kavut, Gencirük, Cacık ve taş fırınlarda pişirilen çörek de kahvaltı sofralarındaki yerlerini aldı.

Van’ın kültür mimarı, Van Kahvaltısının tanıtımında büyük bir rol model olan Yusuf Konak, namı diğer Bak Hele Bak Yusuf Konak’ı görmeden dönmek olmaz. Van’ı dünyaya tanıtan bu isim İskele Caddesi üzerinde bulunan Van Ticaret ve Sanayi Odası’nın altında yüzlerce metrekare kapalı ve açık alanı bulunan bir yerde hizmet veriyor. Konuklarına Van ile ilgili çeşitli hikayeler anlatan Yusuf KonaK, bir yandan güldürürken bir yandan da sorulan soruları doğru yanıtlayan müşterilerine çeşitli hediyeler dağıtıyor. Yoleri gezgin dervişin size önerisi şudur: Van’a gelipte ağız tadın ile yapılan organik ve doğal kahvaltı keyfini çıkarmanın dayanılmaz hafifliğini yaşayınız…

Farklı din, mezhep, ırk ve kültür zenginliğinin birlikte ve kardeşçe yaşadığı ve de birlikte yaşaya kültürünün bir hoşgörüye dönüştüğü Van’da; bir eve ya da çadıra konuk olursanız, kahvaltıda sunulan tereyağlı yumurta, kavurma, otlu peyniri, cevizli petek balı ve Halil İbrahim Sofrasını aratmayan zengin doğal-organik yiyecekler ve içeceklerle doyduktan sonra, “başım-gözüm üstünde yeriniz var” diyerek uğurlanmanız, Van konukseverliğinin sınırsız sunumudur…

Van balığı - İnci Kefali

Ülkemizin doğusuna uçakla ya da kara vasıtalarıyla yolculuk yapanlar bir süre boş topraklardan ve yalçın dağlardan geçtikten sonra, birden göz alıcı maviyle bezenmiş bir manzarayla karşılaşırlar. Vanlı yazar Yaşar Kemal’in ifadesiyle, “bu öyle bir mavidir ki, Van Gölü’ndeki mavi renk hiçbir gölde ve denizde bulunmamaktadır.” Bu mavilik yer yer bir turkuaza döner. Tatlı su ile karıştığı yerlerde ise süt beyazına dönüşür. İşte bu, Van Gölünün ta kendisidir. Van Gölü ulusal ve uluslararası medyada defalarca canavarıyla ve sularının yükselmesiyle gündeme gelmesine rağmen, her nedense burada yaşayan Van Balığı yani İnci Kefali çok az gündeme gelmektedir. Bazı eski kitaplarda Van Gölü’nde değil de, sadece akarsuların göle döküldükleri yerlerde yaşayan bir balık türü olarak bahsedilen İnci Kefali, dünyada sadece bu havzada bulunan endemik bir türdür. Orijinal yaşam alanı tatlı sular olan bu balığın, Van gölünün oluşmasıyla bu göle sonradan alıştığı tahmin edilmektedir. Ancak gölde üreyemediği için, Nisan’dan başlayarak Temmuz’a kadar sürüler halinde doğdukları akarsulara göç eder.

Yumurtasını bıraktıktan sonra tekrar göle geri döner. Türkiye’nin tüm iç sularından avcılık yoluyla elde edilen toplam 43 bin ton balığın 15 bin tonunu tek başına oluşturan İnci Kefali, göl çevresinde yaklaşık 15 bin insanın geçim kaynağını oluşturur. İnci Kefali, ülkemizin en büyük gölü olan Van Gölü’nde ve yakınındaki Erçek Gölü’nde yaşamaya alışan tek balık türüdür. Erçek Gölüne sonradan insan eliyle aşılanmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Bu göller; yüksek derecede alkali, yani sodalı ve tuzlu olup, halen İnci Kefali dışındaki balıklar için uygun olmayan bir ortam durumundadır.

Devamı haftaya…