Henüz sonbahar yeni gelmiş olsa da önümüz kış. Sizleri son dönemde yaşadıklarımız hakkında bilgilendirmek istiyorum.

Kırsal alanlarda hasat başladı ve bu alanda üreten, alıp satan herkes büyük bir endişeyle önümüzdeki günlerde neler olacağını anlamaya çalışıyor. Girdi fiyatlarının artmasıyla birlikte ortaya çıkan sıkıntılar devam ediyor. Belirsizlik ise daha da korkunç.

Geçen yıl ürün alıp buzhaneye koyan tüccar ve ürettiği ürünü buzhaneye koyan çiftçi dahil olmak üzere herkes zarar etti. Pandemi nedeniyle kapanışlar birçok sektörü olumsuz anlamda etkiledi. Hangi alanda olursa olsun çiftçilerin hepsi artan girdi fiyatlarından dert yanıyor.

Süt hayvancılığı yapan insanlar geri çekilen süt fiyatlarından sonra masraflarını karşılayamaz oldular. Yem fiyatlarına, gübre fiyatlarına sürekli zam gelirken mevcut süt fiyatlarında indirime gidildi. Zaten zar zor ayakta duran süt üreticilerine bir darbe daha vuruldu. Bu insanların yem borçları   neredeyse ödenemez noktaya geldi.

Bu günlerde tüm Türkiye’de elma toplanmaya başladı. Ne yazık ki çiftçi 2,5 TL civarında masraf yaptığı elmayı ancak 1,80 TL civarında satabiliyor şu anda. Birçok çiftçi ürettiği elmayı işçilik ve depolama masrafından kurtulmak için meyve suyu fabrikalarına satmayı düşünüyor.

Köklü ve gerçekçi bir tarım politikasının olmaması ne yazık ki bu tür hüsranlara neden oluyor. Köyler tamamen boşalmış durumda. Önümüzdeki yirmi yıl içinde sanırım Türkiye’de tarım tamamen el değiştirecek. Yüzlerce yıl boyunca sahipsiz bırakılan Anadolu insanının kaderinde bir değişme olmayacak.

Tarımın içinden veya dışından insanların büyük bir çoğunluğu Hollanda’yı örnek vermeye devam ediyor. Örnek hep aynı; Konya kadar ülke tarım ürünlerinde Dünya sıralamasında cümlesini sık sık duyuyoruz.  Almanya’da  yol kenarına bırakılan sebze ve meyvelerin hiç çalınmadığını söylüyorlar. Büyük çoğunluk gibi sadece boş konuşuyoruz hepimiz. Konuşuyoruz ama yerimizden kıpırdamıyoruz. Biz kıpırdamadığımız için topraklarımız ayaklarımızın altından kayıp gidiyor.

Bunca yıl kaderiyle baş başa bırakılan köylü artık yok olma noktasında. Köyler boşaldıkça kültürümüzden de bir şeyler eksilecek.

Bir tahmin yapmam gerekirse bu kışın hepimiz için kötü geçeceğini söyleyebilirim. Ekonomi inanılmaz bir durgunluğa girmiş durumda. Parası olmayan insanlar tüketemiyor. Sanki bu cümle tüketimi yüceltiyormuşum gibi bir sonuç gösterse de kesinlikle öyle değil. Artık insanlar temel gıda maddelerini almakta zorlanıyor. Gerçekçi olmayan rakamlar uçuyor her yerde.

 Bu gün bir yazı okudum. Farelerle yapılan bir deneyde fareler su dolu kaplara konmuş ancak on beş dakika dayanabilmişler. Boğulup ölmek üzereyken kurtarılıp biraz bekledikten sonra tekrar suya atılmışlar ve bu sefer altmış saat dayanmayı başarmışlar. Bu hayvanlar bir kere kurtarıldıkları için tekrar kurtulmak ‘’umuduyla’’ çok uzun bir süre direnmişler ölüme.

Galiba bizleri de ayakta tutan içimizdeki umudun sönmeyen ateşi. Hayata ve getirdiklerine umudumuzla direnmeye devam ediyoruz ve devam edeceğiz.

Karamsar yazılarla çıkmak istemiyorum karşınıza ama içinde yaşadığımız olaylar silsilesi neşe ve sevinç dolu yazıları bu günlerde engelliyor sanırım.

Yine de bizler umudumuzu kaybetmeden geleceğe yürümeye devam edelim.