‘’ Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar

    Ve dağılmış pazar yerlerine memleket

                                Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile’’

Edip Cansever’in çok sevdiğim bu dizelerini boşalmış köyleri gördükçe içimden sık sık okuyorum kendime. Yıkık dökük evlerin bazılarının pencerelerinde perdeleri duruyor daha. Camların önünde şişeler, kavanozlar kalmış. Kapılara asılan kilitler paslanmış. Sessizce bakıyorlar önlerinden sayılı insanın geçtiği sokağa. Artık köylerde birçok evin lambası yanmıyor. Bir bir sönüyor geriye kalanlar da.

Pandemi nedeniyle evlerine kapanan insanlar doğanın, toprağın ve tarımın önemini yeterince anladı mı? Sanmıyorum. Çoğunluğu eve kapanmaktan yırtmak için çareler aradı, yazlık fiyatları arttı, köylerdeki babadan kalma evler onartıldı ve küçük bahçe hayalleri kuruldu.

Tarımla kalkınma mümkün mü sorusunu sorarak başlamak istiyorum bu yazıya. Elbette ki bu sorunun cevabı evet; hatta başka türlüsü de mümkün değil. İnsan tarım sayesinde yerleşik düzene geçmeyi başarmış, kültür üretmiş, kış mevsimini topraktan elde edip sakladığı ürünle atlatmış ve gelişmeye buradan başlamıştır. Kısacası kalkınmanın başka bir yolu da yoktur. Önce karnımız doyacak, fazla üründen elde edilen gelirle de diğer alanlara yatırım yapılacak. Bu aynı zamanda kabaca ve metafor olarak söylersek ekonomi tarihinin özetidir.

Birkaç gün önce Dokuz Eylül Üniversitesi hocalarımızdan Prof. Dr. Yaşar Uysal kendi 100 haneli köyünde tarım yapan hane sayısının 6 olduğunu söyleyen bir paylaşımda bulundu. Beş yıl önce; ‘’sonradan’’ tarıma başlayan biri olarak ben her gün bu terk edilmiş köylerden geçerek üzücü manzarayı görmekteyim. Şunları söyledi sayın hocam;

‘’ Köyümüz yaklaşık 100 hane. Önceleri bir kaçı dışında herkes üretim yapardı. Şimdi 6 hane dışında üretim yapan yok. Köyde çocuk ve genç yok. Köyler üretim alanından tüketim alanına dönüştü. Arazi rantları için kentlere de kırsala da ihanet ettik. PLANLAMADIK. Binaları yeriz artık.’’

                Plansızlığın sonucunda tarım alanında büyük bir boşluk oluştu. Kentlere akın eden insanlarsa kalabalık ve kaos yaratarak büyük şehirleri yaşanmaz hale getirdi. Sosyal patlamaları önlemek ve sosyal yapıyı korumak adına çok iyi planlanması gereken nüfus hareketleri bu alanda hiçbir çaba olmadığı için ne yazık ki bambaşka bir linç ve şiddet kültürü yarattı. Hiç birimiz bu toplumdan bağımsız değiliz ve bir gün yaratılan şiddetten bizlerde payımıza düşeni alacağız. Önümüzdeki günlerde gerçekleşecek sosyal patlamaları umarım en az zararla atlatırız.

                Tarımdan söz etmek istiyordum ama sorunlar öyle fazla ki bir türlü tarıma sıra gelmedi. Tarım yaparak kalkınmak da mümkün; para kazanmak da ama öncelikle bu ülkenin insanlarının çoğuna ‘’yazma’’ yeteneğini kazandırmak gerekiyor. Yazma alışkanlığı olmayan, hesabını tutmayan, maliyet muhasebesini yapmayan insanların hiçbir iş kolunda para kazanması mümkün değildir. Dönümden ne kadar ürün aldığını, bu ürünün maliyetini, kâr mı zarar mı ettiğini bilmeyen insan aslında nerede olduğunu da bilmiyordur ve hiçbir yere gidemez, ulaşamaz.

                Bu ülke insanının çoğunluğuna soy ağacını sorduğunuzda iki-üç kuşaktan ötesini söyleyemez. Çünkü yazmamıştır. Ve yazmamaya devam etmektedir. Bilmek toprağa kök atmaktır.

                Doğa, ekonomi ve yaşam daha doğrusu aklınıza gelebilecek her kavram ve sistem asla boşluk kabul etmez. Tarım alanında bir boşluk oluşursa mutlaka birileri tarafından doldurulur. Bunu canlı olarak yaşayıp izlemekteyim. Eğitimli ve beyaz yakalı insanlar hızla tarım sektörüne girmeye başladı. Bu insanların ciddi yatırımlarını tarım ve hayvancılığın her alanında görmekteyiz. Ayrıca bu boşluğu gören birçok şirket de hızla tarıma yatırım yapmakta. Önümüzdeki yıllarda boşalan toprakların yeni sahiplerince nasıl doldurulduğunu ve tarım sektöründe hızlı bir değişimin yaşandığını göreceğiz.

                Çiftçiye dönüşemeyen köylü; büyük şehirlere giderek garson, kapıcı, güvenlik elemanına dönüştü. Gönül isterdi ki bu kitle sanayide istihdam edilsin ama olmadı. Osmanlıdan bu yana bir başına bırakılmış olan insanımız tek başına ancak bunu başarabildi.

                Tarımla kalkınmak, tarımdan para kazanmak mümkün. Bakmayın siz ekranlara çıkarılan ‘’öldük, bittik, devlet nerede’’ diye bağıranlara.

                Çanakkale, Bayramiç’te bizler bir dönüm bahçeden 5000 Kg elma aldık (ortalama) ve bu elma için 2.800 Tl masraf yaptık. Yani biz 1 Kg elmayı 56 kuruşa mal ettik. Sezon içinde başlangıçta 2-2,5 liradan satıldı. Meyve suyuna giden dip elmasının bile fiyatı 90 kuruştu.

                Kısaca özetlersek; tarımla kalkınmak, tarımdan para kazanmak mümkün.

                Sonraki yazıda ayrıntılı devam edelim…