Delikli Demirin Vurmazı Olur Mu?
"Tüylerim ürperiyor duydukça
Mûsikî namına zillet şu sazı.
Yurdumuzdan azametle yayılır,
Cehlin âfak-ı cihâna avazı!" dizelerinin arkasında durur muydu? Bilemem. Ama, şiirin yukarıya aldığım bölümü izleyen dizelerde bulunan küfürlere zam yapacağından kuşku duymam. Çünkü atmış bir yıl içinde ne değişti? Yanıtını Neyzen veriyor:
"Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti,
Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti."
Bu kadar mı? Hayır. Neyzen sürdürüyor:
"Aldıkça al, daldıkça dal, çaldıkça çal,
İstersen ver yüz arzuhal, ne sorgu var, ne sual!"
Yangına körükle gitmenin, nifak pamukları ditmenin gereği yok. İşin şakasında, Neyzen'in anısında kalalım.
Neyzen Tevfik 24 Mart 1879'da Bodrum'da doğdu. 28 Ocak 1953 'de İstanbul'da öldü. Babasının görevli bulunduğu Urla'da, amatör bir neyzenden nota ve usul bilgileri öğrenerek ney üflemeye başladı. İzmir İdadisi'ni bitiremedi. Farsçayı kendi kendine öğrendi. İzmir Mevlevihanesi'ne girdi. Daha sonra İstanbul'da Galata ve Kasımpaşa Mevlevihanelerine devam etti. 1902'de Bektaşi dervişi oldu. Bir yandan da şiirle ilgilendi. Eşref'le ve Mehmet Akif'le tanıştı, onlardan etkilendi. Bir süre Mısır'da bulundu, 1913'te İstanbul'a döndü.
Neyzen Tevfik, toplum kurallarına uymadan yaşadı. Sazını bir geçim kaynağı yapmadı. İçinden geldiği zaman üfledi. Belirli müzik kurallarının dışına çıkar, ama hep duyarak çalar ve dinleyenleri etkilerdi. Yüze yakın plak doldurmuştu.
Neyzenliğinin yanı sıra yergi ve taşlamalarıyla adını duyurmuştu. Kimilerine göre bu türün Nef'î ve Eşref gibi önemli temsilcisiydi. Halk tarafından sevilmesinin nedeni buydu..
İşte rastgele aldığımız birkaç dörtlüğü:
Delikli demirin vurmazı olmaz
Ardına geçip de göz uydurmalı
Şu insan oğlunun kanmazı olmaz,
Özünü bilip de söz uydurmalı.
Kuru lâflar ile endişemi ihlâl etme.
Kulak asmaz davula, dinleyen elbette kösü.
Bu mudur ahsen-i takvim ile metheylediğin,
Bu mu insan diye halk ettiğin eşek sürüsü?
Bana vicdan ile din, hubb-ı beşer şöyle dedi:
Menfaat nerde ise o tarafa yollanırız.
Sen şifabahş olacak sanma bu teşkilâtı,
İlmi biz, halkı uyuşturmak için kullanırız.
Neyzen Tevfik, dilinin eski olması nedeniyle günümüzde zor anlaşılıyor. Ancak, yergilerinin hedefi değişmedi. Politik ve inanç baskılarına, çıkarcılığa toplumdaki tüm haksızlıklara karşı söyledikleri güncelliğini korumakta...
Bir toplantıda ney çalarken zamanın ileri gelenlerinden birisi, başka bir kodamanla konuşur. Neyzen bu hale içerler ve ney'ini bırakarak şöyle söyler:
"Sanma ciddiyet ile sarf ederim san'atımı
Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir.
Bezm-i meyde süfehanın saza meftun oluşu,
Nazarımda su içen eşeğe ıslık gibidir."
Neyzen Tevfik kendisini de acımasızca taşlamadan edemez:
"Acaba bu gün ben de kendime insan mı desem
Yoksa emsalimi temsil ile hayvan mı desem.
Dahli yok kimseciğin, hep kabahat kendimde
Çekilen kahra lütuf, çileye ihsan mı desem."
"Sokağa düşmüş olan bir iki parça eserim
Kaybolunca gönlüm bana surat asmıştır.
Bi't tesadüf iki eşek geçiyormuş oradan
Biri üstüne sıçmış öteki basmıştır!"
Yarınki yazımda Neyzen Tevfik'e ilişkin bugün bile her birinden kıssadan hisseler çıkarabileceğimiz fıkralardan örnekler sunacağım.