Bir okuyucum on beş gün önce bir mail atmış.
Yazdıklarım için hem teşekkür etmiş hem serzenişte bulunmuş.
“Yazılarınızın çoğu siyaset ile ilgili. Oysa Türkiye de dertler o kadar çok ki…
Hele biz yaşlı hastaların…
Biz hastalar hem paramızla hem canımızla hem zamanımızla hastane kapılarında perişan edilmekteyiz…” Diye başlamış şikâyetlerine…
Bir hayli uzun olan mektubu biraz kısaltmak zorunda kaldığım için okurumdan özür diliyorum…

*****

“ Yetmiş beş yaşındayım… Kanser hastasıyım… Bu illetten kurtulmak için iki kez ameliyat oldum. 75 gün Radyoterapi gördüm… Kullandığım ilaçların ve üç ayda bir yapılan iğnelerin beni ne hale getirdiğini anlatamam. Ancak yaşamakta olduğum için de şükretmekteyim yüce yaratana…

Periyodik kontrollerimin zamanı gelmişti ayın 6’sında. Torunum Özel Gazi Hastanesi üroloji bölümünden saat: 09.10’a randevu aldı. Artık yalnız sokağa çıkamadığım için torunumla birlikte gittik.
Biraz pimpirikli olduğumdan, randevudan 20 dakika kadar önce oradaydım. Bekleyen hastalar vardı ama doktor yoktu…
Tahliller yapılacağı için aç karnıma gelmem istenmişti.
Saat 09.45 oldu doktorun sekreteri olan hanım geldi. Hekim beyin yarım saat sonra geleceğini söyleyerek beklememizi istedi.
Çaresiz bekliyoruz… Saat 10.30 gelen giden yok…
Torunum isyanlarda… Ben isyanlarda… Bekleyen diğer hastalar isyanlarda…

-Bak hanım kızım ben aç karnıma geldim tahliller için…

-Ben sizi yönlendireyim, laboratuvar aşağıda, diyerek bir kağıt verdi…

Torunum itiraz etti: Ama bunda sadece iki tahlil var oysa dedemin, tümünü yaptırması gerek…

-O zaman Dahiliye’den havale ettireceksiniz…
Oysa ben daha önce de birkaç kez gelmiştim. Böyle bir uygulama yaşamamıştım.
La havle’ yi çektik… Torunum koluma girdi… Dahiliye iki kat aşağıda … Güçlükle indik merdivenleri..
Sıraya gir… Numara al… Kaydını yaptır…
Hasta çok, yarım saat bekledik Dahiliye kapısında…
Üç dört cümle ile hayat hikâyemi anlattım doktora…
Vakit geçmekte ve ben laboratuvarda işlem yaptıramamaktan korkmaktayım…
Neyse tahlil sevk kağıdımızı yazdı sonunda…
Üç tüp kan aldılar damardan… Saat oldu 11.45
Tekrar yukarı çıktık, doktor henüz teşrif buyurmamış…
İşte o zaman söylenmeye başladım…

-Kızım ben ameliyatlıyım… Taaa Nergis’ten geldim buraya… Tren ana baba günü… Oturacak yer yok… Dizlerim sızlamakta ayakta durmaktan… Ne biçim özel hastane… Madem doktor yok o zaman niye randevu veriyorsunuz hastalara?…

-Bey amca siz bana telefonunuzu verin… Aşağıda kantin var orada bekleyin… Hem bir şeyler yersiniz. Doktor gelince ben size telefon ederim… O zaman gelirsiniz…
Saat 12.30’a kadar kantinde bekledik boş yere… Torunum çıktı yukarıya
İndiğinde suratı beş karış…

-Öğleden sonra gelecekmiş doktor dedi…

Sinir bir taraftan yorgunluk bir taraftan… Topuklarımıza baka baka döndük eve, kendimi attım yatağa…
Saat 14.45’de telefonum çaldı…
Sekreter kızın sesi: Doktor geldi sizi bekliyoruz…
Küfürün adını günah koyanlara sesleniyorum…
Siz olsanız ne yapardınız?
Paranızla… Canınızla … Zamanınızla… Eziyet çekmektesiniz…
…Ve bunun adı Yeni Türkiye’de ileri sağlık hizmeti oluyor öyle mi?
Allah bildiği gibi yapsın sizi…”