Bu Kadar Zehir Bünyeye Fazla

Abone Ol


Emperyalizm, dünya sermayesini elinde tutanların kısa adıdır. Parayı yönetenler ile silahı üretenlerdir yani. Parayı verir, kendisinin ihtiyaç duyduğu yeraltı kaynaklarını alır elinden, ardından silahı verir parayı alır. Silah almaya devam etmen için sana düşman üretir. Dışarıdan olmazsa içeride yetiştirir. Kan kaybeden ülkelerin şah damarına "kurtarıcı" gibi bağlantıyı yapar ve emmeye devam eder...

Osmanlı İmparatorluğu'nun, buhar devrimini ıskalayıp koca bünyesini besleyecek ekonomik kaynakları azaldıkça kıskaca düştüğünü biliyoruz değil mi? Bırakın "şu şunu yaptı, bu bunu yaptı, ihanetler, hainler" falan gibi bahaneler üretmeyi. Sebep bellidir. Teknolojiyi, sanatı ve bilimi önemsemediğimiz için geride kaldık ve parçalandık...

* * *

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, dünya tarihine "emperyalizme karşı verilen savaş" olarak geçmiştir. Çünkü Kurtuluş Savaşı bir halk hareketidir ve düzenli ordulara karşı sivillerden kurulu gönüllülerin neredeyse çıplak elle kazandığı bir zaferdir... "Çılgın Türkler"in hikâyesidir yani Kurtuluş Savaşı... İçinde, bugün Türkiye'nin tüm renklerini de barındıran bir destandır...

İşte o tüm renklerden tek bir renk türetme diye bir derde düştük önce. Haçlı seferleriyle, Çanakkale savaşıyla ve sonrasındaki "itilaf devletleri" akınlarıyla Anadolu'ya hakim olamayanlar da avuçlarını ovuşturmaya başladı. Onlar için "ilaç", bizim için "zehir" belliydi: Kültürel erezyon...

Kurtuluş Savaşı'nda bu ülkenin halklarını harekete geçiren "vatan", "devlet", "millet" kutsallığının yerini tamamen "menfaat"in alacağı bir kültür yapısı... Bu kültürün içerisinde dini inanç da vardı, ahlâki değerler, gelenekler de...

* * *

Bağışıklık sistemimiz üzerinde yıllardır öyle bir operasyon yapılıyor ki, ardı ardına çöküyor kalelerimizin burçları. Dindar, dindar gözüken ve din tüccarı bir yanda. Demokrat, demokrat gözüken, laik, laik gözüken ve laiklik, demokratlık tüccarlığı yapanlar diğer yanda... Gerçek demokratla gerçek dindar da, "mış gibi yapan" tüccarların rüzgârına kapılmış, alabildiğine abanıyor "düşman" bellediğine. Dindar gözüken sahtekâra, din tüccarına kızan, öfkesini samimi dindardan çıkarıyor. Hayatını inandığı dini değerler üzerine kurmak isteyen de, kendisini hedef aldığını düşündüğü tüm kesimlere karşı koymayı birincil görev ediniyor. Yani tam "at izinin it izine karıştığı" bir ortam...

Gelenekçi, ahlâki değerleri önemseyen kesimler de aynı bölünmüşlük içerisinde bir yer buluyor elbette kendilerine. Kazananı olmayan ama toplum içerisindeki fay hattını derinleştiren bir süreç yaşanıyor kısaca.

Farklı isimlerdeki "marjinal" gruplar azınlıkta evet. Ama toplumda biriken "negatif enerji"yi patlatacak kıvılcımı da bu gruplar çıkaracak...

Devleti yönetenler, yönetmeye aday olanlar ve topluma bilgi sunan tüm kesimler istediği kadar Musul'u, PYD'yi, Rakka'yı, Menbiç'i, ABD'nin "dost gözüken düşman" olduğunu, Türkiye üzerine ölüm-kalım oyunları kurulduğunu falan anlatsın dursun. Halkın büyük kesimi bunlardan haberdar bile değil.

* * *

Hepimize bu süreçte çok önemli görevler düşüyor. Ya bu milleti ve asırlardır bir arada yaşadığımız ülkeyi ayakta tutmak için seferber olacağız, ya da çok karanlık ve acı bir dünya bırakacağız gelecek nesillere...

Hepimizin ortak bir düşmanı var: Bizim içimizdeki düşman üretenler... Yani bizi bize düşman edenler... Sırtımıza kene gibi yapışıp, kendilerini fark ettirmemek için bir birimizle kavga etmemizi isteyenler...

Özetle dostlar, televizyonların göstermediği, gazetelerin yansıtamadığı, siyasetçilerin dillendiremediğini haykırma zamanı şimdi:

Tüm değerlerimiz ve bizi biz yapan her şey aşınıyor. Dini değerler aşınıyor, ahlâki değerler yerle yeksan ediliyor, bizi biz yapan güzel geleneklerimiz bir bir yok ediliyor. Birileri içerideki taraftarlarını etrafında tutmak için, birileri de karşı tarafa duyduğu düşmanlıktan dolayı buna bir şekilde hizmet ediyor. Uzun vadede bu "aşınma" ve "kültürel erozyon"un tek kazananı olacak: Emperyalizm...

Necip Fazıl Kısakürek'in Destan şiirindeki şu dizelerin tam zamanıdır: Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!

Şiirin devamı, bu yazıda anlatamadıklarımı da ifade ediyor zaten...