Balkanların en önemli coğrafi ve stratejik öneme sahip ülkesi Bulgaristan'da asırlardır yaşayan Türkler, yıllardır yaşatılan baskılara karşı, bir ümit ışığı olarak gördükleri 'Hak ve Özgürlükler Hareketi' (HÖH), yöneticilerinin, Türklere karşı eğitilmiş, Bulgar ve Rus istihbarat elemanları olmalarının ortaya çıkmasının ardından hayal kırıklığı ile karşı karşıya. Bulgaristan Türkleri ve Türk Dünyası üzerine çalışmaları ile tanınan, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) Genel Başkanı Rafet Ulutürk, yaşanan siyasi ve ekonomik kriz hakkında, "Gerçekler uzun zamandır biliniyordu, ancak artık şimdi, saklanacak yüzleri kalmadı. Fakat Bulgaristan Türkleri, her zamankinden daha fazla ümit vardır ve geleceğe umut ile bakmaktadır. Bulgaristan Türkleri, yeni bir ışık beklemektedir" dedi.
Tarihte 'Rumeli', bugün 'Balkanlar' olarak adlandırılan, 'Evlad-ı Fatihan'lar diyarı.. Asırlarca Osmanlı Devleti'nin idaresi altında kalmış, Müslüman Türk adaleti ile Müslüman Türk ve diğer din ve millet temsilcilerinin, adalet ile yönetildiği, huzur ve güzellikler diyarı. Ne yazık ki, Osmanlı'nın güç kaybetmeye başlaması ve çöküş yıllarında, bir çok vatan toprağının elden çıkması gibi, Rumeli-Balkanlar da, bir bir elimizden çıkartıldı. Fakat, otopraklarda dünden bu güne var olan, bizim imanımız, bizim sesimiz, bizim nefesimiz olan kardeşlerimiz yaşamaktadır. Balkanların en önemli coğrafi, stratejik ve bizler ile manevi bağı olan ve de özellikle son yıllarda siyasi ve ekonomik çalkantılar yaşanan Bulgaristan ve bu ülke sınırları içindeki olan Müslüman Türk soydaşlarımızı okuyacağız, bu hafta. Bulgaristan doğumlu olan, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği'nin (BULTÜRK) Genel Başkanı Rafet Ulutürk ile Bulgaristan Türkleri ve hem Balkan, hem Türkiye hem de diyasporadaki Bulgaristan Türkleri ile tarihi, siyasi, kültürel, inanç ve eğitim alanındaki yaşanan zorluklar ve beklentileri konuştuk.
Türkler ne zaman, kimin zamanında ve nasıl Bulgaristan bölgesine yerleşmişler?
Bugün Bulgaristan'da yaşayan ve ev bark sahibi olan, kendi topraklarını işleyerek geçinen Türk nüfusun atalarının Balkan Yarımadasına gelip yerleşmesi, birkaç yönden ve değişik zamanlarda olmuştur. Bir Bölümünün daha Atilla devrinde Orta Asya'dan akın ettikleri, başka bir bölümünün Bizans'la sürekli savaşan Bulgar Çarlarına atlı birlikler veren Kumanlar (Kıpçaklar), Hazar Türkleri kanalıyla, Osmanlı öncesi olduğu gibi, Kosova Savaşı'ndan sonra da özel kişilerden seçilerek, Konya Karaman, Sivas, Tokat, Diyarbekir, Çorum ve diğer yörelerden göçlerle vs. gerçekleşmiştir. Osmanlının Orta Avrupa ve Rusya seferlerinden dönenlerin birçoğu da, bugünkü Bulgaristan topraklarını kendilerine daimi ikamet yeri olarak seçmiştir.
Osmanlı Devleti zamanında Bulgaristan'daki Türklerin nüfusu, mesleki durumları, eğitim, ekonomik ve nüfus durumları nasıldır?
Bugünkü Bulgaristan coğrafyası, Osmanlı Döneminde Sofya Rumeli beylerbeyliğidir. Konakları, hamamları ve 72 camisiyle çok önemli bir ticaret merkezi olarak gelişmiştir. Yörenizi merkezi konumunu belirleyen sınırlar içinde Küstendilde "Fatih Mehmet" Camii, Samakov'taki "Bayraklı Camii" sınır belirleyici olmuştur. Öteki önemli idari ve dini merkezler arasında, Filibe (Plovdiv), Vidin, Osmanlı manevi merkezi Şumnu (Şumen), Dobriç ve bugünkü Blagoevgrat gibi yerleşim merkezleri başlıca rol oynamıştır. Türkler genellikle Deliorman, Gerlova, Tuna boyu, Dobruca ve Rodoplarda ikamet etmiştir. Türkler Osmanlı döneminde, hububat üretimi ve hayvancılıkla birlikte abacılık, kaytancılık, gül yağı ve lavanta, tütüncülük gibi işlerle de gönül vermiştir. Şehirlerde Türk ticaret erbabı, esnaf ve manevi zümre otorite sahibi olmuştur. Osmanlı döneminden Bulgaristan topraklarında çok zengin bir tarih, kültür, yüksek mimar kalıtı kaldı. Bulgaristan'da eskilerde sadece Camilerin sayısı 2.332dir ve bunlardan bir bölümü, bugün hizmete açıktır. Yeni yüzyıla girerken Bulgaristan Müslümanlarının durumu pek iç açıcı değildir.
OSMANLI'DAN SONRA, ZULÜM VE BASKI GÖRDÜK
Bulgaristan'ın kuruluşu sonrasında, ne tür zorluklar ile karşı karşıya kaldılar?
Bulgarlar 18. ve 19. yüzyıl boyunca Osmanlı içinde uyandılar, rönesans devri yaşadılar, İstanbul'dan başka Odesa ve Petersburg'ta da eğitim aldılar. Fransa ve Almanya'da okudular ve papazlarla aydınlar el ele verip, halkı Osmanlı'dan ayrılmaya ve Bağımsız Bulgar Devleti kurmaya ısıttılar. Ne var ki, Bulgarların Osmanlı'dan ayrılması, 1876 Nisan Ayaklanması ve 1872 Stara Zagora Ayaklanması gibi isyan ateşleri yanmış olsa da, bir Bulgar ayaklanması veya devrimi sonucu olmadı. "93 Harbi" dediğimiz Rusya Osmanlı Savaşı sonucu ve daha doğrusu, 1878 Berlin Konferansı kararlarına uygun oldu ve Balkan arkası dediğimiz Kuzey Bulgaristan'ın Tuna vadinde ve Sofya ovasında bir Bulgar Prensliği kurulmasıyla mayalandı. Bulgar prensleri Batenberg ile ardından, tahta oturan Ferdinand Avrupa soylular saraylarında yetişmişti. 1878 ile 1908 yılları arasında Prenslik olan Bulgaristan, 1908'de Veliko Tırnovo kentinde III. Bulgar Çarlığı ilan etti. Berlin Konferansı ve ardından İstanbul Protokolü, orada kalan Türklere azınlık hakkı da tanımış olsa bile, bu yasal kazanımlar yerel ortamda, ne Veliko Tırnovo Kurucu Meclisi tarafından kabul edilen Birinci Bulgar Anayasasına, ne de daha sonraki yasal düzenlemelere işlenmedi. Hatta 1878'de nüfusun % 61 Türk ve Müslüman olmasına ve Kurucu Meclis vekillerinin nüfus oranına göre çağırılması gerekse de, Türk milletvekili sayısı yalnız bir kişidir. Bulgaristan Türkleri, Osmanlıdan koparılan ve Rusya ile Batılı emperyalist güçler arasında parçalama ve paylaşma kavgasına sahne olmuştur. Ayrıca topraklarda yeni döneme ezilerek ve zulüm görerek girmişlerdir. Baskı, terör, zulüm ve göçe zorlama ile eriterek, Pomak Müslümanlarını Hıristiyanlaştırma ve Türkleri de Bulgarlaştırma kavgaları ölüm kalım cephesinde, 138 yıl gündem belirlemiştir. Geçen yüz yıl Pomak soydaşlarımızın adları ve soyadları 1912-13'de, 1923-24, 1936'da, 1942'de ve 1970-72'de olmak üzere defalarca değiştirilmiş ve halk kitleleri çok yıpratılmıştır. Bulgar devleti çok etnik, dil ve dinli tebaası olsa da, tek uluslu devlet zihniyetiyle kurulmuş ve ulusal çoğunluk ile etnik azınlıklar arasındaki savaşım, asla dinmemiş ve soluklanmamıştır.
HEDEF; TÜRKLERİ BU COĞRAFYADAN, TEMİZLEMEK!
Türkiye'ye göçlerin sebepleri ile ne gibi sonuçlar doğurmuştur?
Osmanlıdan koparılan topraklarda kalan Türkler, 1699 Karlofça anlaşmasıyla başlayan Avrupa'yı Türklerden ve Müslümanlıktan temizleme siyasetine hedef olmuşlardır. Bu siyaset Rusya baskısıyla ve Sofya eliyle, bir zulüm olarak uygulanmış ve binlerce Türk, bu siyasete kurban gitse de, şimdiye kadar tutuklanan ve yargılanan olmamıştır. 1985'te isim değiştirme teröründe 42 Türk kurşunlanarak şehit edildi ama konu hakkında, sorgulama bile açılmadı. Yargısız idamlar devlet eliyle unutturulurken, olayları sorgulamak isteyenler ise ilk fırsatta Türkiye'ye göçe zorlanıyor. Son 138 yılda Türkler, gün yüzü görmemiştir. Asimile etme ve Türklüğü eritme siyaseti, totaliter dönemin bir uzantısı olan "Bulgar Etnik Modeli" şeklinde, bu defa da Türklerin kendilerinin kurduğu ve oy verdiği Hak ve Özgürlük Partisi tarafından artık 26 yıldan beri ısrarla uygulanıyor. Türk çocuklar 70 yıldan beri, devlet okullarında anadil öğretimi göremiyor. Ananeler, törelere dayanan özgün Türk kültürü budandıkça budanıyor.
"93 Harbiyle", 1877-78 Plevne Savaşıyla başlayan Bulgaristan'dan Anadolu'ya göçler bugün de devam ediyor. Düzenli ve iki devlet arasında Balkan Savaşlarından, Birinci Dünya Savaşından sonra, 1936'da, 1950-51'de, 1967-68'de, 1976-78'de ce 1989'da büyük göçler olmuştur. Bu göçler sonucu Bulgaristan topraklarında yaşayan Türk Müslüman nüfus % 62'den bugün % 17'ye düşmüştür. Bulgaristan'da 1.000 milyon Osmanlı Türkü, 800.000 Pomak Türkü halen yaşamaktadır. Türk nüfusun en kalabalık olduğu bölgeler Rodoplar, Pirin ve Deliorman'dır.
TODOR JİVKOV DÖNEMİNDE, BASKI HAD SAFHAYA ULAŞTI
Todor Jivkov dönemi Türklere uygulanan baskılar ve 1989 yılında yaşanan göç,
1989 göçü 1984-1989 "soya dönüş" zulmüne tepkidir. 1989 Mayısında ayaklanan Bulgaristan Türkleri, 1950'lerde elde edebildikleri azınlık haklarını talep ettiler. İsimlerin ve soyadlarının geri verilmesiyle birlikte, kendi yaşam tarzlarına, özgün kültürlerine, medeniyetlerine ve Türkiye ile dostça ve iyi komşular olarak karşılıklı işbirliği içinde yaşamaya dönmek, "Belene" ölüm kampı da aralarında, sürgün kamplarının, zindanların, ceza evlerinin boşaltılmasını, tutukluların salıverilmesini istediler. Bu siyasi bir isyandı. Bulgaristan Türklerinin kitlesel tepkisi, devrim basamaklarınca yükselmiş ve siyasi iktidarı, Todor Jivkov'un yönettiği komünist totaliter devleti hedef almıştı. Zamanını çoktan doldurmuş olan bu iktidar, Türklerin direnişleri sonucu ve 350 bin kardeşimizin baba ocağını terk etmesiyle, 10 Kasım 1989'da devrildi. Bulgaristan'da Türk toplumu ikiye bölündü. Bu parçalanmışlık, bugüne kadar devam etti ve derinleşiyor. Bulgaristanlı Türklerin politik bilinçlenme düzeyinin doruk yapması, Bulgar baskı rejimini korkuttu. 1989'da başlayan "Büyük Göç"ten sonra devam eden Türklerin,Türkiye'ye akışı durdurulamadı, son 26 yılda Türkiye'ye 710 bin Bulgaristanlı soydaşımız geldi, bu rakama Türkiye'de doğanların sayısı dâhil edilmemiştir. 1985'te Bulgaristan'da 1.253 bin Türkün adı değiştirildi. Bu sayı temel alındığında nüfusumuzda azalma olduğu ortadadır. Bugün oradaki soydaşlarımızın ekonomik durumu güçtür, çünkü Bulgar ekonomisi totaliter devletçi kooperatifçilikten serbest pazar ekonomisine dönüştürülemedi. 2007'de AB üyeliğine ayak atılması da bizim insanlarımızın girişimci ruhunun sosyalizm yıllarında köreldiğini, halkın yeni statükoya kolay ayak uyduramadığını, eğitim düzeyimizin de modern teknolojik üretimleri kullanabilmemize olanak tanımadığını kanıtladı. Türkler AB fonlarını kullanıp ekonomiyi yeşertemediyse bunun ana sebebi ise, Büyük Göçten sonra ellerinde birikmiş sermaye kalmaması ve yeni ödevleri kucaklayamamalarıdır. Türkler Bulgaristan nüfusunun % 17si, Pomaklar % 8'i, Romanların da % 24 gibi toplam yaklaşık yarısını oluşturuyor. Ne var ki, son yıllarda etnik azınlıklardan 1.5 milyon kişi ekmek parasını Batı devletlerinde aramayı seçti.
ÇEKİLEN BİN BİR ÇİLE SONUNDA, HÖH ÜMİT İDİ AMA...
SSCB dağılması sonrasındaki Bulgaristan'daki Türklerin hali hazır durum ve beklentileri nelerdi?
"Berlin Duvarı"nın düşmesi ve Batı ile ekonomik yarışta yenik düşen Moskova 1945'te kurduğu sistem ve düzeni bozmak zorunda kaldı. SSCB'nin dağılması, sosyalist sistemin çökmesi, Bulgaristanlı Türklerde de, birçok umut doğurdu. Ne var ki bu umudun ufuktaki hesaplarla kaynaşması beklenirken, Türklerin genç kuşağı memleketi terk etmiş, köylerde yaşlılar ve ağır işe yaramayan bir katman kalmıştı. En kötüsü de 10 bin Türk aydın ülkeden kovulurken, 1985-1989 zulüm ortamında kurulan, 44 direniş hareket ve grubu da ülkeyi terk etmeye zorlanmıştı. Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) partisi Bulgaristan'da Türk kimliği oluşturma, Müslüman yaşam biçimini ayakta tutma, özgün kültürümüzle ve medeniyetimizle yaşama davamızın, 1989 Mayıs Ayaklanmasıyla taçlanan haklı öz davasının, mutlak bir ihtiyaç ve sonucu idi. Bu parti, Türklüğümüzün kitle ruhundan doğmuştur. Kuruluş amacında, program ve tüzüğünde hak ve özgürlüklerimizin elde edilmesi, adalet tesis edilmesi, memleketimizin demokratikleşmesi, çok kültürlü bir vatan oluşturma ve mutlu mesut yaşama vardır. İsteklerimizin arasında anadilde eğitim ve yaşama, dini haklarımızın tanınması başta gelir. 1950 yıllarındaki haklarımızı geri isteyenler, HÖH kitle bilincini ve hareketlenme yönünü oluşturmuştur. Ancak ne yazık ki, hayal kırıklığına uğramışlardır.
HÖH, TÜRKLERİ TUZAĞA DÜŞÜRDÜ!
Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH), beklentileri neden karşılayamadı?
Bulgaristan Türklerindeki siyasi birikim başsız kalmış ve KGB ve DS gibi istihbarat örgütlerinin, Türkler arasında eğitebildiği 3.016 ajan-hain için, arena boş kalmış ve HÖH partisi halkın çileli bağrından doğmuş olsa da, zaman içinde anlaşılmış ve belgeleri ile de ortaya çıkmıştır ki, ruhlarını satmış ve yeni hain liderlerin himayesine verilmiştir. Bu çok feci bir olaydır. 100 yıllık geçmişlerinde ilk kez ayaklanan Türkler, pusuya ve tuzağa düşürülebilmiştir. Türklerle başa çıkamayacaklarını anlayan Sofya maske taktı, Türklerin idaresini Başta Ahmet Doğan olmak üzere, gizli polis ajanlarına devretti, HÖH partisinin kurulmasına izin verdi ve totalitarizm omurgasını koruyarak, demokratikleşme ve özgürlükler oyununa başlayarak, azınlıkların doğal ve insan haklarını yine prangalamayı başardı. Son 26 yılda Bulgaristan'da Türk halkı lehinde köklü reform yapılmadı, "geçiş dönemi" masal çıktı, serbest pazar ekonomisini off shore sermaye ve oligarşi boğdu, umutların bile mayası bozuldu. Bulgaristan'ın bütünü olarak baktığımızda da, etnik azınlık olarak tüm halk topluluklarının özgün hakları askıdadır. AB üyeliği duruma değişiklik getirmemiştir. Türklerin % 30'u işsizdir. Nüfusun % 90'nı sefillik normu altında yaşam mücadelesi verirken, üretim biçiminde, sosyal ve sağlık sisteminde değişikliklere gidilmeden, ileri adım atılamayacağı ortadadır. Bulgar zenginleri paralarını dış ülkelere kaçırıyor. 19990'dan beri, 30 milyar USA Dolar kaçırıldı. Bizim dış borçlarımız T. Jivkov dönemini 2 defa aştı. Perspektif karanlıktır. Türkler açısından baktığımızda da, bugün de, mecliste 30 milletvekili olan HÖH-DPS partisi tarafından, Bulgaristan Türkleri kimlik oluşturma davası, Türk toplumunun direnç göstermesine rağmen, Bulgarlaştırma politikaları sürdürülme çabası sürmektedir.
HER ŞEYE RAĞMEN, GELECEĞE ÜMİT İLE BAKIYORUZ
Önümüzdeki süreçte yapılması gerekenler sizce nelerdir?
Biz Bulgaristan Türkleri olarak her türlü olumsuzluklara rağmen, dirençliyiz, gelecekten ümitliyiz, çünkü biz iman sahibi, köklü bir tarihi, kültürü, dili, adet ve gelenekleri olan ve her türlü olumsuzluklara rağmen, bu değerlerimizi yaşatma gayret ve kararlılığında olan insani, inanç ve hukuki haklarını alacaktır. Asil bir milletin evlatlarıyız. Bugün artık, Bulgaristan'da her şey açığa çıkmıştır, kimin, hangi parti ya da sivil toplum kuruluşunun kimin yanında, kimin maşası olduğu ya da kime hizmet ettiği artık gün gibi ortaya çıkmıştır. Bulgaristan Türkleri yeni bir ışık beklemektedir. Yeni bir ruh ve yeni bir heyecan ile gelecekte, hak ettiği insani ve hukuki haklarını alacaktır. Beklentilerimiz arasında il merkezlerinde Türkçe liseler, kasabalarda müfredatı Türk dilinde olan anaokulları, ilk ve ortaokullar olması, Türk üniversitemiz olması, kendi tiyatrolarımızı kurmamıza, amatör sanat topluluklarımızı kurmamıza, TV ve radyo yayınlarımız, gazete ve dergilerimiz, basın evimiz vb olmasıydı ki, 1950'lerde biz bu hakları bir defa elde edebilmiştik. Bizler yeni birşeyler istemiyoruz, eskiden olan haklarımızı geri istiyoruz. Bu beklentiler canlıdır. Sönmemiş ve yaşamaktadır. Milli ve manevi değerler ile ana dilimiz Türkçe eğitim ve öğretim ile kültürümüz, sanatımız, kültürümüz, musıkimiz, edebiyatımız, folklorümüz ile ilelebet, yaşayacağız. Buradan Hem Balkanlarda yaşayan kardeşlerimize hem de, güzel ve büyük Türkiyemiz ve diyasporada yaşayan kardeşlerimize de, söylemek isterim ki; biz köklü bir mirasın sahibi olan, insanlar olarak bugünü ve yarını birlikte inşaa edeceğiz. Yeter ki, ele ele, gönül gönüle verelim, bugün bizimdir, yarın da ilelebet bizim olacaktır.
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK)
RAFET ULUTÜRK KİMDİR?