Kadın Kadına köşemin bu haftaki konuğu hayatındaki tüm standartları reddeden bir isim. Müge Yücetürk. 16 yaşından beri hem okuyarak hem de çalışarak hayatını devam ettiren Yücetürk, tuttuğunu koparan kadınlardan. Uzun yıllar bankacı olarak çalışan Yücetürk, şu anda ise özel bir sektörde finansı yönetiyor. Aynı zamanda gazetecilik eğitimi de alan Yücetürk, "ben bilgiye açım" diyor. Bir zamanlar sabah 9 akşam 6 çalışan bir plaza insanı olan Yücetürk, tüm kalıpları reddederek kendine yeni bir dünya kurmuş. Bu kurduğu ülkeye de Deli Kızın Ülkesi adını vermiş. Biz de bu deli kızın ülkesine misafir olduk.

Gazeteciliğe merakınız nasıl başladı?

"Ben kendimi bildim bileli yazıyorum ve de gazetecilik bölümü benim hayalimdi. İlk okuduğum bölüm olan işletmeyi zoraki okumuş ve de hiç sevmemiştim. Ancak gazetecilik bölümünü severek okuyorum. Araştırmayı, konuşmayı, insanlarla iletişim kurmayı çok seviyorum. İyi bir gözlemci olduğumu söyleyebilirim. Aynı zamanda eleştiriyorum ve de bu eleştirilerimi, analizlerimi kağıda döküyorum. Kalemimim sivri olduğunu ve de bunu mizahla harmanladığımı da söylemeden geçemeyeceğim.

Ben öğrenmeye aç bir insanım. Ölene kadar da öğrenci kalacağım. Tek bildiğim şey, hiçbir şey bilmediğimdir.

Çocukluğumdan beri günlük tutuyorum ve de hikayeler yazıyorum. Röportajlık.com isimli internet sitesinde de aktif olarak muhabirlik yapıyorum. Köşe yazdığım yerel gazeteler de bulunuyor.

Kendi dünyanıza Deli Kızın Ülkesi diyorsunuz. Nasıl bir ülke burası? Biz de gelebilir miyiz?

"Bir zamanlar bir bankanın genel müdürlüğünde rutin bir şekilde çalışan bir plaza insanıydım. Bankada 150 tane çalışma arkadaşımı aynı anda görebildiğim bir katta çalışıyordum. Robot gibiydim. Tekdüze bir yaşantının içinde kendime kaçış yolu olarak yazmayı seçtim. Sonra da onlardan hikayeler oluşturdum. İşin içine hayal gücümü de katınca güzel şeyler ortaya çıkıyordu.
Evet, benim ülkemin adı 'Deli Kızın Ülkesi'. Bu ülkede yalana, dolana yer yok. Sadece gerçekler var. O ülkeye kaçıyorum ve de yazmaya başlıyorum."

Bu yazdıklarınızı okuyucularınızla da paylaşmayı düşünüyor musunuz?

"Elbette. Şu anda kitap çıkarma hazırlığı içerisindeyim."

Aynı zamanda kızınızla da aynı okulda eğitim alıyorsunuz. Bu nasıl bir duygu?

"Çok güzel bir duygu. İkimizde İstanbul Üniversitesi'nde eğitim alıyoruz. Kızım Edebiyat Fakültesi'nde ben de İletişim Fakültesi'ndeyim. O benim hem okul arkadaşım hem de en iyi arkadaşım. Birbirimizin en iyi destekçisiyiz. Sınavlara da birlikte hazırlanıyoruz."

Biraz da bankacılıktan konuşalım. Pek sevmediğinizi söylemiştiniz. Ne gibi zorlukları vardı?

"Aslına bakarsak zorluk kavramı kişiden kişiye göre değişir. Güzellik kavramı gibi zorluk kavramının da göreceli olduğunu düşünüyorum. Bana göre zorluğu ben özgür ve serseri ruhlu bir insanım. Çılgın ve deli doluyum. Böyle bir karakterdeki insanın bankacılık yapması kapana kısılmasıyla eşdeğer. Ama bazı insanlar için de bankacılık bir idoldür. Kişi onun için yaratılmıştır. İşini çok sever. Sabah 9 akşam 6 insanıdır. Ama ben bu kalıba uygun değilim.

Hayatım boyunca standartların dışında yaşamayı sevdim. Kendimi de bu dünyalı değil başka bir gezegenli olarak değerlendiriyorum. Benim bu dünyanın dışında bambaşka bir dünyam var ve ben o dünyanın içinde yaşıyorum."

Biz sizin dünyanıza misafir geldik öyleyse...

"(Gülüşmeler). Evet, şu anda benim misafirimsiniz."

Bizi ağırladığınız için teşekkür ediyoruz. Biraz daha iş dünyasından konuşacak olursak, başarılı bir kadın olarak iş dünyasında ne gibi mücadeleler verdiniz?

"Ülkemizdeki sektörlere bakacak olursak belki de erkek egemenliğinin en az olduğu finans sektöründe çalıştım. Çalışma arkadaşlarım genelde kadın olduğu için, kadın-erkek ayrımcılığına da maruz kaldığım pek söylenemez.

Başarılı olma konusuna gelince de başarının kadın ya da erkeği yoktur. Başarı, başarıdır. Bu kendini geliştirmekle, kültürlü olmakla ilgili bir durum. Tabi, bir de zorluklar karşısında yılmamak var. Ben hayatımda karşıma çıkan zorluklarda asla yılmam. Her zaman ikinci bir planım vardır. Yaşanabilecek şeyleri her daim kafamda tahayyül etmişimdir. Çok fazla düşünmemin de sebebi bu. Ayrıca, ben bir şey istiyorsam o mutlaka olacak. Kafama koyduğumu yaparım."

Ülkemizde bir söz vardır. Bir kadın olmak bir çocuk olmak bir de ağaç olmak zor şeklinde olan bu sözü siz nasıl yorumluyorsunuz?

"Evet, bu söze katılıyorum. Ülkemizde özellikle belirli kesimlerde kadın olmak gerçekten çok zor. Ekonomik gücünü elinde bulunduramayanlar bir erkeğin egemenliği altında zorla yaşamak zorunda kalan kadınlar için zor. Bu feodal duruma artık kadınlar dur demeli. Tek başlarına da ayakları üzerinde durabilmeli.

Şiddetin temelinde de bu var. Ekonomik gücü olan bir kadın şiddete en fazla bir kez uğrar. Sonrasında hemen bu duruma karşı koyar. Ancak ekonomik gücü olmayan kadınlarımız susmak zorunda kalıyor. Ben bu duruma çok üzülüyorum. Tabi, aileler de böyle üzücü durumlarda çocuklarını asla bırakmamalı."

Son dönemlerde ülkemizde taciz, tecavüz ve pedofili vakaları arttı. Bu artış sosyal medyanın etkisiyle mi oldu yoksa hep mi vardı?

"Eskiden de vardı ancak bu kadar çok olduğunu zannetmiyorum. Günümüz insanı giderek daha da doyumsuz olmaya başladı. İnsanı insan yapan temel özelliklerden giderek uzaklaştı ve insanlığın kişiliği değişmeye başladı. Erkekler kadınlara daha ulaşılır bir gözle bakmaya başladı ve sosyal medyanın etkisiyle de bu tarz olaylar ne yazık ki arttı.

Pedofilinin artması aynı zamanda vicdanları da sızlatan bir durum. Ailelere de burada büyük görev düşüyor. Çocuklarının her anlarını sosyal medya hesaplarından paylaşıyorlar. Bu çok yanlış bir durum. Herkes iyi niyetli değil. İnanın şu anda sokaklarda dolaşan hastanelerden daha fazla psikolojisi bozuk insan var. İnsanların biraz da mahrem yaşamaları gerektiğini düşünüyorum. Tabi, caydırıcı cezalar da çok önemli."