Önceki gün sabah 8.30’u gösteriyordu Karşıyaka’dan hızlı tramvaya bindiğimde…

Bir kalabalık ki… Sormayın. Ayakta durmak bile bir mesele…

Kadın, erkek… Yaşlı, genç… Sarışın, esmer…

Kimi işine, kimi benim gibi hastaneye… Kimi alış verişe gidiyor diye düşünmekteyim…

Durduğumuz her istasyonda itiş kakışlar artıyor… Kimsenin yüzü gülmüyor…

Kimse bir diğerine daha bir saygılı daha bir nazik davranmıyor…

Korona 19 ile birlikte insanların karakterleri mi değişti acaba…

Yoksa… Iraklı… Suriyeli milyonlarca göçmene şimdi bir yenisi olarak Afganların eklenmesi mi?…

Dingo’nun ahırına dönen vagonda, yüzümü ne tarafa çevirsem birkaç göçmen görmekteydim…

Misafir misafiri istemezmiş, ev sahibi hiçbirini…

Atasözü birden, göçmen göçmeni istemez, yerli halk ise hiçbirini şekline dönüşüverdi düşüncelerimde…

Nurlar içinde yatsın Mehmet Akif’in  bir şiiri geldi akılıma…

Teşbihte hata olmaz derler…

“Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela

Hani, tâûna da züldür bu rezil istîlâ”

Tabii, nüfusları on milyonu geçen göçmenlerin istilacı olduklarını söylemiyorum ama ülkemin giderek Dingo’nun ahırına dönmesini de hazmedemiyorum…

***

İtiş kakışın içinde, bir taraftan ayakta durmak için ter dökerken, beynimin içinde fırıl fırıl dönmekteydi soru işaretleri…

Halkapınar istasyonunda, sanki cezaevinden kaçıyormuş gibi birbirini eze eze fırladı yolcular tramvaydan dışarı…

Aktarma yapmak için Bornova hattına geçerken beynimin içi arı kovanı gibiydi…

Düşüncelerim bir anda yıllar öncesine götürdü beni…

Yıl 2013 Haziran ayının 17’si…

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Taksim Gezi Parkı odaklı olaylarda polisin orantısız güç uyguladığı tartışmalarına ilişkin ‘Kusura bakmayın, burası Dingo’nun  Ahırı değil, burası hukuk devleti. Bu hukuk devletinde kimin ne yapacağı kurallarla belirlenmiştir" dedi.

Sonra merak edip araştırdım:

İstanbul’da Atlı Tramvaylar zamanında, tramvaylar 2 atla çekilirken dik Şişhane yokuşunu çıkabilmek için Azapkapı'dan takviye at alarak yokuşu çıkabilirlermiş.

Tramvay bu haliyle Taksim’e gelir, burada çıkartılan atlar, Fransız konsolosluğu arkasında bir ahırda  dinlendirildikten sonra Azapkapı’ ya götürülürlermiş.

Taksim’ deki bu ahıra bakması için Dingo adlı sarhoş bir Rum vatandaş görevlendirilmiş…
Dingo, ahırda durmaz, ikide bir bitişik meyhanede kafayı çekmeye gidermiş. Tramvay sürücüleri, yorgun atları getirir, ahırda Dingo’yu bulamayınca kendi bildikleri gibi bir çift atı tramvaya koşmak üzere alır götürürlermiş. Bazen de, biraz önce başka bir sürücünün getirdiği yorgun atları, dinlenmiş atlar sanarak alıp götürdükleri olurmuş.

Dingo’nun ahırı, bir keşmekeş örneği olarak böylece dillere destan olmuş.

Ama Türkiye Dingo’nun ahırı değildir ve olamaz…

Yıllar önce Bülent Arınç tüm dünyaya ilan etmiş bunu !…