Denizi olmayan marka kent Denizli’nin, şirin ve giderek büyüyen merkez ilçesinden biri olan Merkezefendi; yeni konuklarını çağırıyor… Denizli’nin Bekilli, Baklan, Çivril, Çal, Tavas gibi öteki ilçelerini tanıtan gezi yazılarım olacaktır…

 Bu kez rotamızda; arkeolojik bulgular, tarih, kültür, sanat, sanayi, ileri ziraat ve bereketli toprakları yanı sıra; folklorik kültürü, efeler diyarı, Yörük otağı ve estetik zengin mirası ile Ege Bölgesi’nin Menderes Havzası’nda bulunan ve de denizi olmayan turistik kenti Denizli’nin Hierapolis, Laodikya ve Merkezefendi gezisi var…

Modern Seyyah ve Yoleri Gezgin Derviş’in‘in yolu; alternatif kültür ve tarih turizminin, çokça tercih edilen yeri olan, bir damla deniz; Merkezefendi-Denizli’ye düştü… Merkezefendi Kitap Fuarı ve Söyleşi etkinlikleri kapsamında, yeniden gezip gördüğüm Merkezefendi ve Denizli’nin merkezindeki turistik, tarihi, kültürel, doğal yaşam alanlarını gezerken; bazı çevresel olumsuzlukları gördük ve ilgilileri uyardık…

Denizi olmayan beyaz kent ve Pamukkale markası ile büyüyen Merkezefendi İlçesi ve Büyükşehir Denizli; bin çiçekli-asırlık zeytin bereketinde, denize hasret Denizli’de, Merkezefendi’de şiir vardı… Yaşam kaynağımız su gibi aziz olan, su başını yurt tutan, suyun olmadığı yerlere yer altından-üstünden su getiren ve 13 bin yıllık Anadolu Su Medeniyetinin izini süren biz vardık… Denizli ve Menderes Havzası başta olmak üzere, Anadolu’da suyla gelen medeniyeti belgeledik, doğa-çevre felaketlerine ve insan kaynaklı kirlenen-yok olan su kaynaklarına dikkat çektik, yeniden…

Suyu kirlenen ve yaşamı-doğayı tehdit eden Menderes Nehri’nin çığlığı, belki de bir çevre felaketinin habercisidir… Artık kentin ara sokaklarında gül ibikli Denizli horozları ötmez oldu… Tan çiçeğinin taç yaprağına, şafağın ilk ışıkları düşmeden ve güneşi ilk öpen karşı tepenin burcu aydınlanmadan önce, sabah selasına eşlik eden; her erken seherde, Denizli horozu ötmeden ve o yanık sesli Özay Gönlüm; çifte bağlamasıyla, sazı söze bağlamadan, düşmeliyiz Denizli’nin yollarına… Merkezefendi ve Pamukkale bizi çağırıyor yine… Bakalım bu kez nerede? Hangi serüvenlerle ve hangi konuklarla karşılaşacağız…

Merhaba ya da elveda

Merhaba demek; benden sana, benden size zara gelmez demektir… “Merhaba” demeden, elveda demeyiniz. Bize sunulan, tek nefeslik bu ömür diliminde; yaşadığımız süreçte, çevreye duyarlı, doğa ve kültürel zenginlikleri koruyan ve insanca yaşama hakları ve sorumlulukları olan çağdaş yurttaş bilinciyle yarınlarda, gelecek nesillere iyi ve güzel bir doğa ve iz bırakmadan “elveda” demeyiniz… “Mustafa Şerif Bey” basın kimlik kartı ile vatan savunmasına katılan; gazeteci ve istihbaratçı Kolağası Mustafa Kemal Paşa; 1912’de yazdığı fransızca şiir: “merhaba” diye başlıyor ve “elveda” diye bitiyordu… Bu kutsal Anadolu toprakları kolay kazanılmadı. Dünyada mazlum halkların esin kaynağı ve umudu olan Kemal Atatürk’ün ve eserlerinin kıymetini bilelim, toprağımızı, doğayı, turistik ve kültürel miraslarımızı koruyalım, yaşatalım…

Ege Denizi kararmadan ve karşı yakada, dağlar uykuya dalmadan önce, bir gelincik tarlası gibi denizi olmayan Denizli su kaynaklarını özlemle öpen güneş, Bekilli bağ evinde, bir kadeh kırmızı şarap bardağın içinde; “beni de, beni de için, için ki kendinizden geçin” dercesine, ufuk çizgimizi şiire “merhaba!” diyen, dudak iziyle düğümleyen ilk yaz akşamı ile taçlanmakta idi. Yeni konuklarına “hoş geldiniz!” diyerek selamlayan “Deniz Kızı Eftelya” şarkısı eşliğinde, Pamukkale’ye gitmenin telaşı başladı bizde… Denizli’nin çil-gül ibikli horozları ötmeden daha; tarihin en eski traverten süt beyazı örtülü şifa kaynağı termal kaplıcalarından biri olan Pamukkale yanı sıra, Hierapolis, Laodikia ve Merkezefendi bizi çağırıyor, yeniden…

Devamı haftaya…