17 Ağustos 1999 Marmara depremi üzerinden 23 yıl geçti.
Sonrasında da ülkemiz birçok depremle sarsıldı. Neredeyse haftada bir gün değişik bölgelerde irili ufaklı deprem oluyor.
Çok tehlikeli fay hattı üzerinde olduğumuz ve bu kadar çok deprem yaşadığımız halde gerekli tedbirleri alıyor muyuz derseniz, maalesef kocaman bir hayır…
17 Ağustos depreminden günümüze kalan tek tedbir; o zaman geçici bir süreliğine getirilen özel iletişim vergisinin her geçen gün oranları artırılarak bugüne gelmesidir.
Depremzedelere destek amacıyla getirilen özel iletişim vergisi, o gün bugündür ekonomideki açıkları kapatmak için kullanılıyor.
Deprem için ne tür hazırlık yapıyoruz, derseniz…
En önemli hazırlık (!), İstanbul başta olmak üzere birçok vilayete gökdelenlerin dikilmesi oldu!
Bakırköy, Esenyurt, Avcılar ve Beylikdüzü ilçeleri İstanbul’da 17 Ağustos depreminden en çok etkilenen yerlerdi. Şimdi gidin görün Esenyurt’u, gökdelen mezarlığı yapıldı!
Sadece İstanbul değil, Anadolu’nun en ücra kasabalarında bile gökdelenler dikiliyor.
Çevre kirliliği, kötü görünümü geçtim; bu binaların kaçı depreme dayanıklı bilen var mı?
Diğer bir depreme hazırlık şeklimiz, yeşil alanlara açılan savaş oldu! Neredeyse her yer betonlaştırılıyor.
Düşünün, depremde toplanma alanı olarak belirlenen meydanlara bile inşaat izni verildi.
Bir yandan depreme hazırlık denilirken, diğer yandan bu kadar çok inşaat izni verilmesi, hele hele gökdelenler dikilmesi akılla açıklanabilir bir durum değildir.
Depremle mücadelede en çok konuşulan ise kentsel dönüşüm belası oldu.
Depremden en çok etkilenen yerler değil, en çok kâr, daha açık ifade ile rant getiren bölgeler seçildi.
Düşünün, Kadıköy depremden en az etkilenen, hatta hiç etkilenmeyen ilçesi…
Şaka gibi gelecek ama kentsel dönüşüm ilk olarak Kadıköy Fikirtepe’de başlatıldı.
Bitirilseydi yine iyiydi; kentsel dönüşüm Fikirtepe’ye depremden daha çok hasar verdi.
Sadece Fikirtepe değil, kentsel dönüşüm denilerek depremle uzaktan yakından ilgisi olmayan illerde bile binalar yıkılıyor; komşular kentsel dönüşüm yüzünden kanlı bıçaklı oluyor.
Kentsel dönüşüm davaları yüzünden mahkemelerin iş yükünü saymıyorum bile…
Neredeyse çeyrek asır geçti; “depremle yaşamayı öğrenmeliyiz” demenin dışında hiçbir şey yapmadık, yapamadık.
Görünen o ki; bir çeyrek asır daha geçse depremle mücadelede bir arpa boyu yol alamayacağız.
Zaten hangi konuda tedbir alıyoruz ki, depreme karşı hazırlıklı olalım…
*****
Meslek onuru
Ünlü bir cerrahın telefonu çalar, arayan hastane sekreteridir.
- Buyurun sizi dinliyorum.
- Sayın hekim, ağır hasta var; lütfen çok acele bütün işinizi bırakın, gelin.
Cerrah, “Geliyorum” deyip telaşla yola düştü.
Cerrahı, hastane koridorunda hastanın babası hışımla karşıladı:
- Benim oğlum ölüm döşeğinde, niçin bu kadar geç kaldınız? Sizin kendi oğlunuz olsaydı, yine böyle yapar mıydınız?
Cerrah gülümsedi:
- Bana haber verilir verilmez acelece geldim. Bir de unutmayın ki; hayat ve ölüm, Allah’ın elindedir.
Cerrah ameliyat odasına dahil oldu. Ameliyat iki saat sürdü. Cerrah odadan çıkıp, koridordaki babanın yanından sakince geçip gitti. Ardından yardımcı hekim çıktı. Babaya;
- Oğlunuz yaşayacak, dedi.
Baba bir an sevinir, sonra halinden memnun kalmaz ve yine hiddetlenir:
- Bu cerrah çok kötü ve insafsız bir adam. Ne vardı yani, çıkarken bana iyi haberi o verseydi.
Yardımcı hekimin gözleri doldu ve adamı hayatı boyunca pişmanlığa sevk edecek şu cevabı verdi:
- Cerrah çok güzel insandır. Onun oğlu otomobil kazasında bugün vefat etti. Biz onu oğlunu toprağa verirken çağırdık. Oğlunu toprağa veremeden, sizin oğlunuzun şifasına vesile olmak için hastaneye geldi.
(Alıntıdır)
*****
TEBESSÜM
Otobüs
Akıl hastanesinde, doktorlar, delilere seviye testi yapmaya karar verir.
Bir doktor, duvara otobüs resmi çizer ve delilere “Herkes otobüse binsin” der.
Bütün deliler duvara atlar, tek bir deli atlamaz.
Merak eden doktor, deliye sorar:
- Sen niye binmedin?
- Otobüs çok doldu, ben taksiyle gideceğim.
*****
GÜNÜN SÖZÜ
Aldanmanın en gerçek yolu, kendini başkalarından daha kurnaz sanmaktır.
La Rochefoucauld