Bir sorunun cevabını ya biliriz ya da bilmeyiz.
Bunun üzerinde düşünmek sonucu değiştirmez. Düşünmek yanıltıcı tahminler oluşturabilir, ama iş bilme durumumuzu canlandırmaya geldiğinde acizdir. Sadece düşünmeye güvendiğimizde özsel olmayan hikayeler uydururuz.
Bunun aksine aradığımız her ne ise, o şeyi zihinsel olarak anlamak, bilmek bütünlenmiş bir fiziksel, zihinsel ve duygusal deneyimdir. Eğer bu tip bir bütünlenmiş deneyime dair anımız yoksa, düşünmek hiçbir fark yaratmayacaktır.
Cevabı bulmayı düşünmeden soru sorarak -içtenlikle soru sormak ve bu soruyu daha sonra bırakmak ve cevabın verilmesine imkan tanımak - istenilen cevabın fiziksel, zihinsel ve duygusal tecrübe ile ortaya çıkmasını davet ederiz.
Soru ve cevap ilişkisi de neden-sonuç ilişkisi gidibir.
Soru sorduğumuz an nedensellikten hareket ederiz. Bunun sonucunda cevaplama deneyimine bağlı oluruz. Cevaba ulaşma sürecini yok etmediğimiz sürece, cevap bizim farkındalığımıza tam gerekli olduğu anda bir şekilde iletilecektir. İkisi bir biriyle çok yakın ilişkilidir çünkü birbirlerinin parçasıdır. Biri diğerinin garantisidir. Bu süreç boyunca önümüze gelen sorulara bu şekilde yaklaşmaya davet ediliriz.
Soruyu içtenlikle sorduğumuz an görevimiz tamamlanır. Cevap hemen açığa çıkmadığında, her ne olursa olsun sadece zihnimizi açık tutar ve cevabın hiçbir çaba harcamaksızın günlük hayatımızda kendisini göstermesine izin veririz. İhtiyacımız olduğunda gelir, biz istediğimiz zaman değil.
Zihin bedenimiz içgörülerimize ulaşmak için değil ama onları taşımak, yansıtmak için çok yararlı bir mekanizmadır. Varlığımız içgörülere ulaşır ve onları zihin bedenimizin mekaniklerini kullanarak tam da ihtiyacımız olduğunda ve olduğu şekilde bize ulaştırır.
Bizim görevimiz kendimizi herşeyi zihinsel olarak anlamaya çalışmadan bu limitsiz olasılığa açmaktır.
Önemli yaşamsal soruları bu farkındalık noktasından sormak günlük yaşantımızda ilham ve içgörü enerjisini canlandıracaktır. Bu bizim nedenini bilmemiz gerekmeden bilme titreşimine girmemizi sağlayacaktır. Çünkü böylece zihinsel kapasitemizin gelişiminden önceki deneyimlerimize ulaşacağız - her şeye zihinsel bir kavram bağlama öncesine…
Bu deneyimlerin çoğu bizim için sadece hissederek algılanabilir, duygusal durumlar, enerjetik titreşimler ve fiziksel hisler olarak…
Bunlar hissedilmiş enerji hareketleridir, biz ana rahmindeyken oluşan titreşimsel deneyimler ve doğumumuzdan hemen sonra sahip olduğumuz hissel algılama kapasitemizle her şeyin nedenini zihinsel olarak anlamada ısrar ettiğimizde bu erken hissedilmiş anılara erişebilme ve bunların şuandaki deneyimlerimize olan etkilerini bütünleyebilme yetimizi kısıtlarız.
Bu duygusal deneyim sürecinde sormayı seçtiğimiz sorular oldukça önemlidir. Çünkü bunların cevapları gerçekleşecektir.
Neden sonuç ilişkisine bağlı olarak bir soru sorduğumuzda kendimizi eşzamanlı olarak açık tuttuğumuzda cevap bir şekilde kendini gerçekleştirecektir.
Çünkü cevaplar ihtiyacımız olduğunda gelir, biz istediğimiz zaman değil.
Doğru soruları soracak cesareti bulmanız dileğimle…
Alıntıdır*