Halk Ozanı Ali Ercan’ın bağlaması eşliğinde; “Adana’ya bir kız kaçtı, gördün mü?” demeden daha, Karacaoğlan ve Dadaloğlu’nun izini sürdüm. Yaşar Kemal’in “İnce Memed” ve Orhan Kemal’in “Ekmeğimi Kazanırken” kitapları koltuğumuzda, düştüm yollara, yeniden… Bin çiçekli Toros Dağları’nı, portakal çiçeği kokulu ve nar bereketinde verimli olan Çukurova’yı ve Adana’nın sarı sıcağını soluklayan insan ve doğa manzarası, bir mıknatıs gibi bini bağrına bastı…
Pamuk ve narenciyenin ana vatanı, bereketli Çukurova (Kilikya)’nın en büyük yaşam alanı, tarih, kültür, sanat, gastronomi, tarım ve sanayi merkezi olan ve Seyhan Baraj Gölü çevresinde bu bereketli tarım alanlarında yanlış kentsel yapılaşan Adana, iç ve dış göçler sonrasında artan nüfusu yanı sıra; töre-terör, toplumsal ve sınıfsal gerginliklere ve olaylara da tanıklık etmektedir. Davul ve zurnalı düğünlerin ve “döne döne, yan yana ve yana yana” çekilen halayların ve coşkulu şölenlerin otağıdır Adana. Türk folklor kültürünün esin ve araştırma kaynağıdır Adana, Çukurova ve Toros Dağları… “Aman aman, amon, amin, amen” sözcükleri; bu topraklarda yaşamış, tüm kutsal dinlerin özetidir. Ve Amanos Dağları, Gavur Dağları, Nur Dağları, Toros Dağları ve bir barış gölü olan Akdeniz havzası tanıktır, bu kutsal yolculuğa… Anadolu coğrafyasında sözlü edebiyatın taşıyıcısı olan kutsal kam analarımız; ninni, mani, ağıt, destan, kına gecesi türküleri, bozlak, hikaye anlatıcısı ve orta oyunları, bu doğal zengin mirasın sırdaş yaşatıcıları ve taşıyıcı varlıkları olarak, hala yaşıyorlar ve bu kültürü sürdürüyorlar…
Öte yandan; Karacaoğlan ve Dadaloğlu başta olmak üzere; pek çok halk ozanına, kültür adamına, sanatçıya ve folklor araştırmacısına, sevda ve kahramanlık destancılara esin kaynağı olan Adana: Ruhi Su, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Yılmaz Güney, Muzaffer İzgü, Ali Şen, Şener Şen, Sagıp Sabancı, Aytaş Arman, Menderes Samancılar, Mesut Mertcan, Demirtaş Ceyhun, Çetin Remzi Yüreğir, Ali Püsküllüoğlu, Abidin Dino, Yusuf Halaçoğlu, Arif Keskiner, Ferdi Tayfur, Kasım Gülek, Ali Özgentürk, Erol Büyükburç, Cenk Koray, Nuri Ayvalı, Özcan Karabulut, Çetin Yiğenoğlu, Ali Ozan Emre, Zafer Doruk, Mehmet Demirel Babacanoğlu, Hakkı Bulut, Müslüm Gürses, Nurhan Damcıoğlu, Gürsel Fırat, Betül Akdağ, Selda Kaya gibi pek çok renkli ve ünlü simaların memleketidir. Ve Adana: Altın Koza Film Festivali, Portakal Çiçeği Festivali, Çukurova Tüyap Kitap Fuarı ve 5 Ocak Adana’nın kurtuluş günü başta olmak üzere; pek çok kültür ve sanatsal etkinliklere de ev sahipliği yapmaktadır. Kentin tanıtımına büyük katkısı olan bu etkinlikler, yerli ve yabancı turistlerinde ilgi odağı olmaktadır.
Adana tarihi
Adana ve Çukurova bölgesi çok eski devirlerden beri insanların yaşadığı bir yerleşim merkezi olmuştur. Eski tarihi belgelerde “Klikya” olarak bahsedilen Çukurova’dan Boğazköy’den çıkarılan Hitit yazılı levhalarında, “Uru Adania” (Adana ülkesi) kaydı vardır.
MÖ: 1333 tarihinde Hititler, Kızzıvatna Krallığının elinde bulunan Çukurova’yı ele geçirmişlerdir. Bölge, Hititlerden sonra Asurluların, Perslerin, Makedonya Kralı İskender’in, Romalıların ve Bizanslıların eline geçmiştir.
Abbasiler devrinde bu bölge Türkleşmiş ve o günden bu yana Türkün vatanı olmuştur. Hazret-i Ömer zamanında İslam orduları Adana’ya geldiler. Abbasi devrinde, Horasan ve Türkeli’den göçen Türkmen oymakları ve beyleri bu bölgeye yerleştirildiler. Halife Harun Reşid zamanında yapılan Haruniye şehri, Türk gönüllülerinden teşekkül ettirildi. 758 tarihinde 100 bin kişilik ordu ile gelen Bizans İmparatoru bu bölgedeki Türk mücahidlerine yenilerek geri çekildi.
Bu bölgeye yerleştirilen Türkmenlerin çoğu Üçok koluna bağlı Yüregirler, Kınık, Bayındır, Salur, Çepni ve Eymür boyları ile Bozokların Bayatlar, Dögerler, Avşarlar ve Karkınlar boyları ve obaları idiler.
Yüregirlerin başında Ramazan Bey bulunuyordu. Abbasi Devleti kendi arasında bölünmeye başlayınca, bunu fırsat bilen Bizans İmparatoru 160 bin kişilik bir ordu ile bu bölgeye geldi. Müslümanların çoğunu kılıçtan geçirdi. Müslümanların bir kısmı dağlara çıktılar. Adana’da bulunan 4 bin Türk askeri şehri kuşatan 160 bin Bizans askerini yararak Tepebağ’a vardılar. Burada iki gün iki gece savaşarak hepsi şehid oldular.
Bizans’ın bu bölgeyi ikinci defa ele geçirmesi kısa sürdü. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Alparslan’ın oğlu Melikşah, 1084’te Çukurova’nın tamamını yeniden Türk hakimiyeti altına aldı. Maveraünnehr tarafından gelen Türkler, Çukurova’ya yerleştiler. Dağlara çıkan diğer Türk boyları şehirlere indiler. Ramazan Beyin kurduğu beylik burasını Türk yurdu yaptı. Bu bölge, Suriye’deki Selçuklu Devletinden sonra da Konya’daki Anadolu Selçuklu Devletinin toprağı oldu.
Devamı yarın…