Sokağa çıkıp anket yapılsa, on milyon kişiye sorulsa “Darbelere karşı mısınız? diye… Bir Allah’ın kulu “Ben darbeleri destekliyorum” demez…

Hatta böyle bir soruyu soran kişi dövülür, tekme tokat kovalanır.

“Darbe nedir?” diye sorulsa, büyük çoğunluk askerin ülke yönetimine el koyması olarak cevaplar.

Çünkü bizim anlayışımız ve kafa yapımıza göre sadece elinde silah olan askerlerin güç kullanarak yönetimi devirmesi darbedir…

İçinde asker yoksa ne yapılırsa yapılsın, büyük çoğunluk bunu darbe olarak görmüyor.

Askerin yönetime el koyması darbenin sadece bir türüdür…

Her türlü hukuksuzluk aslında bir darbedir.

“Ne alakası var; basit bir hukuk ihlalinde darbe mi olur?” denilebilir.

O zaman soruyu tersten soralım…

Sokaktaki insan, gazetecisi, aydını, yazarı, esnafı, tüccarı; niçin darbeden korkar ve çekinir?

Seçimle gelen iktidar devrildiği için demeyin; her ülkede seçimle gelen iktidara muhalif milyonlarca kişi var; hatta bir an önce iktidarın değişmesini arzulayanlar da çoğunlukta olabilir.

Buna rağmen iktidara muhalif olanlar bile darbeye karşıysa, başka sebepleri vardır.

En önemli sebep; darbelerde hukuk askıya alınır… Başka bir deyişle kanunlar yok sayılır; bütün kurallar sil baştan keyfince yazılır…

Daha açık ifade ile darbelerde hiç kimse yarınından emin olamaz, başına ne geleceğini bilmez, bilemez.

Önünüzü göremezsiniz, gelecek karanlıktır… Yaka paça alıp götürürler, başınıza ne geleceğini bilemezsiniz… Hukuk olmadığı için can ve mal güvenliğiniz yoktur. Cebinizdeki para bile sizin değildir…

Darbelere karşı olmanın temel sebebi hukukun yok sayılması, dolayısıyla adaletin ayaklar altına alınmasıdır…

O sebeple söylüyorum ki, siyasi iktidar değişmemiş olsa bile her türlü hukuksuzluk; hukuksuzluğun önünün açılması bir darbedir.

En bariz örneğini 15 Temmuz’da yaşadık…

Adam kayırma, hukuksuzluk almış başını gitmişti… Mahkemeler eliyle insanlara zulüm ediliyordu.

Hukuk ayaklar altına alınmıştı…

Hukuk dışına çıkanlar 15 Temmuz’u hazırladı.

Darbeleri önlemenin tek yolu, hukuka sahip çıkmak, adaleti asgari de olsa sağlamaktır.

Sonra meydanlarda nutuk atmanın faydası olmuyor…

*****

Yılanı eğitebilmek!

Bir gün insanlardan kaçan, yalnız yaşamayı tercih eden yaşlı bir adama sorarlar:

- Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musun?

Yaşlı adam cevap verir:

- Yapacak çok işim var. İki şahin eğitmem gerekiyor. Ve iki kartal. İki tavşan sakinleştirmek ve yılanı eğitmek. Eşeği motive etmek ve aslanı evcilleştirmek...

- Ama senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz! Neredeler?

Yaşlı adam anlatır:

- Onlar içimizde yaşayan hayvanlardır. İki şahin, gördükleri her şeye saldırıyorlar. İyi- kötü, faydalı-zararlı onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim gözlerim…

İki kartal dokundukları her şeyi mahvediyor, yaralıyor, parçalıyorlar. Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim ellerim…

Tavşanlar her zaman korkarlar, kaçarlar ve saklanırlar. Onları sakinleştirip, zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim, beladan kaçmayı değil. Çünkü onlar benim ayaklarım.

En zor kısmı yılanı izlemek… Sıkı bir kafeste, güvenli bir şekilde kilitli olsa da her zaman saldırmaya, sokmaya, yakın olan herkesi zehirlemeye hazır. Bu yüzden onu takip edip, disiplinli olmalıyım. Çünkü bu benim dilim.

Eşek herkesin bildiği gibi çok inatçı, sonsuza kadar yorgun ve işini yapmak istemiyor. Bu yüzden ona şükretmeyi ve akışta olmayı öğretmeliyim. Çünkü bu benim vücudum.

Ve sonunda kral olmak ve herkese emretmek isteyen bir aslanı evcilleştirmek istiyorum. Gururlu, kibirli ve dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor. O aslanı terbiye etmeliyim. Çünkü bu benim egom.

Gördüğünüz gibi çok işim var…

Soru sorulan yaşlı adam Lev Nikoleviç Tolstoy’dur.

*****

TEBESSÜM

Bekle

Hastane bahçesinde iki deli oturuyordu. Biri aniden ayağa kalktı ve yürüyerek uzaklaştı. Oturan deli sordu:

- Nereye gidiyorsun?

- Seni aramaya…

- Çabuk gel, geç kalma; ben seni burada bekliyorum!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Bin zulme uğrasan da bir zulüm yapma.

Hz. Ali (RA)