Yarın büyük gün, Cumhuriyet Bayramımız… 

98 yıl geçti, maalesef bazı çevreler hâlâ Cumhuriyeti kabullenemiyor.

Bazılarının belli ki kuyruk acıları var, anlaşılabilir bir durumdur!

Bazıları hem Cumhuriyetin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyor, Cumhuriyet sayesinde makam mevki sahibi oluyorlar ama yine de kin kusmaktan geri durmuyorlar.

Cumhuriyet olmazsa vatandaş bile olamayacakken en üst düzey makamlarda oturdular. Nasıl bir kinse yine de Cumhuriyete düşmanlar.

Bir de son zamanlarda “Ben Osmanlı torunuyum” diye aklınca övünen İlber Ortaylı hocamızın deyimiyle cahil cühela türedi.

Osmanlı bir ailedir, millet değil. Daha da önemlisi Osmanlı Türk soyundan gelen bir ailedir.

Osmanlı torunuyum diye akıllarınca Türk olmadıklarını ima ediyorlar ama Osmanlı ailesinin tıpkı Selçuklular gibi Türk olduklarından bihaberler.

Türk milleti kazma kürekle en kıt imkanlarla Milli Kurtuluş Savaşını verirken torunu yaşında bilmem kaçıncı eşi için sarayda düğün yapanları kahraman görenlerin halini akılla açıklamak mümkün görülmüyor.

Bazı kafalara bir şeyler anlatmak, tarihi gerçekleri açıklamak için çok çaba sarf etmenin gereği yok. Onların hocaları da yolları belli... Tarihi gerçekleri çarpıtan alim kılıklı kişileri rehber edinenleri, cehaletleri ile başbaşa bırakmalı…

Türk milleti ve Cumhuriyet için asıl önemli olan gençlere tarihi gerçekleri ve doğruları anlatmak, anlatabilmektir.

Gençlerin bu hainlerin tuzağına düşmemeleri için yoğun gayret göstermeliyiz.

Bu sebeple gençlere hitap edecek ve ilgisini çekecek şekilde tarihi gerçekleri bıkmadan usanmadan anlatmalıyız.

Gerçeklerden uzak uyduruk dizilerle gençlere tarihi öğretemeyiz.

Sinema ve televizyon, özellikle de internet, iletişim ve gençlere hitap etmek açısından çok çok önemlidir. Bu sahalarda yoğun gayret gösterilmesi zaruridir.

Bütün imkanlar kullanılarak genç nesle ulaşılmalı, sadece Milli Kurtuluş Savaşı değil, Cumhuriyet dahil bütün Türk tarihi doğru şekilde anlatılmalı ve öğretilmeli.

Özellikle Atatürk ve Milli Kurtuluş Savaşı kahramanlarının her biri için ayrı ayrı film çekmeli, dizi yapmalı, kısa kısa tanıtım filmleri hazırlanmalı, hikaye ve romanlar yazılmalı…

Tarihi tam bilmeden bugünü de anlayamayız, bize kurulmak istenen tuzaklardan da kurtulamayız.

Cumhuriyeti ancak dünü bilen, bugünü anlayan, yarını öngörebilen yeni nesil yaşatacaktır.

*****

Şemsiye

Yıl 1927...

Ünlü yazarımız Ahmet Rasim’in yaşı ilerlemiş ve işsiz kalmıştı. Yolu bir gün Ankara’ya düştü.

Anafartalar Caddesinde onu gören, gazeteci ve milletvekili İsmail Müştak, “Aman Efendim. Nasılsınız, bir emriniz var mı Ankara'da?” diye sorar.

Ahmet Rasim, buruk bir gülümsemeyle karşılık vererek, “Fırınlarda ekmeklerin dört köşe değil, yuvarlak yapılması yüzünden buraya kadar geldim” dedi.

İsmail Müştak, bir şey anlamadığını bakışlarıyla belli edince, Ahmet Rasim devam etti: “Bir okka ekmek alayım, dedim. Elimden düşüp yuvarlanmaya başladı. Ekmek önde, ben peşinde buraya kadar koştuk. Şaşkın şaşkın şimdi o ekmeği arıyorum.”

İsmail Müştak, o akşam bu konuşmayı Atatürk’e aktarınca Atatürk parlar; “Sen ne yaptın İsmail Müştak! Yarım asır Türk eğitimine hizmet etmiş bir zat, yoksul düşmüş, Ankara’ya ekmek aramaya geldiğini söylemiş; sen hangi otelde kaldığını bile sormamışsın!”

Hemen bütün oteller aranıp Ahmet Rasim bulundu ve Atatürk’ün masasına davet edildi.

Gecenin sonuna doğru Atatürk, “Boş bulunan İstanbul mebusluğunu lütfen kabul eder misiniz?” deyince Atatürk’ün elini öpen Ahmet Rasim, “Ekmek gerçekten aslanın ağzındaymış” dedi.

(Alıntı: Necdet Rüştü Efe, Türk Nüktecileri)

*****                 

TEBESSÜM

Hırsız

Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa’ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi iskelede etrafını çevirmişti. Bir kadının elinde bir kâğıtla Atatürk’e yaklaştığı görüldü. İhtiyar, zayıf bir kadındı. Ata’nın yolunu keserek titrek bir sesle:

- Beni tanıdın mı oğul? Ben sizin Selanik’te komşunuzdum. Bir oğlum var. Devlet demir yollarına girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış. Ne olur bir kere de siz söyleseniz?

Atatürk’ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle jestler yaparak yüksek sesle konuşur:

- Oğlunu almadılar mı? Ben tavsiye ettiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş… İşte cumhuriyet böyle anlaşılacak…

Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Atatürk yüksek bir sesle şöyle diyordu:

- İşte cumhuriyetten beklediğimiz netice…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Cumhuriyet düşünce özgürlüğünden yanadır. Samimi ve yasal olmak koşuluyla her düşünceye saygı duyarız.

Atatürk