Kıtlık korkusunun iyice hissedilmeye başlandığı bu günlerde tarımın önemi bir kere daha anlaşıldı. Dünya nüfusu hızla artarken sahip olduğumuz topraklar aynı kalmakta. Henüz üretilen gıda Dünya nüfusunu beslemeye yetse de önümüzdeki yıllarda ciddi sıkıntılarla karşılaşacağımız da kesin.

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş tedarik zincirini çok ciddi bir biçimde etkilemiş durumda. Birçok Avrupa ülkesi şimdiden bu konuda tedbir almaya çalışıyorlar.

Dünya üzerinde kölelik asla sonlanmamış yalnızca şekil değiştirmiştir. Hiç birimizin ayaklarında pranga olmasa da çok farklı şekillerde emperyalist ülkelere bağımlı köleleriz. Annemize, babamıza, başka şehirde okuyan çocuğumuza gönderdiğimiz para bile onların sisteminden geçerek gidiyor. O ülkelerin zenginliğinin devam etmesi için bizlerin sürekli geriye doğru itilmesi gerekiyor. Maazallah bu durumu bir fark eder de başımızın çaresine bakmaya kalkarsak beslediğimiz koca koca ülkelerin hali ne olur?

İlk yapmamız gereken nüfusumuzu besleyecek gıdayı üretmek olmalı. Bu üretimde başlangıçta birim maliyetin önemi olmamalı. Örnek verecek olursak; birileri bize kilosu iki liradan buğday teklif etse de bu teklife aldırmadan kendimizin ürettiği birim maliyeti altı lira olan buğdayımızı hiç sorgulamadan; ‘’ama, fakat, çok daha ucuzu var’’ sözcüklerini aklımızdan bile geçirmeden gönül rahatlığıyla kullanmalıyız.

Talep oluşup da çiftçiden buğday istendiği sürece gün ve gün en iyi araçlarla, en iyi teknikler kullanılacak ve kısa bir süre sonra dünya fiyatları ile rekabet edecek noktaya geleceğiz. Elbette çeşitli çalışmalarla da bu üretim sürece desteklenip daha iyi bir yere getirilebilir.

Desteklenmese de ekonominin içindeki o sihirli el bizleri yeni teknikler ve yeni üretim araçları kullanımına yönlendirecektir. İsteseniz de gelişmeyi engelleyemezsiniz.

Birileri bizlere ‘’bak sen 1 Kg buğdayı 6 liraya üretiyorsun ben sana 2 liraya satıyorum’’ dediğinde bilin ki bizleri kendi kölesine dönüştürmek istiyordur. Başka bir örnek verelim; ‘’bak sen bir savaş uçağını 100.000.000 birim maliyete üretiyorsun ben sana daha iyisini 50.000.000 vereyim’’ dediğinde de aynı köleleşme tehlikesi vardır.

Varsın biz altı kat pahalıya üretelim ekmek yaptığımız buğdayı ama kendi ürettiğimizi kullanalım. Az veya çok, iyi veya kötü, önemli değil önemli olan her alanda kendi ürettiklerimizle ayakta kalmaktır.

Çok uzaklardan geliyorlar. Bin bir hile ile aklımızı çelmeye çalışıyorlar. Topraklarımız ölsün diye yanlış sulama sistemleri kurduruyorlar. Topraklarımız ölsün, az ürün versin diye zararlı gübreler, tarım ilaçları satıyorlar bizlere. Hileyle, rüşvetle, kandırarak yardakçılar ediniyorlar içimizden.

Savaş uçağı, savaş gemileri, tüfeklerimiz, toplarımız bağımsızlığımız için ne kadar önemliyse buğdayımız, şeker pancarımız, üzümümüz, elmamız da o denli önemli. Bağımsızlığa giden yolda hepsi aynı öneme sahip.

Şundan emin olun ki yaşam için gerekli olanlardan neyi üretmezsek bizi oradan vururlar.

Çiçek hastalığıyla tüm dünyada mücadele eden, bedava aşı kampanyalarıyla bu hastalığı dünya üzerinden silen bir ülkenin ileride çıkacak bir savaşta kullanılmak üzere çiçek virüsü üretip stokladığını biliyor muydunuz? Çiçek virüsünün biyolojik silah olması için hastalığın tüm dünyada yok edilmesi ve bağışıklık süresinin sıfırlanması gerekiyordu. Yani insanlık için yapılmadı aşı kampanyaları; 50-60 sene sonra ellerindeki çiçek virüsü biyolojik silaha dönüşsün diye yapıldı.

Kısaca toparlayacak olursak ya köle olduğunun farkında olmayan köleler haline geleceğiz, ya da ‘’Yurtta  barış Dünyada barış’’ diyerek huzur içinde yaşayacağız.