Gündemimiz İstanbul Sözleşmesi….

Bir kesim bayram ediyor, sözleşmeden çıktık diye…

Diğer kesim isyanlarda, ayaklandı…

Usul hatası olup olmadığı, bu şekilde uluslararası sözleşmeden çıkılıp çıkılamayacağı ayrı bir konu…

Milli iradenin, millet egemenliğinin dillerden düşürülmediği bir dönemde TBMM’nin kabul ettiği ve onay verdiği uluslararası bir sözleşmeden, bir gece yarısı sadece bir kişinin kararıyla çıkmak ne kadar doğru…

Çok konuşulan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” İstanbul’da hazırlandığı ve Türkiye öncülük ettiği için İstanbul Sözleşmesi olarak biliniyor.

Sözleşme, Dünya Kadınlar Gününde, 8 Mart 2012 tarihli mükerrer Resmi Gazetede yayımlanarak resmen yürürlüğe girdi.

Sözleşmenin çok eleştirilen 4. maddesinin 3. bendinde şu hüküm yer alıyor:

“Özellikle mağdurların haklarını korumaya yönelik önlemler olmak üzere, işbu Sözleşme hükümlerinin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka görüşe sahip olma, ulusal veya sosyal menşe, bir ulusal azınlıkla bağ, mülk, doğum, cinsel yönelim, cinsel kimlik, yaş, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen ya da mülteci olma durumu veya başka statüler temelinde herhangi bir ayrımcılık olmaksızın taraflarca uygulanması güvence altına alınmıştır.”

Bu bentte geçen cinsel yönelim, cinsel kimlik ibareleri ile 3. maddedeki partnerler ifadesinin eşcinselliği özendirdiği, aile yapısını bozduğu iddia ediliyor.

Herhalde şaka yapılıyor diye düşünüyorsunuz ama gerçekten öyle olduğu savunuluyor.

Sözleşmenin hazırlanmasında Türkiye’nin öncülük ettiği söyleniyor, biliniyor. Niçin sözleşmenin hazırlanması aşamasında buna karşı çıkmadınız?

Uluslararası sözleşmelerin tamamını kabul etme veya tamamına onay verme diye bir kural yoktur. İsteyen devletler, bazı maddelerine çekince koyarak kabul eder, onaylar.

Nitekim bir zamanlar Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin bile bazı maddelerine çekince koymuştu.

Karşı çıktığınız ama kabul ettiremediniz… Niçin bu maddeye çekince koymadınız?

O zaman aklınıza gelmemiş olabilir, öyle bir yorum getirileceği de düşünülmemiş olabilir….

Sadece o ibarelere veya o maddelere çekince konulmuyor da niçin sözleşmenin tamamından çıkılıyor?

Sözleşmeye şiddetle karşı çıkan bir kesimin gerçek niyetlerinin çok farklı olduğu, kafalarının arkasında değişik hesapların yattığını uzun uzun anlatmaya gerek yok…

Sadece şu garabeti hatırlatacağım…

Türk Ceza Kanununda zina suçtu. 2005 yılında zina suç olmaktan çıkarıldı.

Zina artık suç değil, evliyse sadece boşanma sebebi…

İsteyen istediği ile istediğini yapıyor, suç olmuyor…

Zinanın suç olmaktan çıkarılmasına tepki göstermediniz, göstermiyorsunuz da…

Pembe nüfus cüzdanı taşıyanlar baş köşelerde onur konuğu olarak ağırlanıyor eşcinsellik özendirilmiyor da…

Cinsel yönelim, cinsel kimlik, partner ifadeleri mi eşcinselliği özendiriyor, aile yapısını bozuyor…

Güldürmeyin Allah aşkına…

*****

Fare kapanı

Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paket açtıklarını gördü.

Kendi kendine, “İçinde hangi yiyecek var acaba?” diye düşündü. Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı. “Evde bir fare kapanı var” diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı.

Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı; “Zavallı farecik… Bu senin sorunun, benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın” dedi.

Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla koyunun yanına koştu ve “Evde bir fare kapanı var” diye adeta çırpındı. Koyun anlayışla karşıladı ama “Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol” dedi.

Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve “Evde bir fare kapanı var” diye dert yandı. İnek, “Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor” dedi.

Sonunda fare, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı.

O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik fare aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu.

Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu. Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti.

Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı. Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor, zehiri temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu.

Böyle durumlarda taze tavuk suyunun iyi geldiğini herkes bilir, çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu, tavuğu kesti. Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi.

Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler. Onlara ikram etmek için çiftçi koyunu kesti. Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan, belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü. Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği de kesti.

Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi.

*****

TEBESSÜM

Kapalı

Temel ile Dursun ilk kez İstanbul’a gelmişler. Dursun, Temel’e:

- Burada bir Kapalı Çarşı varmış, çok övdüler. Gidelim.

Temel şaşırır:

- Kapalıysa nasıl girip gezeceğiz?

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Bildiğini bilme, bilmediğini bil.

Tapduk Emre