Cumhuriyetimiz 102 Yaşında

Abone Ol

İlelebet var olsun.

“İnsan umutsuzluktan umut yaratandır,” sözü Yaşar Kemal’in sözüymüş.

Sevgili Zülfü Livaneli anlatmıştı:

Umudun bu kadar somutlaşmış, bir insan şekline girmiş hali var mıdır dünyada bilmiyorum, muhteşem bir umut abidesiydi Mustafa Kemal Atatürk. Kendi hayatına baktığınız zaman da öyle, bir ülke yaratırken takip ettiği stratejiye baktığınız zaman da öyle. Bir düşünün yoksul bir ailede Selanik’te dünyaya geliyor ve öyle şartlarda geliyor ki bütün doğduğu toprakların Rumeli'nin, Osmanlı'nın elinden çıktığı, her şeyin kaybedildiği bir dönemde doğuyor.

Kendisinden önce doğmuş olan kardeşleri ölüyor. Hastalık var ailede. Ve bu şartlarda babası da çok erken yaşta ölüyor. Yani bir yetim, para yok, pul yok. O dönemde tabii para pul olmayınca yapılacak tek şey askeri okula yazılmak ama zaten seviyor. Ve askeri okullarda okuyarak böyle bir noktaya geliyor, çok kısa bir zamanda. Fakat bu arada ülke dağılıyor. Düşünün siz bir subay oluyorsunuz. Herkes için çok acı ama ülkeyi korumakla görevli bir subay olduğunuz halde oturup ülkenizin paramparça edildiğini, doğduğunuz toprakların, okuduğunuz şehirlerin birer birer düştüğünü, alındığını görmek zorunda kalıyorsunuz.

Selanik, onların sevgili Selanik'i, o kadar kötü bir şey oldu ki, bizim için İzmir gibi bir yerdi orası. İzmir'den de önemliydi. İkinci büyük Osmanlı şehriydi. 500 yıldır oradaydık biz. Bir tek kurşun atmadan teslim edildi. Bu şartlarda imparatorluk harbi kaybetti, savaşı kaybetti, dağıldı, bitti.

Daha sonra, Samsun ve Sivas günleri. Sivas'ta çok yoksul biri. Evde çok yoksul giysiler, ödünç alınmış giysiler içinde. Çünkü generallikten, paşalıktan istifa ettiği zaman ve hakkında idam kararı çıktığı zaman sivil giysilere geçmesi lazım ama nereden alacak? Yani Zorlu Center’de değil ki Atatürk gidip şuradan şunu alayım, buradan bunu alayım diyecek. İşte kaymakamdan yelek alıyorlar, ötekinden ceket alıyorlar, berikinden bir şey alıyorlar ve onları giyiniyor. Ama her giydiğini yakıştırmasını bilen birisi olduğu için o kıyafetler içinde bile çok yakışıklı tabi.

O sırada bütün o planlar üzerinde çalışırken, (şimdi biz geriye bakınca biliyoruz tabi, başarılı olmuş bir mücadeleden, geriye bakınca daha kolay görünüyor.) Ama o anda onlar başarılı olacaklarını bilmiyorlar ki. Bütün şartlar yüzde yüz aleyhlerinde.

General Harbord, Amerikan generali. Türkiye'deki olayları incelemek üzere gelmiş. Mustafa Kemal'le görüşüyor ve diyor ki; “siz” diyor, “büyük bir imparatorluğunuz varken, ordunuz varken, silahlarınız varken, her şeyiniz varken savaşı kaybettiniz. Şu anda tekrar bir savaşa girmek istiyorsunuz ama şimdi ordunuz dağıtılmış, silahlarınıza el konmuş, paranız yok, pulunuz yok, sadece yoksul Anadolu var. Hastalıktan kırılan bir ulus ve savaşlardan zaten yok edilmiş bir toprak parçası. Nasıl yapacaksınız?” diyor.

Atatürk tabii sinirleniyor. Mustafa Kemal o zaman, Atatürk değil tabii. Atatürk dendiği zaman, biz eskiden beri Gazi Mustafa Kemal ve daha sonrasını Atatürk diye ayırırız. O sırada, elinde bir teşbih var, generalin bu sözleri karşısında sinirleniyor. Biraz sertçe salladığı zaman tesbih taneleri dağılıyor. Sonra onları toplarken diyor ki generale; “bu tesbihin tanelerini nasıl toplayıp tekrar bir araya getiriyorsak aynı şekilde ülkemizi de bu şekilde toplayacağız. Bütün imkânlarımızı seferber edeceğiz ve ülkemizi kurtaracağız. Bundan en ufak bir kuşkunuz olmasın” diyor.

Bunun üstüne general diyor ki “bravo biz de olsak öyle yapardık.” Çünkü Atatürk orada “en büyük gücümüz bu yok oluştan geliyor” demek istiyor. “Yokuz hiçbir şey yok ama kanımızın son damlasına kadar son vatan toprağını sulamadan bu ülkeyi bırakmayacağız” diyor.

Bu inanç ve azim; umut işte, bundan daha güzel daha büyük bir umut örneği olabilir mi? “Biz de öyle yapardık” diyor General Harbord. Ve ondan sonra çıkarken diyor ki “General size bir şey sormak istiyorum. Siz Büyük İskender'le aynı yerde doğmuşsunuz, aynı bölgede Makedonya'da.” “Doğru ama orada durun” diyor Mustafa Kemal. “Neden” diyor General Harbord. “Çünkü Büyük İskender dünyayı fethe çıkmıştı. Ama ben sadece ve sadece toprağımı savunmaya çalışıyorum” diyor.

Bu dünya tarihinde o kadar büyük bir görüş ki, “dünya tarihinde, eğer yurt savunması için gerekli değilse her savaş bir cinayettir” diyen tek lider Mustafa Kemal Atatürk’tür…

Nice Cumhuriyet Bayramlarına…